Eski başbakan ve AKP Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu, İzmir’de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İki hafta önce Marmara Üniversitesi’nde vereceği konferansın iptal edilmesini üstü kapalı bir biçimde eleştiren Davutoğlu, “Biz tüm mücadeleyi 28 Şubat’ta konuştuğum üniversite kürsülerinin kendi iktidarımızda bize kapanması için yapmadık. Bütün bu yaşadığımız her şey bize yeni sınamalarla karşı karşıya kalacağımızın işaretidir. Bu sınamalarda hepimize düşen görev bu sınavların neresinde olursak olalım hep beraber omuz omuza olmaktır” dedi.

Marmara Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Öğrenci Topluluğu, Davutoğlu’nun ‘Duruş’ adlı yeni kitabıyla ilgili olarak 27 Kasım 2017’de bir konferans düzenleyeceğini duyurmuştu.

Konferanstan dört gün önce Marmara Üniversitesi yönetimi konferansı iptal etmişti. Ahmet Davutoğlu, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi’nin Türk Silahlı Kuvvetleri yönetimi tarafından iktidardan uzaklaştırıldığı dönem olan 28 Şubat sürecinde Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmıştı.

ZARRAB DAVASI

ABD’deki Zarrab davasını değerlendiren Davutoğlu, "Uluslararası hukuka saygılıyız ve gereğini her zaman yaptık. İran'a yönelik ambargo söz konusu olduğunda her zaman süreçlerin içerisinde olduk ve hiç ikiyüzlü tavır içinde olmadık. Amerika'nın tek taraflı ambargosuna uymadık uyamayız. O zaman da söyledik şimdi de söylüyoruz, kıyamete kadar da söyleyeceğiz" diye konuştu.

'KİMSE TÜRKİYE'Yİ YEDEĞİNE ALAMAZ'

Dışişleri bakanı olduğu dönemde Tahran'a gidip bir günde 17 saat aralıksız müzakere ettiklerini ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O zaman biz bu çabaları yaparken bizi batı karşıtlığıyla suçlayanlar şimdi küstahça itham etmeye kalkarlar. Gece gündüz. Oturduğumuz sandalyeden 17 saat kalkmadık. İran'a yönelik ambargoyu kaldıracak anlaşmayı sağlamak istedik. ‘Türkiye'nin çıkarı önemlidir' dedik ve Türkiye-İran-Brezilya anlaşmasını imzaladık. O gün bize karşı çıkanlar şimdi neredeler? Bu anlaşma kabul görmedi. Eğer o gün anlaşma kabul görseydi bugün bu yaşananlar olmayacaktı. İran bizim komşumuzdur. Kimse Türkiye'nin İran'la veya herhangi bir komşu ülkeyle olan ilişkileri mahkeme konusu yapamaz. Bu bizim izzetimizin bir gereğidir kendi egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı savunmak. Hangi küresel güç olursa olsun kimse Türkiye'yi yedeğine alamaz. Türkiye'yi kendi politikalarının parçası haline getiremez."

Devletimizin izzeti ve itibarı anlamında yapılan her komplo karşısında dimdik dururken adaleti ve ahlakı hakim kılmak zorundayız. Devletimiz ateş çemberi içinden geçerken her birimiz bu ülkeyi bu ateş çemberinden nasıl çıkarırız diye düşünürken Rıza Sarraf başta olmak üzere bu ateş çemberindeki ülkenin düştüğü zor şartlarda kim kendi çıkarını düşünmüşse, kim servetini artırmayı planlamışsa, kim rüşvet almışsa, kim haksız kazanç peşinde olmuş ve elde etmişse onlardan da hesap sorulmalıdır. Biz buradayız. Bu ateş çemberin içinden geçerek geldik. Mücadele yürütürken eğer Türkiye'de yanlış bazı işler olmuşsa bu yanlışın hesap verilme makamı da New York değil Ankara'dır, Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleridir. Bu anlamda İran'a da dost bir ülke olarak düşen görev de budur"

Herkesin görüşüne ve düşüncesine saygılı olacağız. Bu görüş ve düşünceler bizim mozaiğimiz ama konu hemşehri dernekleri olunca bu dernek ve vakıflarda güç birliği yapmak için bir araya geleceğiz. Solcu, aşırı uçlarda düşünceleri olan vatandaşlarımız vatan haini olmamıştır. En uç düşüncedeki vatandaşımız konu vatan olunca gider, canını verir”

(Kaynak: Medyascope.tv)