Yine önümüze birilerini dizdiler. Bunlar arasından birilerini seçmemiz istenmekte. Bizden seçmemizi istedikleri, sözde bizi temsil edecekleri ileri sürülenleri, bizden önce birileri seçmekte. Birilerinin, başka birilerini seçerek önümüze dizdikleri arasından ikinci el seçim yapmak, seçme - seçilme özgürlüğünü kullanabilmek değildir. Bu döngünün seçme-seçilme hakkını kullanmakla uzaktan yakından ilişkisi yok. Bu yöntemle yapılan seçimlerle demokratik bir yaşam biçimi kurulamaz, yaşanamaz.

Seçme-seçilme hakkı, en önemli insan haklarından biri. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 21. maddesinde, seçme-seçilme hakkıyla ilgili şu belirleme var:

“1. Herkes, doğrudan ya da serbestçe seçilmiş temsilcileri aracılığıyla ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir.

2. Herkesin, ülkesinde kamu hizmetlerinden eşit yararlanma hakkı vardır.

3. Halk iradesi, hükümet otoritesinin temelini oluşturmalıdır; bu irade, genel ve eşit oy hakkı ile gizli ve serbest oylama yoluyla, belirli aralıklarla yapılan dürüst seçimlerle belirtilir.”

Bu hakların uluslararası belgelerde, ülkelerin anayasalarında, yasalarında kağıt üzerinde yazılmış olmasının hiçbir önemi yok. Başka haklarda olduğu gibi, “Seçme ve seçilme hakkı”nın da uygulamada yaşama geçebilmesi önemli.

24 Haziran 2018 tarihinde yapacağımız seçimlerde, bu ülkenin insanları, İnsan hakları Evrensel Bildirgesi'nin güvence altına almaya çalıştı seçme-seçilme hakkını, olması gerektiği gibi kullanamayacak. OHAL baskısı altında, kitle iletişim araçlarını kullanmada yaşanan eşitsizlikler karşısında, yurttaşların özgür bir seçim yapma olanakları yok. Yurttaşlara Temsili Demokrasi’nin gereği “Seni kim temsil etsin” diye soran yok. Halk yığınları, Temsili demokrasicilik oyununun, etkisiz oyuncularından biri durumunda.

Bilinçli, kimi neden seçtiğini bilenlerle, bilinçsizce, belli kutsal değerlerin güdüsü ya da yalnızca kendi günlük çıkarlarını düşünerek oy verenler körü körüne yarıştığı sürece, halk yığınlarının istemleri, yönetici elitin, yönetim uygulamalarında temel belirleyici olamayacak. Toplumda yaşayan her birey, seçme-seçilme yaşına geldiğinde, seçme ve seçilmeye engel bir durumu olmadığı sürece, bu hakkını özgürce kullanabilmeli.

Halkın istekleri, görüşleri (iradesi) hiçbir zaman Hükümet otoritesinin temelini oluşturamamış. Önümüzdeki seçimde de öyle olacağa benzemekte.

Seçme eylemini halk yığınları değil belli güç odakları yapmakta. Bu yurttaşların yaptıkları bir seçim olmaktan çok uzak.

Seçilecek Milletvekilleri, gerçekte halk yığınlarının temsilcileri olamamakta. Seçilip TBMM’ne gittiklerinde, partilerinin yetkili organlarınca önlerine getirilen işleri yapmakta, istemediklerinin önünde durarak yaşama geçmelerini engellemekteler. Bireysel olarak verdikleri yasa önerileri, soru, gensoru önergeleri önemsenmeyerek geçiştirilmekte. Bireysel çabalar yeterli olamamakta. Bağlı oldukları siyasal partilerin belli bir azınlığı tarafında yönlendirilmekteler.

Seçme hakkı kullanılamamakta

Siyasal partilerin genel merkez yetkilileri ya da bilemediğimiz güç odakları, kimlerim Milletvekili olacağının kararını vererek, bu kararın benimsenmesini, onanmasını istemekteler. Bu yöntemle yapılan seçimlerde halk yığınları “seçen” değil, “seçen gibi gözüken” bireyler konumuna düşmekte. Seçilenler arasından birilerini “onaylama” işlevi görmekte. Halk yığınlar kendilerini yönetecek insanları seçme yetkisini ele alamamış durumda. Seçilecek olanları yurttaşlar değil, siyasal partilerin yetkileri ya da bilemediğimiz güçler seçmekte. Bu demokrasi değil. Bu tür seçimler, halkın dışında, kapalı kapılar arkasında yapılan seçimlerdir. Bu yolla, halk yığınlarının isteklerinin yönetime yansımasının olanağı olamaz.

Seçilenleri yurttaşlar seçmemekte

“Seçilenler” yönünden de durum bundan farksızdır. Seçilebilmeniz, seçilebilecek bir sıraya yerleşebilmenin yolu, halkın seçiminden değil, güç odaklarının sizi seçmesinden geçmektedir. Seçilebilmeniz için, halkın onamasından önce birilerinin sizi seçilmeye uygun görmesi gerekmekte. Bu nedenle, seçilenler seçmenlerini mutlu etme yerine kendilerini seçen güç odaklarının isteklerine uygun çalışmalar, davranışlar içinde olmaktalar.

Siyasal partilerin tümü, tepeden tabana doğru örgütlenmekte, bu sıradüzen ilişkisiyle işlemektedir. Böyle işleyen bir siyasal sistemin demokrasi üretmesi, yaşatması, geliştirmesi düşünülemez.

Sistem demokratik değil

“Anadolu Ajansı'nın haberine göre, AKP tarafından 24 Haziran Genel Seçimlerinde milletvekili aday adayı olmak isteyenlerden yazılı bir taahhütname istendi.

Milletvekili aday adayları, "Milletvekili seçilmem halinde, seçim çevremde ikamet edeceğimi, TBMM'nin çalışmadığı ve partimin görevlendirmede bulunmadığı günlerde bütün zamanımı seçim çevremde geçireceğimi kabul ve taahhüt ederim" yazılı bir taahhütname imzaladı.”

Bakan olanlardan da, bakanlık görevinden alınmak istendiğinde, direnmemeleri için, atanmadan önce, bakanlık görevinden ayrılmak istendiğini gösteren yazılı bir belge alındığı söylentileri dolaşırdı.

Milletvekillerinin TBMM’nin çalışmadığı ya da görevli olmadıkları sürelerde, zamanlarını seçildikleri bölgelerde geçirmeleri özlenen bir durum. Seçim bölgelerinde yurttaşların sorunlarını dinleyenlerin, bu sorunları TBMM ya da Yürütme organına ne ölçüde taşıyabileceklerini, taşıdıklarında ne ölçüde çözüm bulabileceklerini öngörmek güç.

Seçenlerin, seçilenlerin, belli görevlere atananların özgür olamadıkları bir sistem demokratik olamaz.

------------------------------------------------

  1. www.ihd.org.tr › İnsan Hakları Belgeleri
  2. T24.com.tr, AKP, milletvekili aday adaylık başvurusunda bulunanlardan taahhütname aldı, 20.05.2018