Bir sohbet ortamında, vegan olmak üzerine konuşuyoruz. Arkadaşlardan biri ‘sen yaşıyor musun?’ dedi bana. Bu bir soru değildi elbette ve cevabı yoktu. Olsa bile bu altı yaşında bir çocuğa verilecek bir cevap olamazdı.

Ben yine de bu sözü karşılıksız bırakmadım ve vegan olmak üzerine düşünce, bilgi ve duygularımı paylaştım birkaç cümleyle.

Sanki ben bunları söylememişim gibi sözlerini farklı kelimelerle yineledi.

Aslında mesele ne söylediğim değil, onun gerçeğini bana dayatması olduğunu düşünmeye başladım.

Ama biliyorum ki asıl mesele, birbirimizi dinlemiyoruz dolayısı ile duymuyoruz.

Hem gönlümüz hem aklımız istemediğimiz şeyleri duymaya kapatıyor kapılarını.

Bir başka mesele, birey olma ile olamama arasındaki sıkışmışlığımız. Ve bu toplumda birey olmak çok zor olduğundan şişirdiğimiz egomuz ile var olma mücadelesine girişiyoruz.

‘Ben zekiyim’, ‘ben akıllıyım’, ‘ben yaşam hakkında her şeyi çözdüm’ gibi bir dolu egomuz aslında birey olmak konusunda daha çocukluğumuzda bize kapatılan kapıları aralamakta zorlanmaktan kaynaklanıyor bana göre.

İşte tam burada birçok kavramın tanımlarına ihtiyaç duyuyorum.

Buraya denk düşen kavramsa iletişim.

İletişim, en yalın tanımıyla bir bilgiyi sözel ve/veya sözel olmayan bir biçimde karşımızdaki kişiyle paylaşmak demek.

Yüz ifademiz, mimiklerimiz, duruşumuz, el kol hareketlerimiz, oturuşumuz, karşımızdaki kişiyle göz kontağı kurmamız ya da kurmamamız, ses tonumuz, hatta sessiz kalmamız iletişimin içine giriyor.

Arzulanan etkin dinleme nasıl olmalıdır diye sorduğumda da şu cevapları alıyorum;

"Etkin dinleme, bizim tüm dikkatimizi vererek karşımızdaki kişiyi dinlediğimiz ve ne söylendiğini anlayarak tepkide bulunmamızdır" diyor iletişim uzmanları.

Peki, neler yaptığımızda etkin dinlemiş oluruz?

Yaptığımız her ne varsa bırakır, dinlediğimiz kişiyle göz teması kurarız.

Sadece sözlerini dinlemez, aynı zamanda duygularına da dikkat ederiz.

Anlattıklarına karşı samimi bir ilgi gösteririz.

Kişinin anlattıklarını kendi kelimelerimizle tekrar ederiz.

Daha iyi anlamak için sorular sorarız.

Kendi duygularımızın ve görüşlerimizin farkında oluruz.

Eğer görüşlerimizi söyleyeceksek dinledikten sonra bunları dile getiririz.

Bunların birkaçını bile yapıyorsak biz dinlemeyi büyük ölçüde öğrenmiş biriyiz demektir.

Bir de iletişim engellerimiz var ki bu yaşantımızın büyük bölümünü kâbusa çeviriyor.

Emretme, yönetme, uyarma, tehdit etme, eleştirme, suçlama, yargılama, ad takma, alay etme, konu değiştirme, ilgilenmeme, ahlak dersi verme, vaaz verme, öğüt verme, çözüm getirme gibi daha birçok iletişim engeli gündelik hayatımızda hemen hemen herkese karşı uyguladığımız engellerden birkaçı sadece.

İşte burada ‘duy beni’ demek için ne yapmak gerektiğine bakmak lazım.

Bu da başka bir yazının konusu olsun…