İçinden geçtiğimiz her duruma, dokunduğumuza bir mana yükleriz. Aslında bu kendimizi ne kadar manalı bulduğumuzla ilintilidir.

Bazen de değersiz hissederiz kendimizi, baktığımız her şey de değerini yitirir.

Denge bu zıtlıklar arasında ahenkli bir şekilde gidip gelmektir belki de.

Gidip gelmek düz bir çizgi üzerinde gerçekleşmez aslında, bazen daireler çizilir. Belki de en küçük parça atom olduğundan her şey çemberlerden ibarettir. Gece gündüze tamamlanır. İyilik kötülüğe, yalnızlık kalabalığa karışır. Ve biz birbirimizin hayatının içinden akar geçeriz.

Her birimiz, birbirimizin hikayesinin kahramanları, figüranları olur, hikayemizin bir bölümünü tamamlar, yenisine geçeriz.

Biraz Sen Biraz Ben oyunu birbirinin içinden geçen üç kadının hikayesini anlatıyor. Asla bir araya gelemeyeceklerini düşünen, aynaya baktıklarında yansımalarında hiç görmedikleri, ötekileştirdikleri ile bir an da karşılaşıyorlar.

Varlıklı bir ailenin kızı eczacı Handan (Ayça Damgacı), onu mutsuz, kırgın görünce evine alıp götüren trans Buse (Harun Nuri Ateş) ve Buse’nin ev arkadaşı –oyundaki adını unuttum- (Yeliz Demir).

Hikaye sahilde kayalıklarda oturan Handan’ın yanına Buse’nin oturması ile başlıyor. Buse ayağının dibinde saat bulunca seviniyor, hemen koluna takıyor. Ve zaman da işlemeye başlıyor.



Handan ölümden bahsediyor, öldürmekten, kız kimi öldürdün diyor, Buse kendi meşrebince. İlerleyen zamanlarda eve gelip kanepe de otururlarken ben de öldürdüm diyor, Mehmet bilmem kimi -soyadını unuttum- ama bir parçası kaldı ben de. Handan da diyor ki, o saati satar ameliyatını olursun. Parasını ben ödedim, senin ameliyat paranı karşılar.

Öldürdüm lafı üç kadının da ağzında.

Biri nişanlısını öldürdüğünü sanıyor, biri seviştiği adamı, diğeri içine düştüğü bedeni. Hepsinin ucu açık aslında kim kimi öldürmüş, ölenin yerine ne canlanmış! O bakmayı bilenin doğasıyla ilgili bir şey.

Biz zamanın içinden geçmiyoruz aslında, zaman bizim içimizden geçiyor. O yüzden hepimizin zamanı birbirinden farklı. Tamamlanma sürecimiz de öldürdüklerimiz, can verdiklerimiz de farklı.

En büyük bütünün içinde fark ettiklerimiz, birbirimizin devamı olanlar.

Oyunun yazarı Çiyil Kurtuluş hikayesini daha uzun yazmış ancak sahneye koyarken kısaltmış. Oyun yaklaşık bir saat sürüyor.

Diyaloglar bana İncir Reçeli filmini hatırlattı. Televizyondaki Kardeş Payı dizisinde de aynı duyguyu yaşamıştım. Her bir diyalog kendi içinde açılabilir, bir üst başlık gibi. Kelimeler insanların direk zihninde çağrışım yapan, hatta slogan vari kelimeler. Belki bu yeni tekniktir. Bilmiyorum. Ya da insanlar hızlı düşünmeyi öğrenmişlerdir.

Bir cümle çok şey anlatır.

Her küfrün hikayesi vardır. Onu açıklamanıza gerek yoktur. Fıkra gibidir. Kürk Mantolu Madonna dediğim de herkes, bir gülümser mesela bu günlerde.

Kavga ederlerken Mantolu Kaltak diyor, Buse Handan’a.

Handan, Sürtük diye, cevap veriyor Buse’ye.

Barıştıklarında, iyi sen kaltak ol ben sürtük diye, sözlerini birbirlerine iade ediyorlar.

Ancak bir zaman diliminde bunlar peş peşe sıralanınca, bu da güzel, bu da güzel ama bunların hepsi bir arada olmalı mı diye, düşünüyor insan. Çünkü biz kendi aramızda konuşurken böyle yapmayız. Karikatür dergisi okuyorsak biliriz ki onun için de sadece kendi tarzında anlatım şekli vardır. Elimizdeki kitap atasözlerini içeriyorsa içinde hikaye aramayız. Ama konuşurken araya bir atasözü koyarız. O da biliyorsak yeri geldiyse. Yoksa tüm bildiğimiz anlamlı sözleri sıralamayız.

Bunu yazarken kendimi de eleştiriyorum ben oyun, dizi seyretmeyi bilmiyorum belki de. Çünkü diyaloglar konusunda hep aynı şeylere takılıyorum. Hayatın normal akışında ki gibi olmasını istiyorum. Belki de bu benim kusurumdur.

Biraz Sen Biraz Ben oyunu Kadıköy Emek Sahne’sinde oynuyor.

Hasanpaşa’da Pınar Yıldırım ve annesi binaların arasındaki daracık alana sanatı getirmişler. Soğuk binaların arasında çiçek açtırmışlar. Emek harcamışlar. Kapısından girdiğiniz zaman inceliklerin farkına varıyorsunuz. Çayınızı kupa da servis ediyorlar mesela.

Biraz Sen Biraz Ben oyunun yönetmeni Ebru Nihan Celkan’ın aynı zamanda yazıp yönettiği Babil oyunu da orada sahneleniyor. Barış Atay’ın tek kişilik oyunu Sadece Diktatör de uzun zamandır Emek Sahnesi’nde. Bir de Müzikhol var. Engin Alkan’ın yazıp yönettiği, müziklerini yaptığı Küskün Müzikal.

Dünya an’dan ibaretmiş. Bu cümleyi yeni duydum. Bazen bir koltuğa oturup başka bir insan hikayesinin çok boyutlu, bol kelimeli resmine şahitlik ederiz. Kısa bir ayma yaşarız. Etkisi ne kadar uzun sürerse farkındalığımız o kadar uzun olur. Sonra üzerine yeni bir şey ekler hayatımıza değişmiş olarak devam ederiz.

Keşke her anımızı hissederek yaşayabilsek, o zaman ne geçmiş olurdu ne de gelecek. Biz de bir dünyadan ibaret olduğumuzu anlamak için bu kadar çok çaba harcamak zorunda kalmazdık.

Güzel günlerde görüşelim efendim.