Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun Ankara'da devam eden 9. Olağan Genel Kurulu'nda birçok ulusal ve uluslararası emek örgütleri bir araya geldi. Kurulda yer alan katılımcılardan biri de Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (İLO) 3 temel komitesinden biri olan İşçi Hakları Komitesi Başkanı Catelene Passchier oldu.

Türkiye’de emek alanına yönelik yürütülen baskılara ilişkin gözlem ve tespitlerini paylaşan Passchier, BM’ye bağlı olan İLO’nun yasal olarak sözleşmelerini kabul eden ülkelerdeki çalışma koşullarını denetleme hakkı olduğunu söyledi.

Passchier, Türkiye’deki emek alanına ilişkin baskılar hakkında genel bilgi sahibi olduklarını belirtse de bire bir Türkiye’ye gelerek emekçileri dinlemesi üzerinde daha büyük bir etki yarattı. Gözlemlerini aktaran Passchier, Türkiye’deki duruma ilişkin şunları söyledi:

“Türkiye’ye gelen sıradan ve gelişmelerden bihaber bir insansanız, burayı bilmiyorsanız neler olup bittiğini anlamanız zor. Sıcak güneşli bir hava var ve insanlar günlük yaşamlarına devam ediyor. Sokaklarda asker yok, daha çok Erdoğan posterlerini görürsünüz ancak Türkiye’de neler yaşandığına ilişkin bir arka planınız varsa durum değişiyor. Amsterdam'dan İstanbul’a Uçakla geldiğimde Türkiye’de yayımlanan İngilizce gazetede, daha çok Avrupa ülkelerine ilişkin birçok itham vardı. Bunları gördüğünüzde bir fikir ediniyorsunuz.

Dün burada da daha çok KESK’in, KESK üye ve yöneticilerinin yaşadığı sıkıntılardan bahsedildi. Görünen yüzeyin altında çok sayıda baskının olduğunu görüyoruz. Yapılan konuşmalardan halen birçok KESK üyesinin tutuklu olduğunu, insanların tutuklanmaktan kaygılandıklarını gördük. Şu gerçek beni çok etkiledi bütün bu baskılara rağmen insanlar kürsüye çıktı, eleştirilerini net bir şekilde dile getirdi.

'TÜRKİYE AÇIK HAVA CEZAEVİ MÜZESİ GİBİ'

2006 yılında müzeye dönüştürülen Ulucanlar Cezaevi'ni ziyaret ettik. Normalde bu tür yerleri ziyaret ettiğinizde şunu düşünüyorsunuz; geçmişte bu ülkede durum kötüymüş ama şunu düşündüm hali hazırda cezaevleri var Türkiye’de. Bu cezaevlerine solcular, sendikacılar, siyasetçiler, muhalif olanlar, eleştirilerini dile getirenler konuluyor.

Ulucanlardaki tablo aynen devam ediyor. Ülke açık hava hapishane müzesi gibi. Bunu bilmek ağır bir durum. Samimiyetle şunu söyleyebilirim; biz uluslararası sendikacıları daha fazla ne yapılabileceğimizi düşünmeye sevk etti. Bu anlamda yapılanlar kıymetli.”

Türkiye’nin oluşturulan İLO sözleşmelerini imzaladığını ve tarafı olduğunu dile getiren Passchier, “Türkiye bu sözleşmelere uymazsa İLO harekete geçebilir. Ama bunun için Türkiye’den başvurular olması gerekiyor. Bunu sendikacılar yapabilir. Türkiye’nin Toplu İş Sözleşmesi, örgütlenme özgürlüğü konusunda başvurularda bulunulabilir. Birde işyerlerindeki sendika temsilcilerinin korunmasına yönelik hükümlerin ihlal edilmesi amacıyla başvurular yapılabilir. Haziran ayında İLO konferansında Türkiye'den işyerlerinde sendikaların korunmadığına ilişkin bir başvuru yapıldı. İLO uzmanlar heyeti de, Türkiye’de hali hazırda işyerlerinde sendikacıların korunmadığına karar verdi” dedi.

İLO’nun kısa bir süre önce Katar’daki uluslararası statta çalışan "azınlık işçilerin" ihlale uğradığına yönelik bir başvuru aldığını ve bunun üzerine yapılan araştırmalar sonucu “ihlal kararı” verdiğini dile getiren Passchier, İLO’nun harekete geçmesi için daha fazla başvuru olması gerektiğini vurguladı. “Uluslararası mekanizmaların yeterince etkili olmadığı yönündeki tespite katılıyorum” diyen ve bu konuda özeleştiri veren Passchier, “Bizim de bu uluslararası kuruluşları nasıl etkili hale getirebileceğimize yönelik düşünüp taşınmamız gerekiyor” diye belirtti.

ERDOĞAN HERŞEYİ İYİ GÖSTERİYOR

Passchier, gözlemlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Buradaki mesele şu; Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler var. İş akdinin feshedilmesi, 111 Nolu Ayrımcılık Sözleşmesi, İLO’nun kamu alanındaki ifade özgürlüğünü kapsayan 151 Nolu sözleşmesi… Başka başka sözleşmeler kullanılabilir. Erdoğan 'Türkiye’de her şey iyi derken' bunların kanıtlarını ortaya koyarak gösterebiliriz. İLO dünyanın her tarafıyla ilgileniyor ve önemli meselelere odaklanması gerekiyor. O yüzden bu uluslararası mekanizmaları daha etkili hale getirmemiz gerekiyor.

Dünya’da Türkiye gibi rejimlerle ilgili yaşadığımız sıkıntı şu. Ne konuşursak konuşalım karşımıza 'terörizm', 'örgüt üyeliği' gerekçesini getiriyorlar ve her türlü tartışmayı durdurmaya çalışıyorlar. Türkiye’ye ne zaman bir şey sorsak 'Bunlar sendika ile örgütlenme özgürlüğü ile ilgili değil, terör suçlaması ile ilgilidir' diyorlar. Bu nedenle bize gösterilenin ötesine geçmek önemli. Çünkü ihraç edilen insanların sayısına baktığımızda normal bir mantıkla baktığımızda bunun 'terörizm' ile alakalı olmadığını ve eleştirel insanların tutuklandığını, bir ülkede bu kadar fazla kamu emekçisinin terörist olamayacağını fark edebiliriz. Bunun herkes farkında.

Yaşanan hak gaspları emek alanıyla sınırlı değil. Emek, çalışma, ifade özgürlüğü ve temel hakların korunabilmesini içeren ortak bir mücadeleye ihtiyaç var. O yüzden birleşik bir mücadele ve birleşik bir strateji ile bunların üstesinden gelmek lazım.” (Kaynak: Dihaber)