YSK reyin namusu ile Re(y)is’in ikbali arasında bir süre kararsız kalsa da yine en seri şekilde gereken adımları atmak suretiyle İstanbul’da yerel seçimlerin yenilenmesinde karar kıldı. Aslında bakılırsa egemen olan genel görüş YSK’nın bu işe cesaret edemeyeceği, muhtemelen 5’e karşı 6 oy ile yenileme talebinin reddine karar verileceği ve böylece hem Ak Parti seçmeninin gazının alınacağı hem de “bakın, işte, Türkiye’de halen hukuk var” algısının oluşturulacağı ve mesajının verileceği yönündeydi. Ama olmadı... İstanbul seçimleri iptal edildi. Üstelik karar 4’e karşı 7 oy ile oy çokluğu ile verildi. En azından seçimle gelenlerin seçimle gitmeyeceği anlaşıldı. Bu sefer vaziyet suçun Fetö’ye veya partinin Pelikancı kanada atılmasını mümkün kılamayacak kadar açık ve net, kararın asli sahibi Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Lideri Erdoğan...

Türkiye hiçbir zaman tam bir demokrasiye kavuşamasa da, demokrasi mücadelesi hep sürmüştür. Bu yönde bir uğraş devam etse bile, bu topraklar demokrasiden her daim uzak kalmıştır. Geçmişte kalan bir örneği anımsayacak olursak; 1950 seçimleri sonrası, CHP içerisinde bir grubun "Komünistler sandığa hile karıştırdı." iddiasıyla seçimi yeniletmek istemişler, ancak İsmet Paşa'nın "CHP, iktidarı devretmeye hazırdır." cümlesi bütün tartışmaları bitirmişti.

Bu karar YSK Başkanının aleyhte kararına rağmen verildi. Aynı YSK Başkanı Sadi Güven’in 2014’te sarf ettiği sözleri burada hatırlatalım; “Kesinleşmiş seçmen listelerinin yeniden incelenmesi mümkün değildir. Mazbatanın iptali istenemez. Yolsuzluk tespit edilirse, seçim yenilenmez, yolsuzluk yapanlar ceza mahkemesinde yargılanır.”

Oldu olacak, YSK bazı ilçelerde yaptığı gibi Ekrem İmamoğlu yerine bu aralar suratı her daim asık, yorgun ve bıkkın olduğu gözlenen Binali Yıldırım’ı kayyum olarak atasın. Böylece demokrasimizi taçlandırsın. Binali Yıldırım ve ailesi Başbakan olduğunda yerleştiği Çankaya Köşkünü nasıl halen boşaltmamışsa, Saraçhane’deki binaya girdiği andan itibaren hiçbir kuvvet onu oradan çıkaramaz. Durum ve deneyim bunu gösteriyor...

Öte yandan, YSK Kararının açıklandığı anda dolar ani bir hamle ile 6.15’e fırladı. Aylardır kamu bankalarının dolar satması ile 6’nın altında tutulduğunu dışarıda sokaktaki parkta oynayan çocuk bile biliyor artık. Kısa bir süre önce JP Morgan’ın “dolar 5.90 olabilir” tahmini üzerine bu kuruluş aleyhinde hem SPK hem de Merkez Bankası tarafından soruşturma başlatılmış olduğunu ne çabuk unuttuk. Ayrıca aynı JP Morgan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının döviz ihalelerinin aracısı kurumdur ve Damat Bakan Albayrak kredi ve borç aramak için ABD’ye gittiğinde, kendisinin temas ve randevularını düzenleyen kurumdur. Yani her şey bir şov, her şey mahalle kahvesinde oturan vatandaşların gözünü boyamak için yapılıyor ve tertip ediliyor. Nitekim Başkanlık sistemi ile beraber bir kararname yayınlanmış ve istatistik kurumu Berat Albayrak'a bağlanmıştı. Demek ki bundan böyle devletin açıklayacağı hiçbir veriye itimat etmeden, gerçek bilgiye ulaşmak adına doğrudan uluslararası ajansların ve finans çevrelerinin beyan ve açıklamalarına kulak kabartmak gerek.

Evet, kısacası 31 Mart seçim gecesi Anadolu Ajansının İmamoğlu’nun öne geçmeye başladığını gördüğü anda veri akışını kesmesiyle ve Ali İhsan Yavuz’un akla ziyan itiraz ve talepleri ile başlayan ve Erdoğan’ın “Bugüne kadar konuşmadım, hep sustum. Artık yetti. Burada bir şaibe var, bu açık ortada. Yolsuzluk var” açıklamasıyla tetiklenen ve yönlendirilen süreç, 36 gün sonra, dün YSK’nın demokrasiyi baltalayan vahim kararı ile sonuçlandı. “Ak Parti adayını seçinceye kadar seçime devam, naz yapma Türk seçmeni, kendine de işkence etme, ver oyunu Binali Bey’e” mesajı verildi. Bakalım Türk seçmeni laf dinleyecek mi? Saadet Partisi'nin İstanbul adayı Gökçınar'ın İmamoğlu açıklamasına bakarsak, Necdet Gökçınar, Ekrem İmamoğlu lehine adaylıktan çekilebileceğini söyledi. Demek belki de o kadar kolay olmayacak. Peki, İmamoğlu tekrar ve bu sefer daha fazla oy ile seçilirse ne olacak? İmamoğlu aleyhine bir suç unsuru uydurarak cezaevine mi gönderilecek, sonuç kabul edilmeden Türkiye’nin en büyük kenti kayyum tarafından mı yönetilecek, yeni bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İmamoğlu’nun siyasi hayatı mı sonlandırılacak? Türkiye için bu seçeneklerin ve fazlasının hepsi makbul ve makul...

Ak Parti zihniyeti ve fikriyatı, kendilerinin 17 yıldır Türkiye’yi ve 25 yıldır İstanbul’u yönetmelerine vesile olan demokrasi aracına ihanet etmiştir. Bir İran atasözü der ki; “Tuzu yiyip, tuzluğu kırma…”