1990’lı yılların başı, Batman’da küçük bir köy. OHAL’li yıllar. Ben 13-14 yaşlarındayım. Kuzenim Numan 20’li yaşlarda. Engelli. Küçükken çıktığı ağaçtan düşmüş. Yanlış iğne sonucu felç olmuş. Kader denilip, hesap sorulmamış. Vücudu %80 oranında felçli. Güçlükle konuşuyor, zar zor yemek yiyebiliyor. Kendi başına yıkanamıyor, tuvalete gidemiyor. 2 metrelik bir mesafeye gitmek istediğinde sürünerek gidiyor. Yüzünde Kemal Sunal’ın gülümsemesine benzettiğimiz hep bir gülümseme. Zihinsel olarak da çocuk, Numan. Zihni felç olduğu yaşta kaldı. Onu sevindirmek isterseniz çocuklara takıldığınız gibi takılmanız, ona küçük hediyeler almanız yeterli.

O dönemler köye sık sık arama adı altında asker baskını oluyor. Bazen silah aranıyor bazen Kürtçe kaset. Her aramada rutinleşen dayaklar, küfürler, kırılan eşyalar, dökülen kışlık erzaklar. Yine böylesi bir baskında, tüm erkekler köy meydanında toplatılınca bir rütbeli asker Numan’ı evde fark eder. “Sen niye kalkmıyorsun ulan” diyerek küfür ve hakaretlerle Numan’ı dövmeye başlar Komutan. Kadınlar “o engelli, felçli, görmüyor musunuz?” diyerek zar zor ellerinden alırlar Numan’ı. Zavallı Numan olanların şokunu uzun süre atlatamaz.

Başka bir baskında Numan’ı gülümserken gören rütbeli asker “ne gülüyorsun a.k.” diyerek tokatlıyor. Numan o günden sonra her asker sözcüğünü duyduğunda irkiliyor. Üzerinde bundan böyle hep taşıyacağı güvercin tedirginliğini de aşan tarifsiz ruh hali. Güvercinin kaçma şansına da sahip değil çünkü o. Kanadı kırık. O hep gülen yüzüne de korku çöküyor iyice.

Ve işte yine olağan bir OHAL günü. Köye yine baskın olacak. Bu sefer nasıl olduysa haber önceden köye ulaştı. Baskınlar darbe misali sabaha doğru olur. Haber akşam 11.00 gibi geldi. Baskın deşifre mi oldu ne? Eş dost akrabalarda rutin bir panik. Bu seferki baskında erkekler gözaltına alınacakmış. Sonrası malum tutuklama, işkence. Gelen haber ve beklenti bu yönde. Herkes “ne yapalım?”ı tartışıyor. Kadınlar, yaşlılar hariç erkeklerin köyü terk etmesini istiyor. Kimse 12 Eylül’de olduğu gibi köydeki erkeklerin köy meydanında toplatılıp işkence edilmeleri, soyulup aşağılanmaları ve sonrasında birçoğunun tutuklanması gibi bir sonuçla karşılaşmak istemiyor. Kadınlara ve yaşlı erkeklere en fazla küfür eder, bağırır çağırır giderler diye düşünülüyor.

Erkekler komşu köye gitmek için hazırlık yapmaya başlıyor. Ben olanları izliyorum. Annem “Mesut’u da alın” diyor. Gidecek erkekler “o daha çok küçük, ona bir şey yapmazlar” deseler de annem “boyu var, alırlar” diyor. “Erkek olmanın, uzun boylu olmanın dezavantajları da varmış” diye geçiriyorum içimden. Zavallı annem. 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’ne eşini, kardeşini ve 16 yaşındaki oğlunu kaptırmış olmanın hem genel bir telaşı hem bu telaşı bastırabilen bir soğukkanlılık var üzerinde. Aynı durumla karşılaşmak istemiyor belli ki. Annem ve ablalarım ısrar edince tamam diyorlar.

Gitmek mi iyi kalmak mı? İçimde bir korku. O an Numan’la göz göze geliyorum. “Beni de alın” dercesine bir bakışı var, iliklerime işliyor. Gözlerimi kaçırıyorum hemen. Önceki olanlardan öylesine korkmuş ki Numan, askerler geldiğinde genç erkek olarak bir başına onlarla karşılaşmak istemiyor. Numan için kalmalıyım diye içimden geçirsem de dillendiremiyorum. Felçli Numan kimsenin aklına gelmiyor. Nasılsa o felçli ve onu almazlar diye düşünüyor herkes. Ruh halini önemsemek lüks.

Gidecekler hazır. Çıkmak üzereyken kafamı çevirip Numan’a bakıyorum tekrar. Gözleri dolmuş, kaskatı kesilmiş halde bize bakıyor. Yola çıkıyoruz. Yol boyunca aklımda Numan var. Gece karanlığında karakoldan ateş edilme ihtimalini de göze alarak gizlene gizlene, filmleri aratmayan korku dolu bir yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Sonunda 4-5 kilometre ötedeki köye, dayımlara ulaşıyoruz. Geldiler mi, ne oldu köyde diye sabaha kadar uyumadan bekliyoruz. Telefon yok, köye birini göndermeye korkuyoruz. Köyden de kimse gelmiyor. Sabah üç farklı gruba ayrılıp arabalarla şehre gidiyoruz. Şehirde, köye baskının yapılmadığını öğreniyoruz. Herkes seviniyor. Ben Numan’ı düşünüyorum.

İki gün sonra köye dönüyoruz. Ben Numan’la göz göze gelmemeye çalışıyorum. O geceyi nasıl geçirdiğini hiçbir zaman soramadım. Aradan yıllar geçti. Ben her Numan’a baktığımda o günü hatırlıyorum. Onunla hâlâ göz göze gelmemeye çalışıyorum. Hep bu utançla yaşadığımı bir gün ona anlatır mıyım bilmiyorum. O, o günü hatırlıyor mu, o günle ilgili ne düşünüyor onu da bilmiyorum. Tüm Türkiye’de OHAL ilan edilince benim de sevgili kuzenim Numan’la “O HAL”imiz geldi aklıma, hiç unutamadığım.