17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü.
11 Nisan yazar Ümit Kaftancıoğlu'nun katledilişinin yıldönümü.
Kaftancıoğlu, bir Köy Enstitülü. Dönemeç'in yazarı, Tüfekliler'in, Hakullah'ın, Tek Atlı Tekin Olmaz'ın yazarı, radyo programcısı, Evreşe Yolları Dar türküsünü derleyen bir halk bilimci.
Ümit Kaftancıoğlu ile Cılavuz (Cilavuz) sözcükleri birbiriyle bütünleşmiştir adeta. Birini anlatırken diğerine değinilmese eksik kalır. Nasıl ki, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç demeden Köy Enstitüler anlatılamaz ise, Kaftancıoğlu anılmadan Dursun Akçam, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran gibi enstitü kökenli "köy romanları" yazarları anlatılmaz.
Bir siyasi cinayete kurban gittiği için adı Sabahattin Ali'den Uğur Mumcu'ya, Musa Anter'den Metin Göktepe'ye, bu memleketin aydınlık yüzleriyle birlikte anılır.
"Solcu olduğu için" öğretmen Ümit Kaftancıoğlu işten atıldı, soruşturmalara uğradı. Şimdi solcu olmak şart değil artık işsiz kalmak için. İşinden olmak vakayı adiyeden. Mesele mi(?)
Bir imzayla çıkan kararnamelerle on binlerce insan işsiz kalabilir. Pandemi nedeniyle işçi çıkarmanın yasak olduğu 2020 yılında kod 29 dan 176 bin 662 kişi işinden oluyorsa tek tek aydınların işten atılmaları çok sıradan kalıyor. İster bugün isterse 40/50 yıl önce olsun.
Bir memlekette sırf fikirlerinden dolayı işinden, özgürlüğünden olan insanların varlığı kanıksanan bir hal alıyorsa, orada demokrasiden söz edilemez herhalde. Bir gazeteci 748 yıl hapis cezası alıyor ise, yine de şanslı sayılmalıdır. Bu memlekette sayılı gün çabuk geçer derler. Bir faşist katilin kurşununa denk gelmemiş veya ipe gitmemişse müebbetlikler, yatar bir yanına 15, diğer yanına da 15 yıl, yatar bin yıl of demeden.
Bir aydın, bir yazar sırf fikirlerinden dolayı hiç tanımadığı bir faşistin kurşunlarına hedef olurken gel de "of" deme. "Onu solcu olduğu için öldürdüm" diyor katil. Evet, böyle demişti utanmadan. Müebbet ceza alsa da sadece 4 yıl hapislikten sonra serbest kalıyor. Azmettiriciler yargılanmıyor bile. Yapanın yanına kar kalınca siyasi cinayetler sürüp gidiyor. Bir başka katil "yanlışlıkla" salıveriliyor, ama nikahına vali katılıyor. Vali bilse gider mi o düğüne hiç(!)
Aşıkların dizinin dibinde büyümüş, halk destanlarını, deyişleri, ninnileri köy odasında dinleye dinleye pişmiş okumaya sevdalı biri olarak yalınayak düşer yollara Hanak'ın Saskara Köyü'nde Cilavuz'a. Bu yolculuğun hikayesini Dönemeç'te anlatır. Cilavuz bölgede bir eğitim meşalesi olarak parlar. 1937 yılında kurulan Cilavuz Eğitmen Okulu üç aylık kurslarla eğitmen yetiştirir. 17 Nisan 1940'da kurulan Köy Enstitüsü 5 yıllık eğitim öğretimle halkı bilinçlendirmeyi amaç edinen yenilik ve çağdaşlıkla geri kalmış köylülüğün makus talihini değiştirme çabasının örneğidir artık. Bütün güzel çiçeklerin koparıldığı gibi Köy Enstitüleri kopardılar hayatımızdan. Aydınlık yüzler soruşturmalardan, mahpusluktan kör kurşunlara hedef olur. Ne Hasanoğlan, ne Çifteler ne Cilavuz unutulur. Ne de bir Garip Tatar, Kaftancıoğlu!
Bir Cilavuzlu olarak bilinir ve sevilir. Sözü fazla uzatmadan yazıyı yine bir Cilavuzlu şair Özer Ergül'ün "Cilavuz Türküsü" şiiriyle noktalayalım. Sağlıcakla kalın.
CİLAVUZ TÜRKÜSÜ
Ümit KAFTANCIOĞLU’nun anısına
ülkemde aydınlanmanın ilk sözüydün cilavuz
son sözü söyletmediler
sürgünlere gebe bir baharda
kopardılar kızıla çalan güllerini
sendin toprağa ilk düşen tohum
tozlaşmaydın çiçekler arasında
doğan güneş
yağan yağmur
üreten emektin
anadolu’ mun bozkırlarında
geçilemeyen geçitlere köprü
erişilemeyen köylere yol
kırıp kayaları
yarıp dağları
değiştirerek bin yıllık su yataklarını
santraller yaptın
ışıttın cilavuzu
ışıttın
ışığa muhtaç
susuz’ u
hasan ali yücel le şahlanmıştın başkentten
tonguç la
köy köy
elinde tebeşir kara tahta başında
türküydün
efsaneydin
öyküydün
kaftancıoğlu ile bin yıllık destandın
ilk söz senindi cilavuz
son sözü söyletmediler
atılımdın aydınlığa adım adım
sabrın engin coğrafyasında
bir ışımaydın dur durak bilmeyen
tam bağısız ülkemin bağrında
sendin şekil veren anadolu haritasına
yokluğu varsıllığa çeviren sen
toprağı berekete
demiri çeliğe dönüştüren sen
bak bir haber var sana hasanoğlandan
bir türkü yakıp göndermiş kepirtepe
akçadağ selam durmuş dostluğuna
ak bir bayrak sallamakta ivriz
ve mertliğin zeybeğinde ortaklar
şiirler söyler içi aydınlık dolu
akardı bilgi dolu tüm ırmaklar cilavuza
dönemeçlerde aydınlık yüzüyle garip tatar
koruluklarda emek
sakaltutanda imece
arılıklarda bal
ve ardahan’ın ölçek köyünden dursun akçam
kanlıdere’nin kurtlarıyla
savaşırdı soylu bir kahraman gibi
ilk söz senindi cilavuz
son sözü söyletmediler
adın yazılı su uçanda kayalara
incilipınar’da akar serin ve aydın suların
sakaltutan’da selam durur sana
mayıs çiçekleri
yakılıp yok edilen
kamyonun
traktörün
balya makinen
uğramaz artık aydınlıklara
kara bir eldi
onlar yakan
yok eden
şimdi bir deli rüzgar eser üzerinde
alır başını gider sivritepe’ye
selam vermez olur bana
oysa aşkımdı cilavuz
kavgam
yüreğim
kara sevdam
sazım sözümdü benim
ilk söz senindi cilavuz
son sözü söyletmediler…