gündelik bilinç ve algılarla yaşayan halkların tarihsel süreç içerisinde sahip oldukları maddi- manevi kodlar vardır ve bu kodlar genellikle sığdır. kitlelerin bilinçlerini aşıp adeta birer gen haline getirilen bu kodlar(vatan sevgisi, bayrak, toprak bütünlüğü )söz konusu olduğunda ya da ( bunları tehdit altında oldukları bilinçli bir şekilde öne sürüldüğünde)toplum bütün duygularını bir tarafa bırakıp, salt bir duygu etrafında birleşebiliyor. bu noktadan sonra egemen olmayanlar ( iktidar dışında kalan güçler, iktidarı engelleyenler, demokrasi, adalet, eşitlik, hak- hukuk mücadelesi verenler) toplum içinde şeytan ilan edilirler, bu duruma dair sürekli dezanforme bilgiler üretilir, yetmez hakaret edilir, dövülür, sövülür, ölümle tehdit edilir ve öldürülürler. birisi öldürüldüğünde fazla gündem de kalmaması için bir kişi daha vurulur, ardından biri daha. bu gündelik bilinç içinde ölüm sıradanlaştırılır, katliamlar normalleştirilmekle kalmaz bunların olması ve devam ettirilmesine dair 24 saat süren bir rıza üretilir.

kitlelerin faşizmi arzuladığı sözünün bütün yönleriyle vuku bulduğu nadide! ülkemizde; bu durum salt televizyon ve gazetelerdeki nefret dolu söylemlerle kalmaz. milli maçlarda katledilenler ıslıklanır, sinema festivallerinde filmlere ve konuşmalara 'kutsal vatan' için sansürler uygulanır, siyasi parti büroları bombalanır, gazeteciler dövülüp cezaevine atılır, hukukçular infaz edilir, öğretmenler ilçelerden çıkarılır, doktorlar meslekten atılır siyasetçiler cezaevi ile ölüm ile terbiye edilmek istenir.

toplumların demokrasiyi içselleştirmelerinin önündeki en büyük engelleri bu kodlar oluşturmaktadır. türkiye cumhuriyeti devletinin sahip olduğu kodları biraz daha irdelersek bugün yaşanılan trajediyi daha iyi anlayabiliriz.

yeni kurulan bütün ulus devletlerin yapay kahramanlık destanlarına ihtiyaç duyar. üretilen bu destanlarda ' bayrak, vatan, toprak' imgelerine kutsallık atfedilir. bu imgeler etrafında yapılacak her şeyin mübahlığı egemen ırka kabul ettirildikten sonra başlar yağma, talan, ve katliamlar.

1915 yılında gerçekleştirilen tehcir ve katliamlar sonucu ülkede ki ermeni halkı yok edilmiştir. yeni cumhuriyetin sınırları içerisinde yaşayan bir halk yok edildikten sonra yapılan ilk iş, sürekli bir dezanformasyon üretme hali katliamların 100 yılında hala devam etmektedir. ermenilerden kalan mallar bu ülkenin burjuvasına sunulmuş ve milli sermaye oluşmuştur. bugün hala pkk’ye yönelik küfür olarak söylenen 'ermeni dölü'  salt halkın zihninde yer kaplamıyor. bu hakaret durumu farklı zamanlarda ülkenin en büyük makamlarında oturanlar tarafından da sıklıkla dile getiriliyor. ( affedersiniz ermeni gibi.)

ermenleriler ve süryaniler yok edildikten sonra sıra bu toprakların en kadim halklarından olan kürtlere gelmiştir. şeyh said ile başlayıp, seyid rıza, alişerlerle süren ve bügün pkk ile devan eden kürtlerin katliam-direniş ikileminde mücadeleleri devam ediyor.

dersim katliamı sırasında iktidarda olanlar, bu katliamları gerçekleştirenler siyasal islamcılar değildi. devletin ve oluşturduğu kodların etkisi ile halkın ( egemen ırkın) çoğu bu katliama sevinmiştir. itiraz edenler, ses çıkaranlar her türlü şiddete baskıya maruz kalmışlardır.

tarihsel süreç içerisinde hükümetler değişmiş ama bu katliamcı politikalar bitmemiştir. mantıken muhafazakar sağın katliamcı politikalarına sosyal demokrat olduklarını iddia edenlerin (chp) karşı çıkması gerekir saptaması ve beklentisi yanlıştır. burada mesele devlet, devletin aygıtları ve devletin bekası için koruduğu egemen ırk'dır. sadeleştirirsek, beş cellat var, beşi de bizi öldürmek istiyor ama yöntemleri farkı. birincisi kurşuna dizecek, ikincisi asacak, üçüncüsü kafamızı kesecek, dördüncüsü canlı canlı derimizi yüzecek, beşincisi bizi öldürdükten sonra cesedimizi panzer arkasına bağlayıp çekecek, ya da yedi gün sokakta bekletecek.

hak hukuk ve demokrasi mücadelesi verenler devletin genetik yapısı ile oynamadan, tarihleri ile ciddi bir yüzleşme içine girmeden; dersim'den sivas'a, maraş'tan çorum'a, roboski' den bugün yaşanılan vahşete karşı koyamazlar.

...

açlıktan kırılan insanların son kertede kendilerini güvende hissettikleri yerler sınırlıdır. bunların başında gelen yer; kalabalık, saldırgan kitlelerdir. bu güruh içinde yakarak, yıkarak, yok ederek; öfkelerini, acılarını, tıkanmışlıklarını kendilerinden daha altta gördükleri kürtlere, emekçilere, kadınlara, lgbti bireylerine yöneltirler.

türkiye gibi az gelişmiş ülkelerde kitlelerin sahip oldukları bilgi ve düşünüş tarzının hemen hemen hepsi (istisnalar kaideyi bozmaz) devletin ürettiklerinden ibarettir. iktidar karşıtı güçlerin bu kitlelere dair bir beklenti içinde olmaları yanlıştır. bu toplumun sahip olduğu herhangi bir şeyi yoktur.

bu nokta da yapılması gereken şeyin ne olduğuna dair cevabı kürtler vermektedir. kürt gençliğinin öncülüğünde başlayan demokratik özerklik devriminin yanında saf tutmak, halklar arası diyaloğu-iletişimi devrimci düşünce ile oluşturmaktır. egemen ırkın ve devlet düşüncesinin ürettiği soyut-somut her şeyi deşifre etmek, değersizleştirmek, halkları bin yıllık uykularından uyandırmaktır.