Konyaspor'un enteresan bir hikayesi mevcut ... 1922 yılında Konya'da Gençlerbirliği adıyla kurulur, 1965 yılında gelindiğinde Meramspor, Selçukspor ve Çimentospor ile birleşerek Konyaspor adını alırlar, bundan sonrası ilginç 1981 yılına kadar siyah-beyaz renkte mücadele ederler, ancak rakibi Konya İdman Yurdu'yla birleşme kararı aldıklarında renklerinde değiştirirler ve Yeşil-Beyaz bürünürler. Ancak bir enteresanlık daha vardır oda logolarında ki çift başlı kartal amblemi.

Pazar akşamı Beşiktaş - Trabzon maçını yaklaşık 32 bin kişi izlemiş, Passolig'in tribünlerimizi çölleştirdiği şu ortamda çölde bulunmuş bir bardak su gibi duruyordu tribünler, malum bu sezon için böyle görüntülere pek alışık değiliz. Seyirciye dair basına yansıyan haberlerde tribünlerde ki taraftarın 20 bini Konya’dan, 8 bini Ankara’dan 4 bini ise İstanbul’dan gelmiş. Ankara’da Beşiktaş taraftarının fazlalığı malumdur ancak Konya’da tribünleri dolduran 20 bin Konyalıyı Konya’nın geçmişteki renklerine ve amblemindeki Kartala mı bağlamak gerekir bilmiyorum...

Kısa Kısa değinmek istiyorum...

HEM TRİBÜNDE, HEM ALANLARDA YAN YANA…!

Hafta içi Beşiktaş kupada Sarıyer ile bir karşılaşma daha yapmıştı, yaşı 30'un üzerinde olan bizim gibi futbol severler için 80-90'lar arasında birinci lig'de mücadele eden Sarıyer’in müstesna bir yeri vardır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta Sarıyer-Beşiktaş maçını her iki takımın taraftarının yine 80'lerde olduğu gibi stadı yarı yarıya paylaşarak maçı keyiflice izlemesi olmuştur. Asıl meseleyse burada Passo Lig'e inat hiçbir sorunun çıkmamasıdır elbet...!

Passo Lig'e inat edenler bir tek Sarıyer Beşiktaş maçının tribünlerini paylaşanlar değildir elbet. Sarıyer Beşiktaş maçında olduğu gibi Pazar günü tribünlerin farklı renkler bir araya gelmiş ve "Tribünler Sahaya" iniyor sloganı altında birleşip Kadıköy’de Passoligi, e-bileti ve tribünlerdeki yasakçı tutumu protesto edeceklerdi. Passolig'in yaratıcıları onlar için yan yana gelemezler derken, onlar Kadıköy sokaklarında omuz omuza rengarenk aynı sloganın altında bir araya geleceklerdi.

BEŞİKTAŞ BİR GALİBİYETTEN FAZLASINI İSTİYOR…

Beşiktaş Trabzon maçında ise Beşiktaş maça baskın başlayan taraftı daha ilk dakikalarda ön alanda Sosa, Veli, Olcay ve Atiba dan oluşan hat oyuna ağırlığını koymuş ve alışık olmadığımız bir şekilde beşinci dakikada Veli’nin şutuyla gölü bulmuştu siyah-beyazlılar, alışık olmadığımız ikinci şeyse Veli’nin gol atmasıydı. Veli’nin bu sezon lig de ilk golü. Partizan maçında attığı golle birlikte sezon içinde ikinci golü, her iki maçta da ilk gölü attığını unutmamak lazım.

Maç Siyah-Beyazlıların kontrolünde giderken hamle üstünlüğünü de ele aldı ve yine öndeki dörtlünün ortak baskısından Olcay’ın kapıp, Papadapulosun ikramı Siyah-Beyazlılara ikinci gölü getirdi. Olcay’ın Demba ba’ya pasını not düşmek gerekmekle birlikte bu maç için ona ekstra bir parantez açmak gerekiyor zira sahada ki hırsı onu bir adım öne çıkaracaktı. Motta Olcay’la beraber oynadığında belki de ilk defa bu kadar rahattı.

Maç öncesi muhtemelen bir çoğumuzun aklında maçın zor geçeği düşüncesi hakimdi. Trabzon Ersun Yanal ile çıkış yakalamış ve tempolu bir futbol oynamaya çalışıyordu ancak Beşiktaş’ın ön alandaki dörtlüsü bu baskıyı kırdı ve maç boyunca oyunu Siyah-Beyazlılar kontrolünde tuttu. Öyle ki maç istatistiklerine baktığımızda top Trabzon’un ayağında daha fazla kalmış görünüyor ancak maç boyunca topu etkin kullanan ve tehlike yaratan pozisyonlar Beşiktaş’tan geldi. Bunda siyah Beyazlı oyuncuların hamle üstünlüğü ve çabukluğu sürekli elinde bulundurması ve bu maçı kazanmayı istemeleri önemli etkendi. Siyah-Beyazlılar Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kazandığı haftada çok zor elde ettikleri liderliği kaybetmeme isteği maç içindeki önemli motivasyonuydu.

TAKIM OLMA YOLUNDA SIKILAN İLK YUMRUK

Bu motivasyon yalnızca Siyah-Beyazlı oyuncular için geçerli değildi elbet saha kenarında Bilic içinde geçerliydi, Veli’nin golünden sonra Bilic’in sıktığı yumruk birçok Beşiktaş taraftarının şampiyonluk özlemine dair ruh halini yansıtıyordu.

Maç Süperlig ortalamasına göre oldukça hızlı ve tempoluydu, bunda maçın hakemi Mete Kalkavanın katkısı büyük olmakla birlikte oyunun sürekli durmasının önüne geçemedi, özellikle maçın yıldızlarından Sosa ayağına aldığı her topun karşılığı neredeyse bir faul düdüğüydü.

İkinci yarı Trabzon’un baskıyı artıracağına dair beklenti hakimdi, bu sezon Beşiktaşı takip edenlerin bildiği üzere 2-0 asla rahatlamak için bir neden sayılmıyor ancak hiçte beklenen gibi olmadı oyun yine Siyah-Beyazlıların kontrolündeydi ve pozisyonlar Beşiktaş’tan geliyordu.

TEKMEYE KAFA ATMAYI ÖĞRENEN NESLİN ÇOCUĞU: MUSTAFA PEKTEMEK…!

Maçın en üzücü anıysa Mustafa Pektemek’in Belkalem’le çarpışması sonucu burnunun kırılıp oyunu yarıda bırakmasıydı. Mustafa sakatlıklardan yana oldukça muzdarip bir oyuncu Bilic onun bu şansızlığını cesaretine bağladı ancak onu yetiştiren tekmeye kafa atmayı yüceleştiren ve futbolu böyle algılayan antrenörlerimizin hiç mi katkısı yok acaba… Mustafa’ya azıcıkta kendini sakınmayı öğretmeyi becerselerdi bu çocuk futbol hayatını bu kadar sakatlıkla geçirmeyecekti muhtemelen…

Mustafa’nın sakatlık pozisyonundan sonra Bilic’in saha içine girip Mustafa’ya kendi gözüyle görmek istemesi de futbol sahalarında alışık olmadığımız görüntülerdendi ancak futbolcu ve teknik direktör arasındaki bağı anlatan en güzel fotoğraftı.

Oyun ikinci yarıda siyah-beyazlıların kontrolündeydi ancak malum son 20 dakika sendromu yeniden baş gösterir miydi demeden edemedik. Bu kaygımızın cevabını 84.dakikada Serdar’ın inadında Sosa’nın doğru yerde doğru pası verip Cenk’in golüyle bulduk.

Trabzon maçını siyah- beyazlılar dominant bir oyunla kazanmadı, sakin doğru ve hamle üstünlüğünü elinde tutan bir oyunla kazandı. Birde en önemlisi istekleriyle ve takım olabilme haliyle kazandı. Bilic’in saha kenarındaki o yumruğu aslında bu takım olabilme halini başarmanın yumruğuydu…

Kuru bir gol sevincinden çok daha fazla anlam taşıyordu yani o yumruk…