HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

Bilgen, “CHP içerisinde farklı eğilimler ve yaklaşımlar var. En azından açıklamalar böyle bir tartışmanın olduğunu gösteriyor. Biz CHP’nin iç tartışmalarına ilişkin bir şey söyleyecek değiliz, ama HDP’nin ya da bir başka partinin dışlanması, ayrımcılığa tabii tutulması doğrudan doğruya, HDP seçmenine ve toplumun bir kesimine yönelik bir tutumdur. Bize ciddi miktarda oy veren Kürt toplumunun bir gerçekliği var. HDP’ye oy verip Kürt olmayan kesimler de var. Bunu sadece bir etnik ayrım, toplumsal kamplaşma zemininde okumuyoruz. HDP’nin seçim sürecinde öcüleştirilmesi ve HDP ile yan yana durmanın kendisinin bir suç gibi tarif edilmesi Türkiye demokrasisine büyük bir darbe vurmaktır” dedi.

Hukuk dışı insanlık dışı her türlü keyfiliği reddediyoruz” diye konuşan Bilgen, “Kişiye özel hukuk olmazsa kişiye özel tecrit de olmaz. Bugüne kadar görüşme yapılamamış olmasını yadırgamak gerekir. 2,5 yıla yakındır ne ailesi ile ne avukatları ile görüşme yapmamış olmasına yoğunlaşmamız gerekir. Biz vekilimizin iradesine saygı gösteriyoruz, karar kendisinindir. Ama tecrit ile ilgili her türlü keyfiliği, hukuk dışı insanlık dışı her türlü keyfiliği  reddediyoruz” ifadelerini kullandı.

Bilgen şunları söyledi:

Yaşanmakta olan ve gittikçe derinleşen, muhtemelen Mart seçimlerinden sonra sıkı bir kemer politikası hatta muhtemelen bir İMF ekonomi politiği ile karşı karşıya kalacağımız bir dönemde bir de savaşın maliyetini kaldırmak neredeyse imkansız.

Sevgili arkadaşlar Suriye’de Rus ruleti oynanıyor. Gariptir ki tabancayı tam doldurmuşlar ve Türkiye tek başına kafasına sıkıyor.  Türkiye bölgesinde bir an önce barışın tesisi için, Suriye’de anayasa yapım sürecinin ve adil bir barış sürecinin başlaması için inisiyatif almalıdır.

Sadece güvenlik politikalarında ısrar ederse bu her şeyden önce Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atar. Görünen o ki Orta Doğu’da çok daha büyük bir savaş senaryosunun hazırlığı yapılıyor. Bu senaryoda Orta Doğu ülkelerine rol biçiliyor. Böyle bir dönemde Türkiye’nin Suriye’ye çekilmesi çok daha büyük bir felaket senaryosunu beraberinde getirecektir.

‘TARİHİ KIRILMALAR YAŞANIRKEN MECLİS'TE MELEKLERİN CİNSİYETİNİ TARTIŞMAKLA MEŞGULÜZ’

Türkiye bu denli tehlikeli ve tarihin kırılma noktalarından birisi olarak tarif edilebileceğimiz dönemden geçerken, Meclisin gündeminde meleklerin cinsiyetini tartışmakla meşgulüz. 

Türkiye’nin karşı karşı karşıya olduğu krizi bir kapalı oturumla ele alma, en azından yürütmenin Meclis’i güven verecek biçimde bilgilendireceği, onun üzerinden bir tartışmanın yürütüleceği bir yöntem zorunluluğu var. Bunu yapmak yerine torba yasalarla Meclis’i meşgul etmek Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir.

Böyle bir dönemde kimse kendisini, kişisel hesaplarını, yakınlarını önceleyen, toplumsal yararı gözetmeyen ama parti çıkarlarını önemseyen bir yaklaşım içine girmemelidir. Siyasetçilerin konuşmaları ile gerçek arasındaki makas gün geçtikçe açılıyor.

Sayın Cumhurbaşkanı ormanlar ve betonlaşmaya ilişkin bir konuşma yapıyor son derece keskin bir konuşma yapıyor, 2 gün sonra Beykoz Belediye Meclisi 550 villaya onay veriyor. Şimdi 3 ihtimal var ya ülkeyi Erdoğan yönetmiyor, ya Erdoğan bize başka bir şey söylüyor, gerçekten başka bir şey yapmayı tercih ediyor, ya da birileri Erdoğan’a rağmen gemisini yürütüyor. Bu çelişkinin başka bir izahı yok. Bu sadece Erdoğan için değil, parti-meclis ilişkisi de böyle.

‘İNSAN HAKLARI SORUNU YOKSA SANA NİYE İHTİYAÇ VAR?’

Geçmiş dönemde Mecliste İnsan Hakları Komisyonunda sözcülük yapmış, şimdi 1.Partinin insan haklarından sorumlu yöneticisi pozisyonundaki bir milletvekili kalkmış diyor ki "Türkiye’de insan hakları sorunları" yok. İnsan hakları sorunları yoksa Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na neden ihtiyaç var? Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na neden ihtiyaç var?

Neden orada binlerce personel çalıştırılıyor? Yaşadığımız sürecin ciddiyetiyle, siyasetin söylemleri arasındaki çelişki kabul edilebilir düzeyde değil. Orta Doğu’daki gelişmeler ve ekonomik krizle ilgili Meclis’in ciddi bir sorumluluk alması ve siyasi partilerin de her türlü partizan ve popülist yaklaşımı bir tarafa bırakıp tehlike büyükse bu tehlikenin boyutlarını anlayabileceğimiz bir tartışmayla buna karşı adım atacak bir tutum göstermesi gerekiyor.

Bilgen, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Soru: Trump bir tweet attı. Bu ne anlama geliyor?

Türkiye içindeki aktörlerle, meşru demokratik siyasi aktörlerle konuşulmadığı ve çözüm bulunmadığı sürece Türkiye’nin yapabildiği tek şey başkalarının Suriye senaryolarında rol almaktadır. Trump’ın tweetinin içerisinde şüphesiz hem tehdit var, hem tanımlama var hem de 20 mil ile ilgili bir vurgu var. Bunu nasıl tanımlayacağız?

Meclis Dış İlişkileri Komisyonu 20 millin ne anlama geldiğini biliyor mu? Tweetin içindeki asıl somut vurgu 20 mil vurgusudur. Bir güvenli bölge mi, uçuşa yasak bölge mi, tampon bölge mi oluşturmak?

Türkiye’nin müdahalesini engellemeye yönelik mi yoksa tam tersine kapalı kapılar arasında bir anlaşma mı var? İlk cümle ile sanki gerilim varmış gibi hava oluşturup ama ikinci cümledeki 20 mil ile ilgili Türkiye bir tuzağa mı çekilmek isteniyor. Trump’ın keramet dolu tweetlerini anlamak yerine gerçekten ne olup bittiğini anlayarak ortak yararımız için bir siyaset geliştirmemiz gerekiyor. 

‘TECRİDİN DAYANDIĞI HER TÜRLÜ HUKUK DIŞI KEYFİLİĞİ REDDEDİYORUZ’

Leyla Güven’in açlık grevi var. Öcalan ailesi bir görüşme yaptı, Leyla Güven’in kararında bir değişiklik var mı?

Kişiye özel hukuk olmazsa kişiye özel tecrit de olmaz. Bugüne kadar görüşme yapılamamış olmasını yadırgamak gerekir. 2,5 yıla yakındır ne ailesi ile ne avukatları ile görüşme yapmamış olmasına yoğunlaşmamız gerekir. Biz vekilimizin iradesine saygı gösteriyoruz, karar kendisinindir. Ama tecrit ile ilgili her türlü keyfiliği, hukuk dışı insanlık dışı her türlü keyfiliği  reddediyoruz. Türkiye’nin barışı için, Türkiye’nin Orta Doğu politikasında da iç güvenliğinde de en az maliyetle en doğru adımları atması gerekiyor. Siyasi açılımlar elbette olabilir ama bunlardan önce yasal hukuki düzenlemelerin yapılması ve insani bir yaklaşımın herkes için genel geçer kural olarak uygulanması gerekiyor.

‘HDP’Yİ DIŞLAMAK HDP SEÇMENİNE YÖNELİK BİR TUTUMDUR’

CHP’den bir açıklama geldi. HDP ile ittifak yapılmayacağına yönelik...

CHP içerisinde farklı eğilimler ve yaklaşımlar var. En azından açıklamalar böyle bir tartışmanın olduğunu gösteriyor. Biz CHP’nin iç tartışmalarına ilişkin bir şey söyleyecek değiliz, ama HDP’nin ya da bir başka partinin dışlanması, ayrımcılığa tabii tutulması doğrudan doğruya, HDP seçmenine ve toplumun bir kesimine yönelik bir tutumdur. Bize ciddi miktarda oy veren Kürt toplumunun bir gerçekliği var. HDP’ye oy verip Kürt olmayan kesimler de var. Bunu sadece bir etnik ayrım, toplumsal kamplaşma zemininde okumuyoruz. HDP’nin seçim sürecinde öcüleştirilmesi ve HDP ile yan yana durmanın kendisinin bir suç gibi tarif edilmesi Türkiye demokrasisine büyük bir darbe vurmaktır.

‘SEÇMEN KAYDIRMALAR ŞİMDİDEN BİR ŞAİBE OLUŞTURUYOR’

Seçmen taşıma tartışması son günlerde yoğunlaştı. Kimi yerlerde de nüfustan çok seçmen çıkıyor? Yerel seçimlerin doğasında olan bir şey mi?

Kim yapıyor, kimin için yapıyor olursa olsun hem YSK’nin hem de İçişleri Bakanlığı Nüfus İşlerinin sorumluluğundadır. Burada başkasını itham eden başkasını açıklama yapmaya zorlayan tutumdan çok, hükümetin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi beklenir. Geçmişte buna benzer çok sayıda örneğe tanıklık ettik. Bu seçimlerde bu denli büyük rakamların olması -ki Şırnak ve Siirt ile ilgili büyük rakamlar var-, seçime şaibe düşürecektir.

Biz her şeye rağmen seçmenin bir umutsuzluk ve karamsarlık içine girmesini istemediğimiz için, Türkiye’de değişimin ancak ve sadece sandık yoluyla gerçekleşmesi, sivil toplum mücadelesiyle birlikte bu değişimin gerçekleşmesini önemsediğimiz için bu işi farklı bir dil ile tarif etmeyi doğru bulmuyoruz. Burada nasıl olsa sandıkla bir şey değişmiyor duygusunu yaratmaya yönelik bir kampanya yürütülüyor olabilir.

Bu seçim partilerin kendi seçmeniyle yarışacağı bir seçim olacak. Seçime ve sandığa olan güven konusunda partilerin kendi tabanlarını sandığa götürecek bir siyasi kampanya yürütmeleri gerekiyor. İktidarın diğer parti tabanlarını umutsuzluğa düşürecek bir tutum içine giriyor olmasına dikkat etmemiz lazım. Muhtarlar bunu çok özel bir biçimde yapıyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanının muhtarlar ile çok özel ilişkisi var. Biz biliyoruz ki Kağızman’da şu anda 500 civarında seçmen köylere kaydırılmış durumda. Kağızman’da son seçimde 300 oy ile seçim sonucu değişti. Bu kadar küçük oyların seçim değiştirdiği şehirlerde böyle küçük hesap yapmanın faturası çok ağır.

Bunu yurttaş da duyarlılık göstererek önlemelidir. Küçük hesap yaptığınızda büyük kayıp verirsiniz. Suriye sınırına 70 bine yakın askerin kaydırılmasına yönelik haberler basına yansıdı. 70 binin içinde oy kullanabilecek olanlarla ilgili, oy kullanma sistemi nasıl gelişecek? Sadece sınır şehirlerinde oy kullanacaklarsa belediyeler el değiştirebilir. Bunu izah etmeden bunu bir dipsiz kuyuya atmak sorunu çözmeye yetmez.