Üzerinden yıllar geçen ancak halen birçok ailenin hafızalarından silinmeyen zorla kaybetme olaylarının benzerlerinin yaşadığının ve bu kez özellikle kadınların hedefte olduğunu belirten T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu örnekleri sıraldı. Tahincioğlu, "90’larda kaybedilen insanların hesabı hâlâ verilmedi. O dönem beyaz Toroslar kullanılıyordu bu işlerde, şimdi beyaz yeni araçlar ve siyah transporterlar" dedi. 

Gökçer Tahincioğlu'nun, "Beyaz Torosların hedefi bu kez kadınlar" başlığıyla yayımalanan yazısının bir bölümü şöyle: 

Genç kadın, işten çıkmış, evine doğru yürüyordu ki beyaz bir araç tam önüne kırdı direksiyonu.

İçinden inenler, kimlik bile göstermeden, arabaya binmesini, gözaltında olduğunu söylediler.

Kadın, gözaltının bu şekilde olamayacağını bilecek kadar deneyimliydi.

Avukatını aramak istediğini söyledi, elini telefona attı.

Ancak hemen müdahale ettiler, telefonunu zorla elinden alıp, iterek arabaya bindirmeye çalıştılar.

Gündüz saatleriydi ve esnaf bir kadının arabaya bindirilmek istediğini fark etmişti. Biri koşarak geldi, aracın anahtarını almaya çalıştı. Arabadan indirilerek darp edildi bu kişi. Esnaf arkadaşları yardıma koşuyordu ki “Biz polisiz” diyerek kimlik gösterdi gelenlerden birkaçı.

Esnaftan itiraz yükseldi; “Polisseniz niye böyle davranıyorsunuz?”

Ama kar etmedi.

Kadın zorla arabaya bindirildi, Ankara’nın sanayi bölgesi olan OSTİM yönüne doğru götürülmeye başlandı.

“Bundan sonra sana Ankara’yı dar edeceğiz. Bir dahakine gözünü Cerablus’ta açarsın. Kendini dağ başında çırılçıplak bulursun” dediler arabadakiler.

Yolculuk, benzerlerine göre kısa sürdü.

Kadının yanındaki arkadaşı, aynı zamanda HDP Sincan İlçe Eşbaşkanı olan Fatma Kılıçarslan’ın kaçırıldığını partiye bildirmiş, aracın plakası HDP milletvekili Filiz Kerestecioğlu’na kadar ulaştırılmıştı. Hem emniyete, hem İçişleri Bakanlığı’na, hem AKP yönetimine hızla bilgi verilmişti.

Yaklaşık 45 dakika arabada gezdirildikten sonra, yine benzer örneklerin aksine dağ başında değil, kent merkezine yakın bir noktada bırakıldı Kılıçarslan.

Kaçırmalar ilk değildi. Ancak örnekler birleşince, uzun zamandır kimsenin kolayca sokağa çıkamadığı Ankara’da, sokağa çıkabilen, sesini duyurabilen tek kesim olan kadınların hedef alındığı görülüyordu net biçimde.

Kılıçarslan, aynı zamanda, 40’ı aşkın kadın ve LGBTİ örgütün bileşeni olduğu Ankara Kadın Platformu’nun aktif üyelerinden biriydi.

Ve aynı platformun bileşenlerinden olan, üniversiteli kadınların kurduğu Kampüs Cadıları üyeleri de bir süredir takipteydi.

Kısa zaman önce, o kadınlardan biri sabaha karşı gelen telefonla uykusundan uyandı. Numara açıktı, görülüyordu.

Panikle telefonu açtığında, ardı ardına sıralanan küfürlerle karşılaştı. Bir daha eylemlere katılırsa nasıl tecavüze uğrayacağını, başına nelerin geleceğini anlatan ve bitmek bilmeyen küfürler…

Numarayı gördüğünü, suç duyurusunda bulunacağını söylediğinde, güldü karşısındaki.

“Buyur” dedi, “buyur, istediğin yere suç duyurusunda bulun…”

Bulundu. Hâlâ bir sonuç çıkmadığı gibi tehditler de bitmedi.

Bir gece ailesi aranıp, kızının yolunun iyi olmadığı, başına türlü işler gelebileceği, gece evinin basılabileceği, gündüz kaçırılabileceği söylendi.

Arayanlar, açık açık, kimliklerini, emniyetten aradıklarını da söylemişler, üstelik aileyi de görüşmek için davet etmişlerdi.

Yine aynı yapıdan bir başka kadının ise yolu araçla kesildi. Aslında kendisini kaçırabilecekleri ama şimdilik yapmayacaklarını söyledi araçtan inenler. “Bu işleri bırakmazsa” olacaklar anlatıldı.

Bir başka kadın ise kaçırıldı ve arabayla dolaştırıldıktan sonra ıssız bir yerde bırakıldı. Bir daha 8 Mart ve benzeri eylemlere katılması halinde beterinin başına geleceği söylenerek. Beş ay sonra yanına gelen ve çay içmek istediklerini söyleyen iki kişi bu kez ajanlık teklifinde bulundu.

Bir başka kadına ise kaçırıldığı arabada ajan olmaması halinde başına gelecekler söylendi. Kadın, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili eylemlere bir daha katılmaması konusunda tehdit edildi.

Ankara Kadın Platformu’ndan çok sayıda kadın, benzer tehditlerden dolayı huzursuz ve yapanların açığa çıkarılmasını istiyor.

2019’da, ailelerinin yanından kaçırılarak siyah transportera bindirilen ve 150 gün boyunca kendilerinden haber alınamayan Salim Zeybek, Özgür Kaya, Yasin Ugan ve Erkan Irmak, aniden Ankara Emniyeti’nde ortaya çıktılar misal.

Aynı dönemde ortadan kaybolan Mustafa Türkmen ve Gökhan Yılmaz ise kısa süre sonra ortaya çıktılar. Onlar da emniyetteydi!

Geçen yıl Aralık ayında kaçırılan Hüseyin Galip Küçüközyiğit de mucizevi biçimde geçtiğimiz günlerde cezaevinden ses verdi. 9,5 aydır ortalıkta yoktu. Ne hikmetse bu süreçte gözaltına alınmış, sorgulanmış, tutuklanmış ama kimseye haber verilmemişti.

Yusuf Bilge Tunç ise halen kayıp.

Bu isimlerin ortak özelliği ise KHK ile kamudan ihraç edilmeleri, Gülen cemaatiyle bağlantılı olduklarının iddia edilmesi ve ihraç edilmeden önce kritik görevler yürütmüş olmaları.

Bu isimlerden çok azı nerede olduğuna dair açıklama yaptı. Birkaçı ağır işkencelerden geçirildiğini söyledi ama detay vermedi.

Ayten Öztürk hariç.

Aylar boyunca alıkonulan isimler arasında detaylı anlatımda bulunan tek isim, bu isimlerden farklı olarak sol örgüt üyeliği suçundan yargılanan Ayten Öztürk’tü.

Öztürk, yargı önüne çıkartılmadan ve kimseye haber verilmeden tutulduğu mekanı da ayrıntılı tarif ederek 6 ay boyunca yapılan işkenceleri detaylarıyla anlattı.

Ama hayır, bu da yetmedi.

Ne kaçırılıp alıkonulan bu isimler, ne kaçırılıp arabada darp ve tehdit edilen 300’ü aşkın isimle ilgili soruşturmalarda tek bir sonuç çıkmadı.