Yanlış hatırlıyorsam düzeltebilecek arkadaşlar vardır. 1990 yılında, sanırım ben orta sonda okurken Siverek’te henüz Beyaz Toros icat edilmemişti. Onun yerine Beyaz Anadol vardı. Hürriyet Caddesi’nden bir yukarı bir aşağı gidip gelirdi. Bu Anadol marka arabayı hayal meyal hatırlıyorum. Bu dingili eğri araba hurdaya çıkar çıkmaz yerini kendisinden daha dinç ve agresif görünen Beyaz Renault’ya bıraktı. Sanırım bu Anadol birçok ağabeyimizin canını yakmakla meşhur olmuştu. Ama Beyaz Renault yeni bir döneme yeni bir “soluk” olarak yetişti. Yavaş, sinsi, sessiz, her an saldırmaya hazır gergin bir sırtlan gibi dolaştı durdu. Esmer Çayı’ndan yukarı birinci vitesle geçerken ara sokaklara sapanlarımız onu hiç unutmamışlardır eminim. Ön koltukta oturan sakallı, yılan gözlü, sürekli sarhoşmuş gibi duran adamı da unutmayanlar çoktur. Bu pis adamın adını “sakallı yılan” koyan sevgili Bülent Devrim Coşkun “bu Reno beni daha fazla izlemeye devam ederse ben de bir motosiklet alıp işi gücü bırakıp onu izleyeceğim” derdi ki sanırım o zamanlar asıl işlerinden biri onu ve benzer abileri izlemekti Beyaz Renault’un. Geçmeden hemen belirtmeliyim bir de yürürken sesi iki sokak öteden duyulan bir dolmuş vardı. Markası mühim değil, o da sanırım diğeri Hürriyet Caddesi’ndeyse Esmer Çayı’nda güzergâh çiziyordu. Maksat “boş bırakmamak”. Bir yerel gazete muhabiri işgüzarlık edip “bu hurda dolmuş Siverek’e yakışmıyor” diye haber yapınca ertesi hafta sıfır bir mavi dolmuş çektiler altlarına, arka cama da “Kamikaze” yazdılar. Hay bin kunduz! Sonra iki sokak öteden sesi duymak mümkün olmadı tabi.

Takvim 1992 sonları 93 başlarına evrildiğinde işte bu gün “meşhur” olan Beyaz Toros peyda oldu. Sakallı yılanın yerini at suratlı aldı. Artık çok daha hızlı, seri ve saldırganlardı. Ne olup bittiğini anlamadan bitiveriyorlardı. Beyaz Renault’yu emekli etmediler bu arada 95’e kadar teptiler. Bu yeni bir süreçti, kış günü güneş gözlüğü takan at suratlılar doluştu kente. Ve birden Beyaz Toroslar arttı, cinayet şebekeleri çoğaldı, kayıplar, işkenceler, zorla göç ettirmeler, gündüz vakti siyasi cinayetler aldı yürüdü… Halka karşı suç işleyen her işbirlikçinin altına da bu arabadan çektiler. Büyüdü büyüdüler. Arka camında içeriden çıkan ince eğri bir tel oluyordu genelde bunların, bu şebekelerin telsizli oldukları anlamına geliyordu elbette. Telsizliler mi telsizsizler mi aldı? Bu, öldü mü kaldı mı gibi ağır bir soruydu. Dikkatli olmak şizofreniye yakın bir haldi.

Bu beyaz Toroslara bindirilip işkencelere götürülmüş ve o işkencelerden sonra hayatla bağları farklılaşmış binler mi var demeliyim, milyonlar mı? Onlar kadar “şanslı” olmayan o soğuk arabanın sert koltuklarının altına yatırılıp başlarına basılarak alınıp götürülen ve bir daha geriye dönemeyen onlarca güzel, temiz, yiğit insan oldu. Her kentin Siverek’inkine benzer ve hatta daha sert bir beyaz Toros’a geçiş hikâyesi var. Peki sonuç? Sonuç ne oldu? Bu Beyaz Torosların yaptıkları, gerillaların ta Toros dağlarına kadar çıkmasına, genişlemesine, yayılmasına yol açtı en başta. Kuyruk sokumunuza kadar titretti bu sizi, bilmiyor muyuz sanki?

Ölümler, kayıplar, acılar, işkenceler derken o halk, o insanlar, o kentler, o caddeler yerli yerinde duruyor. Gidenlerin yerini başkaları aldı. Beyaz Torosların yerine daha lüksleri geldi, ama Kürt Halkı Kürt Halkı olmaktan vaz geçmedi. Yenilmedi. Dik durdu. Acılarını tenine dokudu, yürümeye devam etti. Devam ediyor. Yeşil cemselerden beyaz Toroslara kadar her bir kötülüğe maruz kalmış bu halk henüz hesap sormadı ama. Bütün katliamları görmüş, bütün işkencelere göğüs germiş bu halk bundan sonra boyun eğer mi sanıyorsunuz? Bu kez Toroslar da kesmeyebilir Kürt gençlerini uçları nerelerde çıkar kim bilir?