‘Mandıra Filozofu’ bir dizide gördüğümüz, yaşam felsefesi ile dikkat çeken, komik bir karakterdi. Daha sonra moda olduğu üzere sinema filmi ile karşımıza çıktı.

Diziden yola çıkarak komik bir tipleme beklentisi içine girdik. Ben de dahil olmak üzere herkes filme öncelikle gülmek için gitmiştir diye düşünüyorum. Ama karşıma başka bir manzara çıktı. Ancak bu manzara, filme benim gibi gülmek için gitmiş ama aradığını tam olarak bulamamış olanların hayal kırıklığı gibi olmadı. Filmde kesinlikle daha fazlasını bulduğumu söylemek yerinde olur.

Filmin hikayesi şu: Bir Ege köyünde, iki üniversite mezunu ancak doğal yaşamı seçmiş; sistem karşıtı Mustafa Ali’nin yaşadığı barakanın yer aldığı topraklar ortak mirastır. O topraklara göz koymuş olan İstanbullu bir zengin, çok uzun uğraşlarına rağmen, Mustafa Ali’nin inadı yüzünden toprakları satın alamadığı gibi, köylünün tabiriyle ‘Mandıra Filozofu’nun yaşam felsefesinden çok etkilenmiş, tüm o zenginliği arkasında bırakarak, ‘bir hırka-bir lokma’ ile huzurlu ve stressiz bir yaşamı tercih etmiştir.

BİZİ KÖLELİĞİMİZLE YÜZLEŞTİRİYOR

Mustafa Ali’nin espri ile süslenmiş düşündürücü cümleleri, Nasreddin Hoca’nın beyaz perdeye aktarılmış hali gibi bir nevi. Filmden çıkan herkes en azından hayatında bir kez, ‘varlıklı olmak var olmak mıdır?’ sorusunu kendisine sormuştur diye düşünüyorum. Film bir anlamda modern çağın kölesi olan bizleri beyaz perdede kendimizle yüzleştirmiş. Yumurta fabrikası alacak kadar zengin bir adamın, stresli yaşamın getirisi kolesterol yüzünden bir tane bile yumurta yiyememesi ironisi, bizi, dolayısıyla günümüz insanını çok güzel özetliyor: Bir gün sigortamız olsun diye katlandığımız onca eziyetin sonrasında, emeklilik günlerini gerçekten vaat edildiği üzere sigortadan bolca faydalanacak biçimde hastanelerde geçirmemiz; insan elimizle doğayı kirletip sonra da geri dönüşümle kaybettiklerimizi kazanma çabamız; hayatımızı kolaylaştıran teknolojinin bizi içine sürüklediği detay bataklığının aslında hepimizi denli zora soktuğunu anlamamız; tarlalardan daha çok verim elde etmek için aç gözlüce kimyasal kullanıp topraklarımızı zehirledikten sonra organik tarım yapacak alan aramamız gibi bir sürü kısır döngüyü sorgulatıyor ‘Mandıra Filozofu’

GELECEĞİ ÖZETLİYOR

Filmin başı dikkate değer: Hani hep ‘bu film geçmişte yaşanmıştı’ ibaresini okuruz ya, ‘Mandıra Filozofu’, açılış sahnesinde bunun tam tersini söylüyor. Ancak işaret ettiği şey, modern dünyanın kölesi olmuş insan değil. Nitekim dünyanın hemen hemen her tarafı artık köleliği kanıksamış durumda. İşaret ettiği artık insanlığın modern kölelik sonucundaki bu kısır döngüyü sorgulayıp özüne dönme çabalarına girişmesi ve bir nevi aydınlanma yaşaması: Aydınlanmanın göstergesinin de, dünyada bize öğretilen zenginliğin aksine, içten gelen zenginlik olduğu öğretisi. Yani modern dünyanın yarattığı artık fıtratına uygun yaşamayan insanı, bir yerden sonra buna dayanamayacak ve özüne dönme çabaları ona sistemi sorgulatacaktır, ön görüsü.

KÜLT DEĞİL AMA OLMAYIVERSİN…

Nitekim, bu öngörünün yansımalarını yalnızca ‘Mandıra Filozofu’ gibi beyaz perde yapıtlarında değil, gerçek yaşamın içinde de görmeye başladık. Dünya üzerinde, sistemin kendilerine verdiği zararı reddeden ve daha doğal şartlarda özlerine uygun yaşamaya çalışan çok sayıda insan var. İhtiyaçlarını en aza indirip, biriktirmekten uzak durarak, kötülük yerine iyiliği hayatlarının yol göstericisi yapmaya çalışan bu insanların sayıları da giderek artıyor. Artık onlara her köşe başında rastlamanız mümkün, elbette daha çok kirlenmiş daha büyük şehirlerde. Bu yönüyle ‘Mandıra Filozofu’ gayet sosyolojik bir olayın esprili bir dille ama asla yüzeysel olmayan biçimde, mikro anlatımlarla beyaz perdeye aktarılmış hali. Kült bir sinema yapıtı değil belki ama her film sanatsal amaca hizmet etmek zorunda da değil. Nitekim, ‘Mandıra Filozofu’nun da derdi bu değil. O, modern dünya içinde varlığımızın konumunu sorgulatmayı amaçlıyor, bunu da çok başarılı biçimde yapıyor. Bu nedenle yalnızca gülmek için gidip esnek davranmazsanız film beklentinizi karşılamıyor.

BAŞKA TÜRLÜ BİR YAŞAM OLDUĞUNU FISILDIYOR

Apartmanların arasında gökyüzünü göğsünüzü gere gere görememekten, zinciriniz saatler ve tasmanız cep telefonlarından, sürekli koşmanızı öğreten modern dünyadan, sizi borçlu kılan bu düzenden sıkıldı iseniz; bütün bunlardan kaçış arıyorsanız, ‘Mandıra Filozofu’ emin olun size ilaç gibi gelecek. En azından size ‘başka türlü bir yaşam var’ diye fısıldayacak. Henüz zincirlerinizden kurtulamıyor olsanız bile, o ‘başka hayat’ın varlığını bilmenin güveni ile daha mutlu yaşayabilirsiniz. Belki bir gün zincirlerinizi kırma vaktiniz geldiğinde gidecek yeriniz olduğunu bilmenin mutluluğudur bu aynı zamanda…