İYİ Parti Genel Başkanı’nın HDP’nin Gemlik yürüyüşüne ilişkin açıklamasına tepki gösteren Beştaş, “Sayın Akşener de açıklama yaptı. "Kadınlar yürütülmüyor, siz onları yürüttünüz" diyor. Sanki bizler orada özgürce yürümüşüz, Gemlik’e gitmişiz, hiçbir engelleme yok gibi tweet atmış. Yanılıyorsun Sayın Akşener, dün konuşmama bile izin vermediler! Yürüyüşe izin verilmedi. En temel demokratik hak kullandırılmadı. Kadınlar yürütülmedi diyorsunuz doğru kadın eylemlerinde de yine şiddet gören biziz. Ali İsmail Korkmaz'ın anmasında da yine biz varız, orada da biz engelleniyoruz. Meral Hanım karar versin muhalefet mi İçişleri Bakanı mı? İçişleri Bakanlığına mı özeniyor? Eğer güçlü bir muhalefet yapmak istiyorsa, Kürt düşmanlığını körükleyen politikalardan uzak dursun” dedi.

Beştaş’ın açıklamaları şu şekilde:

Ankara’da sel felaketi yaşayan yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz, yaşanan acıları paylaşıyoruz. Bu selde CHP Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı İlkay Yiğit de yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin ailesine başsağlığı kendilerine Allahtan rahmet diliyorum. Umarım bir an önce bu felaketler son bulur. 

“YOLSUZLUĞUN, YOKSULLUĞUN, YALANIN KİTABINI YAZIYORLAR”

Uzun süredir Türkiye’de olağanüstü durum devam ediyor, bir çıkış bulunamadı. Eskiden ekonominin kitabını yazdık diyorlardı. Bu tamamen yalan değil, birçok olgunun kitabını yazdılar. Yolsuzluğun, yoksulluğun, yalanın kitabını yazıyorlar, en çok da hukuksuzluğun kitabını yazıyorlar.

DİYARBAKIR’DA GÖZALTINA ALINAN GAZETİCİLER

Hukuku tamamen siyasetin intikam aracı haline getirdiler. Şu anda muhalif avına çıkmış durumdalar. Son bir haftada Diyarbakır'da 21 gazeteci gözaltına alındı ve gözaltı süreçleri hala devam ediyor.

İlk dönem avukatlarıyla görüştürülmediler, şimdi de gözaltı süreleri 16 Haziran'a kadar uzatılmış durumda. Hakikatleri yazdıkları için özgür basın mensupları gözaltında.

SANSÜR YASASI

Geçen hafta komisyondan geçti basına sansür yasası. Daha önce dijital mecralara gelmişti. Basında sansür yasasının zamanlaması ve hemen gazetecilerin gözaltına alınması tabii ki tesadüf değil.

Basına sansür yasasıyla tüm muhalefet hedef alınıyor. Bunu anlamak için çok da bilmeye gerek yok. Önce yine tabii ki Kürtlerden başladılar, özgür basın geleneği temsilcilerini gözaltında tutuyorlar. Kadın gazetecileri de gözaltında tutuyorlar. JİNNEWS dünyada ve Türkiye’de ilklerden birini oluşturuyor, sadece kadın haberleri yapıyorlar. Onlar da gözaltında.

Geçen hafta Şırnak'ta 18 kişi, İstanbul ve Tekirdağ'da HDK ve Göç İzleme Derneğine yönelik operasyonda 39 kişi gözaltına alınmıştı. HDK Genel Merkezi baskın yedi. Oradan da 40 arkadaşımız tutuklandı. Başka bir tutuklama da Van'dan geldi. Van'daki tutuklamanın dikkat çekici bir boyutu var. Daha önce Çözüm Sürecinde Valiliğin resmi çağrısı ile barış sürecinin resmi gözlemcisi olma iddiasıyla tutuklandılar.

“AKP İKTİDARI AB’YE GİRECEĞİZ DİYE YOLA ÇIKTI, ŞİMDİ AB’NİN KAPISINDAN GEÇEMEYECEK DURUMDALAR”

Diğer yandan Kobani Kumpas Davası Cuma gününe kadar devam etti. Hukuksuzluğun dibini gördüğümüz bir dava sürüyor. Seyirci almama, savunma hakkını bir günle sınırlama, tanıkları alenen yönlendiren bir yargılama devam ettiriliyor.

Bu kadar hukuksuzluk hiçbir vicdana sığmaz iken Sincan'daki iktidar yargısı bunu duruşma periyoduna sığdırmaya çalışıyor. Bu saldırılar, yargılamalar ve tutuklamaların tamamı örgütlü, planlı ve önceden karar verilen uygulamalar. Her gün bize saldıran ve operasyon yapan iktidar, iktidarının en zayıf dönemini yaşıyor. Bu hukuksuzlukları tüm dünya görüyor.

AP geçen hafta 2021 Türkiye raporunu yayınlandı ve 448 evet oyuyla bu rapor kabul edildi. Türkiye'de demokrasi, hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklere dair elle tutulur bir ilerleme kaydedilmediğini bu raporda görüyoruz. AB ile müzakere sürecinin başlama şansı olmadığı net bir şekilde ifade edilmiş oldu.

Hatta Türkiye raportörü "HDP’nin kapatılması halinde Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin devam edeceğini düşünmüyorum" sözlerini kullandı. AKP "AB’ye gireceğiz" diye yola çıkmıştı, şimdi ise AB’nin kapısından geçemeyecek bir iktidarla karşı karşıyayız. Tabii ki bu tesadüf değil. 94 yılında DEP’in kapatılması sürecinde AP-Türkiye ilişkileri durma noktasına gelmişti. AB raporları çok önemli, önemsiyoruz ama AB’nin tutum almakta çok da ilerlemediğini ifade etmek istiyoruz. Daha objektif somut tutumlar alması gerekiyor.

“DEMOKRASİDE GERİYE DOĞRU GİDEN BİR ÜLKEDE ENFLASYONUN DÜŞMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

Türkiye, hayatın her alanında hakikaten içler acısı bir durumda. Ekonomi alanında her zamanki gibi hız kesmeden enflasyon yükseliyor, her türlü veri allak bullak durumda. İşsizlik, açlık, yoksulluk aynı hızla devam ediyor.

Fahrettin Altun Twitter hesabında bir video paylaşmış, bir masal tablosu aslında. Bu masal tablosunda vatandaş yok. Bu masal tablosunda her alanda başarılı bir ülke tablosu çiziliyor ama burası Türkiye mi? Türkiye olmadığını bu ülkede yaşayanlar olarak görebiliyoruz. Gerçekler o kadar eğilip bükülmüş ki; ne ağzına kadar dolan cezaevleri ne her gün işlenen kadın cinayetleri ne ranta ekolojik talana dair veriler ne sağlık ve eğitimdeki çöküş ne de tarım ve hayvancılığın bitişi var bu masalın içinde. Halk artık bunları tabii ki ciddiye almıyor.

Bunların yalan olduğunu gayet iyi biliyor. Yıllık enflasyon ENAG’a göre yüzde 160.76 olarak gerçekleşti.

Hukukun Üstünlüğü Endeksinde ise 139 ülke arasında Türkiye 117. sırasında. İşte bu iki veri arasında doğru bir orantı var. Hukukta, demokraside, özgürlüklerde, eşitlikte geriye doğru giden bir ülkede enflasyonun düşmesinin ya da ekonominin düzelmesinin mümkün olamadığını not etmek isterim.

“FABRİKA YERİNE CEZAEVLERİNİN YAPILDIĞI BİR ÜLKEDE EKONOMİK BUHRAN BİTMEZ”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesinden bu yana ekmeğin fiyatı yüzde 200 arttı. Benzer şekilde süt yüzde 200’ün üzerinde, ayçiçek yağı yüzde 300’e yakın, yumurta yüzde 200’ün üzerinde zamlandı. Akaryakıt zamları ise aslında bütün zamların temel nedeni olmaya devam ediyor.

Akaryakıt zammı yüzde 256 oranında devam ediyor. Bu arada tabii ki yoksulluk sınırının 19 bin 602 TL olduğunu da aklımızdan hiç çıkarmayalım. Bu rakamlar ortada dururken hangi yüzle vatandaşa bu masalları anlatıyorlar! Demokratikleşme olmadan ekonomi düzlüğe çıkmaz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi devam ettiği müddetçe ekonomi düzelmeyecek. Ceberut ve içinde halk olmayan bir sistem inşa ediyorlar. En son getirdikleri GES ve daha önceki Kur Korumalı Sistemde de halk yine yok. Parası olanlar, zengin olanlar var. Onları kurtarmaya ve onları daha çok zenginleştirmeye çalışan bir iktidar aklıyla ekonomi düzlüğe çıkmayacak. Fabrika yerine cezaevlerinin yapıldığı bir ülkede ekonomik buhran bitmez.

“BÜTÜN SAĞLIK EMEKÇİLERİNE İYİLEŞTİRME YAPMANIZ İÇİN YURT DIŞINA MI GİTMELERİ LAZIM?”

Meclis gündemine ilişkin de bir iki şey söylemek isterim. Bu hafta iki yasa gelecek. Biri sağlık yasası bir de İstanbul Finans Merkezi yasası. Sağlık yasasına ilişkin şunu söyleyeyim. Her zamanki gibi aldattılar, sağlıkçıları da aldattılar bizleri de “aldattılar.” 6 ay önce, bir gece yarısı bir düzenleme geldi, bütün partileri çağırdılar, orada oturduk tartıştık. Eleştirilerimiz olmasına rağmen iyileştirmeler olduğu için 5 parti imzaladı bu paketi. Hatta Genel Kurul'da kabul edildi ertesi gün. Ancak Erdoğan'ın Sağlık Bakanını fırçalaması üzerine o paket tekrar geri çekildi. Herkesi kapsayacak yeni bir paket getireceğiz dediler.

6 aydır sağlık emekçileri bekliyor. Şimdi getirdikleri yasa diğerinden çok geri ve verdikleri hiçbir sözü tutmadıklarını görüyoruz. Adeta sağlık alanında bir seferberlik ilanı yapmışlar. Ne demişler? "65-72 yaşları arasında olup daha önce bakanlık ya da bağlı kuruluşlarında çalışan doktorların yeniden istihdamına yönelik yerleştirme işlemlerine ilişkin başvuru..." Eski, emekli doktorları göreve çağırdılar. Bu çağrı bu alandaki vahametin düzeyini gösteriyor.

Hastaneler bomboş, tomografi için bir yıl sonraya vatandaşa randevu veriliyor. Bu pakette sadece hekimler var onlar için de yeterli bir düzenleme yok. Sağlık emekçileri bu raporun içinde maalesef yok. Hemşireler, sağlık çalışanlarına yönelik negatif bir ayrımcılık içeriyor.

Hemşire ile doktor nöbeti birlikte tutuyor, aynı çalışma ortamında saatlerce bazen 24 saat çalışıyorlar. Buna laborantı da dahil radyoloğu da dahil, bütün personeli kastediyorum. Sadece hekimlere bir iyileştirme yetersiz bir iyileştirmedir.

Diğerlerine sıfır katkı getiren bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Doktorlar yurt dışına gidiyor onlara seferberlik çağrısı yaptık, doktor ihtiyacı var ondan iyileştirme yaptık diyorlar aslında. Sizin bütün sağlık emekçilerini bu pakete almanız için onların da yurt dışına mı gitmesi lazım? Böyle bir ayrımcılık olamaz, buna dair muhalefetimizi güçlü bir şeklide yaptık. Komisyonda ve Genel Kurul'da da kesinlikle kabul etmeyeceğimizi şimdiden ifade etmek istiyorum.

“TÜRKİYE’DEKİ TEK ADAM SİSTEMİNDE İFM'NİN NELER YAPACAĞINI GÖRÜYORUZ”

Bir de İstanbul Finans Merkezi kuruluyor. Ülkeyi şirket gibi yöneten AKP’nin başka bir maharetini, siyasetin şirketleşmesinin başka bir adımını görüyoruz. Türkiye Varlık Fonu tarafından kurulan anonim şirketler Sayıştay denetimine tabii değiller ve geçmişte pek çok kez şüphe çekmişti, tartışmalı bir durumdu.

Sayıştay'ın Cumhurbaşkanı tarafından uyarıldığını da unutmadık. İFM ne yapacak şimdi? Birçok vergi muafiyetinden ve istisnadan yararlanacak, vatandaşların vergileriyle yine ayakta kalacak ve bunun denetiminin ne kadar bağımsız olacağını da halkın takdirine sunuyorum. İstanbul Finans Merkezi bir gayrimenkul, yap sat projesinin ötesine geçecek durumda değildir. Diğer uluslararası finans merkezleriyle de kıyaslayamıyoruz.

Hukuk devleti olmayan, Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanının talimatıyla çalıştığı, AİHM kararlarının tanınmadığı Türkiye’deki tek adam sisteminde İstanbul Finans Merkezi’nin neler yapacağını görmek çok zor değil.

Meclis'ten haberler iç açıcı değil farkındayım, karamsar bir tablonun alarmını hepimize veriyor. Alarm zilleri çalmaya devam ediyor bunun karşısında pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız, değiştirecek gücümüz de sözümüz de var.

“SAYIN ÖCALAN, BARIŞ POLİTİKASI KONUŞULMASIN DİYE TECRİT ALTINDA TUTULUYOR”

Dün Büyük Gemlik Yürüyüşü için İstanbul’daydık. Meclis Grubumuzun ağırlıklı bölümü İstanbul’daydı, ben de oradaydım. Dünden bu yana bu yürüyüşe ilişkin çeşitli spekülasyonlar ve açıklamalar var. Biz HDP olarak işkenceye, savaşa, mutlak tecride karşıyız.

Tecrit bir işkencedir ve bu işkenceye karşı olmak insan olmanın gereğidir, emredici hükmüdür. AKP iktidarı MHP ile birlikte "Ben işkencenin yanındayım, işkence yapıyorum. Tecridi ben bilerek isteyerek uyguluyorum, hukuksuzlukta ısrar ediyorum, kendimi hukuka bağlı hissetmiyorum" diyorsa çıkıp bunu açıklasınlar. Kaçak güreşmesinler. "Kürt halkı ile Türk halkı kardeştir" hikayeleriyle kaçak güreşmelerine gerek yok. "Neden bu dönemde, hem de her gün cenazeler geliyorken" diyorlar. Tam da bu dönemde önemli zaten. Her gün gençler toprağa veriliyor, her gün bu ülkenin anneleri feryat figan halinde cenaze karşılıyorlar.

Edirne’den Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan Yozgat’a, Yozgat’tan Trabzon’a her gün cenazeler geliyor. Bu cenazelere dair Meclis'in tek görevi başsağlığı dilemek değil, Meclis bir yas çadırı değil. Meclis'in görevi bu savaş durdurmaktır, bu meseleyi çözmektir.

Kürt meselesinin demokratik bir şekilde çözülmediği bir Türkiye ne ekonomide ne de hukuk devleti olma ilkelerinde ne hak ve özgürlüklerde ne de eşitlik mücadelesinde bir milim ileri gidemez. İmralı'da tutulan Sayın Öcalan başta olmak üzere ve diğer 3 mahpus bir kere savaşı durdurmamak için tecrit altında tutuluyorlar.

Barış politikası konuşulmasın diye tecrit altında tutuluyorlar. 2013-2015 yıllarında bu ülkede tek bir gencin burnu kanamadı. İnsanlar parklarda, sokaklarda, caddelerde gece yarılarına kadar dolaştı bir bahar iklimi geldi. Çünkü Trabzon’daki bir asker annesi de "benim çocuğum güven içinde" dedi; Hakkari'deki, Mardin'deki Kürt gencinin annesi de "çocuğum çatışmada değil, bu sorun çözülecek" dedi. Bu nedenle İmralı Adasından gelecek çözüm çağrısı tecrit altında tutuluyor.

“İKTİDAR, ÖCALAN'IN ÇÖZÜM ÖNERİLERİNİ TÜRKİYE'NİN DUYMASINDAN KORKUYOR”

Biz HDP olarak diyoruz ki; o tecridi kaldırın İmralı kapılarını açın, buraya cenaze gelmesin. Buraya bir kez daha huzur gelsin, demokrasiyi hissedelim. Kardeşçe, eşit ve özgür koşullarda yaşamak için bu meselenin barışçıl yöntemlerle ve diyalogla çözümünü savunalım. Dünkü etkinliğimize Türkiye’nin birçok kesiminden demokrasi güçleri de katıldılar.

Sadece HDP ve bileşenleri değil demokratik kamuoyu da Kadıköy'deydi. Biz savaş karşıtlığı temelinde buluştuk, çünkü hakikaten biz artık Türkiye’de her gün cenaze ve ölüm haberlerinin gelmesini kabul etmiyoruz.

Dünkü etkinlik bir savaş karşıtlığı etkinliğiydi. İşkenceye karşı bir etkinlikti, eşitlik talebiydi, cenazeler gelmesin etkinliğiydi. Dünkü etkinlik "tecridi kaldırın, bu ülke nefes alsın" etkinliğiydi. Fakat onlar ne yaptılar birazdan göstereceğim ağır bir saldırı ile bunu engellemeye çalıştılar. İktidar çözüm önerilerinden ve Öcalan'ın düşüncelerinden korkuyor, engelliyor. Bunu Türkiye'nin duymasını istemiyor. Çünkü onlar seçim kampanyaları kapsamında şimdi Kürdistan Bölgesinde ve şimdi Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik savaş tamtamlarını çalmaya devam ediyorlar. Neden? Çünkü milliyetçiliği büyütecekler, çünkü kutuplaşmayı artıracaklar. Çünkü insanlar birbirine yaklaşırsa, birbirini dinler ve temas ederse bu meselenin çözülebilir olduğunu görür. O zaman AKP-MHP iktidarı kaybeder. Şöyle bir ülke olabilir mi?

Savaş tamtamlığının, savaş çığırtkanlığının serbest, barış talebinin ve savaş karşıtlığının yasaklandığı bir ülkeye döndü Türkiye. Böyle bir şey olamaz. İşkence insanlığa karşı bir suç. Resmi düzeyde işkence uygulanıyor ve bu işkencenin arkasında iktidar duruyor. Tecridin işkence olduğunu ben söylemiyorum, bunu uluslararası mahkemeler söylüyor, işkenceyi önleme sözleşmesi söylüyor. Daha düne kadar Öcalan ile görüşen iktidar; seçimi bu sefer savaş politikasıyla alacağım diyerek bir yandan Yunanistan’a tehditler savuruyor, bir yandan Kuzey Doğu Suriye'ye tehditler savuruyor, öte yandan sınır ötesi operasyonlara devam ediyor. Buna itiraz edenleri de başta biz olmak üzere “terörö” laflarıyla başka bir yere konumlandırıyorlar. Hayır, biz HDP olarak bu ülkenin partisiyiz. Bu ülkenin her yerinden oy alıyoruz, oy almamızın temelinde de savaş karşıtlığımız, kardeşlik, özgürlük ve eşitlik talebimiz yer alıyor. Halkın yararına politika sürdürüyoruz.

“TECRİDİ DE İŞKENCEYİ DE SAVAŞI DA KABUL ETMEDİK, ETMEYECEĞİZ”

Dünkü etkinlikte ne mi oldu? İşte bu görseller var! Bütün İstanbul polisi dün Kadıköy'deydi. 40’ı aşkın vekilin olduğu bir ortamda İstanbul polisi alenen saldırdı. Basını da çıkardı sonradan. Düşünün Berdan Öztürk vekilin konuşmasını ben çektim, çünkü basının çekmesine bile izin vermediler. Şöyle bir manzara düşünün; yüzlerce binlerce insan her yerde öbek öbek işkenceye, tecride karşı ses çıkarmak için o alana toplanmışlar ama polis var gücüyle saldırıyor, işkence yapıyor. Bu fotoğraflar dünden ve daha bunun gibi yüzlercesi elimizde duruyor. Bursa’da sokakta işkence yaparak partililerimizi gözaltına aldılar. Iğdır Milletvekilimiz Habip Eksik oradaydı, çay ocağından her çıkanı gözaltına aldılar. Kapıya kilit vurdular. İl binamızı hangi güç kilitleyebilir? O il binasını halk açıyor ve açık tutuyor. Açıkçası bu uygulamayı da tecridi de işkenceyi de savaşı da kabul etmedik, etmeyeceğiz. Spekülasyonlarla, yalan yanlış algı yönetimiyle HDP'nin sözünü de mücadelesini de karartamayacaksınız.

“MUHALEFET İŞKENCEYİ SAVUNUYOR MU, KARŞI MI AÇIKLASIN “

Bu ne biliyor musunuz, bu bir plastik kelepçe. Bir vekilimizin koluna takıldı. Zorla! Onu söküp buraya getirdim ibret olsun diye. Vekile kelepçe takan ve darp eden bir uygulama vardı. Rapor alsak hepimiz raporlu oluruz. Ama biz bunu zul sayıyoruz. Çünkü İçişleri Bakanı dün çıkıp bunun zaten talimatını verdiğini söyledi.

AKŞENER’E YANIT

Bu bizim için sır değildi. Başka bir şey de vardı. Onu şaşkınlıkla ve üzüntüyle karşıladığımı söyleyeceğim. Sayın Akşener de açıklama yaptı. "Kadınlar yürütülmüyor, siz onları yürüttünüz" diyor. Sanki bizler orada özgürce yürümüşüz, Gemlik’e gitmişiz, hiçbir engelleme yok gibi tweet atmış.

MERAL HANIM KARAR VERSİN MUHALEFET Mİ İÇİŞLERİ BAKANI MI?

Yanılıyorsun Sayın Akşener, dün konuşmama bile izin vermediler! Yürüyüşe izin verilmedi. En temel demokratik hak kullandırılmadı. Kadınlar yürütülmedi diyorsunuz doğru kadın eylemlerinde de yine şiddet gören biziz. Ali İsmail Korkmaz'ın anmasında da yine biz varız, orada da biz engelleniyoruz. Meral Hanım karar versin muhalefet mi İçişleri Bakanı mı? İçişleri Bakanlığına mı özeniyor? Eğer güçlü bir muhalefet yapmak istiyorsa, Kürt düşmanlığını körükleyen politikalardan uzak dursun. Gençler ölmesin, savaş bitsin, tecrit bitsin diye yapılan bir etkinlikten rahatsızlık duyması bizim için kaygı vericidir. Bu siyaseti halk çok iyi görüyor. Muhalefete de soruyoruz: Tecrit var mı yok mu? Varsa neden var? İşkence midir değil midir, işkenceyi onaylıyorlar mı, onaylamıyorlar mı? Cevabını istiyoruz. Siz savaş politikasının yanında mısınız, yoksa çözümün mü yanındasınız? Bu sorulara cevap versinler, birlikte tartışalım.