Şu beka meselesi günlük yaşamımızda önemli bir yer işgal etmeye başladı. AKP-MHP bloğu 31 Mart seçimlerinde eğer bize oy vermezseniz ülkemiz elden gidiyor mealinde seçim meydanlarında ve %95'ini ele geçirdikleri diğer kitle iletişim araçları vasıtasıyla sabah akşam adeta beynimizi bombalıyorlar.

İnsan düşünmeden edemiyor. Gerçekten beka, yani bir varlık yokluk sorunu var mıdır?

En sade ifadeyle, aklı başında birinin hayır diyemeyeceği ülke sorunlarını ana başlıklarla sıralamakla başlayalım :

 - AKP'nin 17 yıllık iktidarı döneminde 60 milyar dolarlık özelleştirme yapıp, beraberinde 360 milyar dolar borçlanılmasına rağmen ekonomik sorunların çözüldüğüne inanıyor muyuz?

- İşsizlik sorununun çözülmesini bir kenara bırakalım, çözülme sürecine girdiğine dair bir beklentinin oluştuğunu dillendirebiliyor muyuz?

 - Uluslararası kapitalist tekellerin çıkarları doğrultusunda tarımın ve hayvancılığın bitirildiği bir durumda köylünün üretim yapamaz hale geldiğini ret edebiliyor muyuz?

 - Hazine garantili yollarla, köprülerle, şehir hastaneleriyle bir avuç müteahhide halkın kuşaklar boyu para aktarmasına yol açacak bir saadet zinciri kurulduğunu görmezden gelebilir miyiz?

- İnsanların domates, patates, patlıcan gibi en temel ihtiyaçlarını bir kaç lira ucuza alabilmek için kuyruğa girmesine varlık kuyruğu diyerek aklımızla alay edilmesini içimize sindirebiliyor muyuz?

- Gelir dağılımının düzeltilmesi ve vergi yükünün emekçilerin omzundan alınması konusunda tek bir adımın atıldığını görebiliyor muyuz?

- Milyonlarca işçinin sendikasız, güvencesiz çalıştığını ve günlük ortalama üç işçinin iş ''kazalarında'' hayatını kaybettiği gerçeğine alışabildik mi ?

- Tüm devlet kurumlarında liyakat usulünü değil, sadakat usulünü temel alıp, cemaat mensuplarının doldurulduğunu kabullenebiliyor muyuz?

- Önümüzdeki seçim için oy uğruna toplumu ikiye bölüp, bir tarafı düşman, terörist ilan etmek suretiyle kutuplaştırılması sonucu ortaya çıkan gerginlikten memnun muyuz?

 - Ülke sınırlarının ötesinde gizli kapaklı bir takım işler çevrilerek komşu ülkelerin rejimlerinin değiştirilmeye çalışılması gibi emperyal hayallerin fos çıkması sonucu ortaya çıkan kaotik durumu memnuniyetle karşılıyor muyuz?

- Başta bilim insanları olmak üzere, iktidarı uygulamalarından dolayı eleştiren tüm duyarlı muhalif kesimlerin bölücü, terörist gibi alakasız suçlamalarla seslerinin kesilmesini görmezden gelebilir miyiz?

 - Ülkenin en önemli sorunu olma özelliğini koruyan Kürt Sorununun, bu iktidar tarafından çözülebileceğine dair bir umudumuzun kaldığını ifade edebilir miyiz?

Soruları çoğaltmak mümkün elbette. Yazımızın başında söylediğimiz gibi sıralamaya çalıştığımız bu sorulara aklı başında hiçbir insanın 'evet' diyeceğini sanmıyorum. Ancak diğer şeylerin yanı sıra, en önemlisi diyebileceğimiz, toplumun azımsanmayacak bir kesimin uzun yıllar boyunca din temelli eğitim ve davranış kalıplarının toplumsal yaşamda vücut bulması sonucu sessizleştirildiği de bir hakikat.

Zira din bir şeyi anlama ve bilgi edinmenin ötesinde bir şeydir. Bir şeyi anlamak değil, onu bilgisizce ve anlamaksızın kabullenmedir. Bilmeyi değil, imanı, adanmayı ve tapınmayı vurgular. Bu manada dinin amacı, insanın anlamakta güçlük çektiği ilk başlarda manevi konularda, zamanla günlük yaşam içinde inanca dayalı ve onunla sınırlı bilgi ile insanın bu bilgi ile yaşamını sürdürmesini sağlamaktır. Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir. Dini bilgiler insanların düşünlerine değil, duygularına hitap ederler. Eğitim gibi uzun vadeye tahammülleri olmadığından ve kısa vadede hedeflerine ulaşmayı amaçladıklarından insanların kar ve zarar duygularına hitap ederler. Bu özelliğiyle dinsel bilgi, anlama ve algılama güçlüğü çeken, düşünme yapma becerisinden uzak eğitimsiz insanlar tarafından oldukça itibar görür...

Sonuçta bu ülkenin bir beka sorunu var elbette. Bu sorun, ülke nüfusunun ezici çoğunluğunun iş, ekmek, özgürlük, eşitlik, adalet, sağlık, eğitim sorunu... Gelecek bekası... Bu sorun, adil, eşitlikçi ve özgürlükçü bir bakış açısının hakim olduğu yönetim anlayışıyla, denetlenebilir, hesap verebilir, kalkınma ve sanayileşmeye dayalı kamucu bir ekonomik modelle, bilimsel eğitimle, sadakatle değil, liyakatle ve barışçıl politikalarla çözülebilir.