Doğan Özcan / Radikal Blog

Behzat Ç. Ankara Yanıyor 1 Kasım'da vizyona girdi. Film Gezi direnişine selam çakmayı da ihmal etmedi.

İktidar yanlısı yorumlara göre film Gezi sayesinde gişe yapma çabası içinde. Ancak işin şu yönü daha da mümkün görünüyor. Behzat Ç. bildiğiniz gibi hükümetin yasakçı zihniyetinden çokça nasibini almış bir televizyon dizisiydi. Komiser Behzat'ı canlandıran Erdal Beşikçioğlu'nun ve dizinin diğer ekibinin direnişi desteklemiş olması onları 'kara listeye' yazdırmıştı.

Gezi eylemlerinin çıkış noktasından koparak pek çok baskıya karşı yükselmeye devam etmesi ve polisin orantısız şiddetiyle sokaklar daha çok ısındı. Her alanda yasaklar koyan bir hükümete artık isyan bayrağı çekilmişti. İnsanların ne izleyeceğinden nasıl yaşayacağına, ne içeceğine, ne zaman içeceğine ve daha pek çok şeye karar vermeyi kendine hak sayan bir iktidar artık sabrı taşırmıştı. Direniş başladığında bu baskıdan nasibini almış pek çok dizi oyuncusu da belki de Türkiye tarihinde ilk defa kitlesel bir eylemde yer aldı. Hem de işlerini kaybedebilecekleri korkusunu yaşamadan.

Behzat Ç. Ankara Yanıyor filmi ise direniş günlerini unutmamamız için önemli bir fırsat.  "12 Eylül'de öldürülen bir adamın evladı intikamını aldığı gibi Gezi döneminde ölenlerin çocukları da yıllar sonra sizden intikamını alacaktır." sözünü duyduğunuzda direkt olarak hiç de karmaşık olmayan önemli Gezi mesajını alıyorsunuz. Orada 'intikam' kelimesi ne kadar iğreti dursa da genel hissiyatımızı bir şekilde ifade ediyor. İntikamı geçelim. Bize onlardan hesap soracak bir irade gerek. Ancak bazen bazı mesajlar vurucu olmak zorunda. Bu söz iktidar yanlıları tarafından 'alenen hedef gösterme' olarak lanse edilecek olsa da her gün hepimizi hedef gösteren iktidar çığlığında pek duyulabilecek bir ses değil. Merak etmesinler.

Filmin eleştirilecek çok yanı olabilir. Sloganlara dayalı olması mesela. Eleştiriyi bu noktada hak edebilir. Ama yukarıda bir yerlerde de bahsettiğim gibi 'bağzı şeyleri' unutmamak için önemli bir fırsat olan filmin senaryosunun sloganlara sıklıkla yer vererek bunu sağlamayı hedeflediğini düşünüyorum.

Geçtiğimiz sezon televizyon macerasına nokta koyan Behzat Ç. ikinci sinema filminde kendi buhranları yerine memleketin buhranlarına değiniyor. Emniyet teşkilatında kötü şöhrete ve sicile sahip Cinayet Büro Başkomiseri Behzat Ç. hatırladığınız gibi dizinin son bölümünde açığa alınıyordu. 

Onun yokluğunda Cinayet Büro'nun başına Himmet Başkomiser atanır. Behzat Ç. ise genç bir futbol takımını çalıştırmaktadır artık. Bu sırada, içişleri bakanı öldürülür. Katil, cinayet silahında bir işaret bırakmıştır. Aynı işaret, yakın zamandaki iki cinayette de kullanılmış bir bulmacaya dönüşmüştür. Ancak Himmet Başkomiser, o sırada Türkiye'de çıkan protesto olayları sebebiyle Cinayet Büro ekibini Terörle Mücadele'ye (TEM) yardımcı olması için görevlendirir. Bu durumu gören Tahsin Müdür, üç cinayet arasındaki bağlantıyı çözmesi için Behzat'tan yardım ister.

Görüldüğü üzere aslında açığa alınmış polisin yeniden göreve çağrılmasıyla başlayan tipik bir polisiye film. Ancak içinde Gezi gibi önemli bir olayın yer alması benzeri olmayan bir direnişe ve gencecik kayıplarına selam durması takdire değer.

Filmi 'Gezi'nin arkasına sığınarak prim yapmakla' eleştirenler var. Bu eleştiri aslında Gezi'nin yabana atılamayacak bir güç doğurduğunu itiraf etmek olarak da algılanabilir.