Bedirhanilerden dostumuz Ahmet Kardam, dedesi Bedirhan Bey vesilesiyle 19 yy. ın ikinci yarısındaki Cizre-Bohtan’a odaklanan Bedirhan adlı çalışmasının ikinci cildi[1], Bedirhan’ın sürgün yıllarına odaklanır. 

Kardam’ın son derece ayrıntılı ve arşiv belgeleri ve dönemin yabancı basınından örneklerle zenginleştirdiği çalışmasına dair bu yazımızda, biz sadece Kardam’ın sunduğu argümanlardan hareketle Bedirhan’ın Özgürlük düşüncesine odaklanacağız.

Önceden belirtelim ki bu yazımız ve yazımızda ortaya koyduğumuz eleştiriler döneme ilişkindir. Günümüz süreciyle ilişkisi yoktur. Bir analoji amaçlanmamıştır. Benzerlik varsa sadece tesadüften ibarettir. Şunu belirtmekten de geçemeyeceğiz ki; Kürt hareketinde benzerlikler ve çakışmalar oldukça fazladır.

Omurgası Osmanlı arşivlerine dayalı çalışmasında 1858 “Girit İsyanı” sırasında Bedirhan’ın “olumlu” tavrını sorgularken kullandığı argümanlarla Bedirhan’ın 1843-47 yıllarındaki Bedirhan ile aynı kişi olmadığının altını çizmeye çalışır. Bizce de aynı kişi değildir. Aynı suda iki kere yıkanılması mümkün olmadığı bilinir.

Ancak Kardam Bedirhan’a çok yüksek bir misyon yükler: Kürdistan'ın neredeyse rakipsiz bir beyi olmak... Osmanlının yok etmeye çalıştığı beylik düzenini koruma ve Kürt beyleriyle oluşturduğu ittifaka dayalı özerk veya ba­ğımsız bir federal Kürt devleti kurma mücadelesi... (abç) Bu mücade­le içinde geliştirdiği diplomasi beceresi... Sonra Osmanlı ordu­suyla savaş... Yenilgi ve teslim olma... Tutsaklık... Sürgün ya­şamı... Bizzat halife padişah tarafından verilmiş güvenceye rağmen bütün mal varlığının önce padişah tarafından müsadere edilip ardından çeşitli yerel yöneticiler ve onların işbirlikçileri tarafından yağmalanması... Büyük bir iktidar ve servet sahi­biyken hiçbir şeyi olmayan sıradan bir sürgün mahkûmu haline gelmesi... Giritli Hıristiyanların Osmanlı egemenliğine karşı verdikleri mücadeleyle tanışması... Belki, o mücadele ile geç­mişte kendi verdiği mücadele arasında bir ilinti kurması... Kim bilir, belki de, 30.000 Nasturi'yi katledip binlerce kadın ve çocu­ğu tutsak ederek esir pazarlarında satmış bir kişi olarak çektiği vicdan azabı... Bütün bunların sonucu olarak yaşadığı zihinsel değişim... Ve, Parrot'un dediği gibi, "ufkunun genişlemesi", "mizacının bir yandan yumuşarken bir yandan da çelikleşme­si".

Bedirhan Bey'in Girit isyanı sırasında kendisini ve ailesini riske atarak Hıristiyanları hedefleyen katliam girişimlerine karşı duruşu bize bunları düşündürüyor. Eğer öyleyse, bu Bedirhan Bey'in hayatındaki ikinci büyük zihinsel değişim sayılabilir. 1839'daki Nizip Savaşı'na giderkenki Bedirhan Bey ile savaştan dönen Bedirhan Bey nasıl iki ayrı insan idiyse,1847 temmu­zunda Osmanlı ordusuna teslim olan Bedirhan Bey ile, tutsaklı­ğı ve on yıllık sürgün yaşamını ardında bırakmış Bedirhan Bey de aynı insan değildir.

Ancak Kardam’ın Parrot’u[2] şahit göstererek Bedirhan’a yüklediği misyonun, Behirhan’a oldukça ağır ve bol geleceği kesindir:

Birincisi Bedirhan’ın ve Bedirhan hareketinin Kürtlük bilinciyle bir ilgisi yoktur. Sadece çoğunluğu Kürtçe konuşulan bir bölgede Bedirhani bir hanedan kurmak ister ve başarılı olamaz. Bu harekete özerk veya ba­ğımsız bir federal Kürt devleti kurma mücadelesi demek mümkün değildir. Zorlamadır. Ardılı Bedirhanilerin de “Kürdistan”ı aile toprağı görmeleri bu olguya işaret eder. Ancak yeğeni Yezdanşer’in hareketinde Kürt figürü bulunduğunu söylemek mümkündür. Sadece 19 yy’daki Şeyh Ubeydullah hareketi Kürdistani ögelerle birlikte bir Kürtlük bilinci taşıyan bir harekettir.

İkincisi, Bedirhan’ın “Hareket” sırasında Osmanlıya direnmesi ve silah çekmesi de söz konusu değildir. Kardam’ın ifadeleriyle Nakşibendi tarikatının Halidiye ko­luna bağlı, çok dindar, İslâm âleminin halifesi Osmanlı padişa­hına saygılı Bedirhan Bey’in 2-4 Temmuz 1847 tarihinde iki gün çekildiği Evreh Kalesi’nde Osmanlı ile pazarlığı söz konusudur.

Dolayısıyla diğer Kürt direnişlerinde olduğu gibi Bedirhan’ın isyanı söz konusu değildir. Sadece Osmanlının 1839 Nizip bozgunundan sonra bölgede oluşan kargaşadan ve Osmanlının güçsüzlüğü döneminden istifadeye çalışan bir figürdür. Nitekim Osmanlı güçlendiği an Bedirhan’ı tepeleyecektir.

Üçüncüsü, Bedirhan Osmanlı ile arasında mesafe koymaz. O uzun ve ağır sayılacak sürgün yıllarına rağmen 10 Aralık 1853 günlü dilekçesinde, Osmanlı ordusunun bir parçası olmaya çabalamakta, Osmanlı Halifesinin ordusunun bir parçası olarak Allah yolunda cihat hayrına mazhar olarak, İslâm mücahitlerinin din kardeşliği içinde yer almak gibi iki cihan değerindeki o şereften mahrum kalmamanın planlarını yapmaktadır:

“(...) Yüce iradenin ihsanıyla Girit adasına geldiğimden beri padişahın yüksek adaletinin sıkı koruması ve cömert lütuflarının bereketiyle gönül rahatlığı ve güven içinde burayı vatan edinip yerleşme yolunda taze bir istidat ile kendimi terbiye ederek, gece gündüz demeden padişaha hayırduaları etmekle meşgulüm. Bu hayat bende oldukça aciz gücümü son damlasına kadar din ve yüce devletin istikrarını sonsuza dek sürdürmek için can ve başımı feda etmeye kesin kararlıyım.

Hak etmediğim maaşımın tamamını buradaki çoluk çocuğumun geçimi için bırakarak, çevremdeki çok sayıda insanla birlikte hayırlı cihat için Rumeli ordusuna gönderilmek ve yine yüce irade gereğince ikinci vatanım olan Girit adasına dönmek umut ve hasreti içindeyim.

Amacımın ve gerçekleşmesi için en çok yalvardığım arzumun özeti olması bakımından (...) padişahımız sayesinde bu defa, nasıl ki en küçüğünden en büyüğüne, zengininden yoksuluna kadar tüm İslâm tebaası din ve yüce devlet uğrunda ve millet yolunda, kendilerine kazandıracağı şerefin hoşnutluğuyla, Allah yolunda cihat hayrına mazhar oluyorlarsa, bu kulunuz da İslâm mücahitlerinin din kardeşliği içinde yer almak gibi iki cihan değerindeki o şereften mahrum kalmamamın gerektirdiği selamet ve kurtuluşu talep ederek, paha biçilmez bir şeref ve sevince kavuşacağını arz ve ifade ediyor… “

Osmanlı Bedirhan’a itibar etmediğinden Bedirhan isteğini gerçekleştiremez. Bedirhan ile birlikte sürgün olarak Girit’te bulunan Bedirhan Bey'in adamlarından 30 nefer Kürt kulları da Kırım savaşına katılmak için Dersaadete başvururlar. Dilekçe özetle şöyledir:

“Yedi seneden beri padişahın iradesi gereği Girit adasındaki Kandiye kalesinde sürgün olarak ikamet eden Bedirhan kulunuzun adamlarından 30 sürgün olarak (...) diğer Müslüman gaziler gibi padişah ordusuna katılmak ve (...) İslâm dini uğruna cansiperane hizmet etmek arzusu ve muhabbet ve sevdasında bulunduğumuzdan,(abç) (...) padişah ordusuna diğer Müslüman gazilerle birlikte, Kandiye'den bu 30 nefer kullarının da ilhak eylenmesi hususuna (...) şeref-erzâ ve şâyân buyurulması niyaz ve yakarışıyla...”

Otuz adamının dilekçesine de bir yanıt gelmeyince, Bedirhan Bey 5 Mart 1854 günü sadrazama Rumeli ordusuna katılma talebini yineleyen bir dilekçe daha gönderir. Özetle:

(...) Osmanlının yüce saltanatına bir zerre olsun teşekkürden aciz bulunan bu biçare kul [unuz olarak], hazreti pâdişâhîde nail olduğum diyânet ve hamiyet sayesinde tüm mal ve eşyamı ve en çok da tüm varlığımın en azizi ve en latifi olan canımı isteyerek ve hoşnutlukla ve peygamber aşkına feda ve cihat farzını yerine getirerek ya gazilik şerefini haiz veyahut iman erbabın aziz gayesi olan şehâdet kaftanını giymekten başka hiçbir emelim olmadığından (...) Rumeli ordusu maiyetine gitmeme ve o durumda çoluk çocuğumun ve akrabalarımın da merhameten Dersaadet'te ikametle padişaha dua ile meşgul olmalarına sadrazamın izin buyurması cümlemizin niyazıdır ve eğer sağ kalıp da geri dönecek olursam, yine Girit veyahut başka bir yerde oturmam emir ve ferman buyurulursa, boyun eğip uyacağım ispatı gerektirmeyecek kadar açıktır.”

Osmanlı’ya hizmet aşkı ile bağlı ve cihat için Halifenin ordusunun bir parçası olmaya çırpınan Bedirhan’ın bağımsız Kürdistan’ı zorlamadır. Bedirhan Osmanlı’dan bağımsız olamamıştır.

Sonuncu ve en önemlisi, Bedirhan’da bağımsızlık düşüncesi yıllar sonra dahi şekillenmemiştir. Ne yazık ki; ölümünden yedi yıl önce bile bağımsızlık düşü olan halklara karşı cihadın bir parçası olmak isteyen birinden söz ediyoruz: Bedirhan Bey 1861'den beri süren Hersek-Karadağ ayaklanmasına müdahale eden Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa komutasındaki Rumeli Ordusu saflarında savaşma talebinde bulunur. Seraskere gönderdiği bir dilekçeyle, Kürdistan'dan dört beş bin Kürt asker toplanıp getirtilmesini ve kendisinin de Ömer Paşa'ya yardımcı olmak üzere, Kürt birliklerinin komutanı olarak Rumeli Ordusu'na tayinini ister.

Bu başvurudan haberdar edilen sadrazam Seraskerliğe yazdığı 7 Mayıs 1862 tarihli yazısında, bu talebin reddedilmesi gerektiği kanaatinde olduğunu bildirir:

“Hersek ve İşkodra taraflarında cereyan eden askeri harekat hızlı davranmayı ve acele etmeyi gerektiriyor. Kürdistan'dan böyle çok sayıda asker toplanıp celb olunması ise zaman gerektirdiği için, Bedirhan Beyin bu başvurusu konusunda gönlünü hoş etme bakımından kendisine gönül okşayıcı bir mektup yazılmasıyla yerinilerek, bu önerinin dikkate alınmamasının uygun olacağı...” gerekçesiyle Bedirhan’ın bağımsızlık hareketini bastırma hareketinin bir parçası olma talebi nazikçe reddedilecektir.

Ölümünün yedi yıl öncesinin Bedirhan Bey’i Özgürlük hareketine bu gözlükle bakmaktadır. Hayatının sonunda bile Bedirhan özgürlük hareketine ne yazık ki düşmanca bakmaktadır.

_________________________________________________

[1] Ahmet Kardam, Cizre- Bohtan Beyi Bedirhan,sürgün Yılları, Dipnot, 2013.

[2] George Parrot, Les Kurdes de L’Haimaneh, Revue des deux Mondes, Ocak, Şubat 1865