Belirtmekte fayda var; “tarih kazananların propagandasıdır” demiş Ernst Toller. Günümüzün “kazananları” da kendi tarihlerini yazıyor.

Anladınız sanırım, konumuz meclise başörtüsüyle girecek ve “tarih” yazdıklarını, tarihe not düştüklerini sanacak iktidarın başörtülü vekilleri.

28 Şubat’ın 29 Ekimlerinde çılgınca Onuncu Yıl Marşı'nı haykırıp, bugün inşallahı maşallahı mırıldayanları görüyorsunuzdur ya bol bol etrafınızda.

Dün, vur patlasın çal oynasınla Leylalara para basanlar, ”her şeyin apaçık bir beyanı olarak” (Nahl 89), Kur’an dururken neden bir umre biletiyle “resetlenip” hidayete erişiyor acaba?

Dünün Lions, Rotary Külüpleri’nde vals, bugünün muhafazakar cumhuriyetinin Mevlevihane’isinde sema dönmekle “söyle Samet” kaç ihalenin, kaç koltuğun, kaç kuruşun hesabı yapılıyor acaba?

Her davula tokmak, her saza göbek, her yağmura tarla olmakla makyajlar tazelenebilir ama F.Ferruhzad’ın dediği gibi “eğer alınyazınız siyah olmaksa zemzem suyu bile sizi beyaz kılamaz.”

Kılamaz, çünkü özgürlükler konusunda samimi değilseniz meclise değil başörtüsü, çarşafla, burkayla da girseniz sadece “kazananların tarihini” yazmış olursunuz.

O yüzden Meclise başörtülü vekillerin girilmesi sembolik anlamda bir değer taşısa da başörtüsüyle meclise girecek dört AKP vekilini samimiyet açısından bir Merve Kavakçı'ya değişmem.

Neden mi?

Merve Kavakçı bedel ödemeyi göze alarak meclise başörtüsüyle gelen, partisi tarafından bile yalnızlığa mahkum edilmiş başörtülü bir vekildi. Oysa AKP'nin başörtülü vekilleri iktidarın gücüyle meclise giriyor. Kavakçı, bugünün sahte başörtülü kahramanlarına, iktidarın başörtülülerinin tersine 28 Şubat'ta iktidara, Cumhurbaşkanı’na hem de askerin iktidarına karşı koyarak gelmişti.

Kavakçı, tüm engellemelere, tehditlere, “nefreti gözlerinden okunan” bakışlara direnerek meclise gelirken bugünün başörtülü vekilleri davetle, izinle meclise geliyor.

Merve Kavakçı meclisten zorla çıkarılırken bugünün kahramanları gururla çıkacak meclisten. Kavakçı “Başörtüsüz Demokrasi”nin başörtülü vekili iken, bugünün başörtülü vekilleri muhafazakar demokrasinin başörtülüleri olarak geliyor. Kavakçı, inandığı ve yaşadığı değerler için vekilliği düşürülüp vatandaşlıktan çıkarılırken bugünün başörtülüleri “resetlenip” başörtüsü taktığı için alkışlanıyor.

Kavakçı, başörtüsü zülmunun acımasızca uygulandığı genç kızların üniversite kapılarından dışlandığı, fişlendiği, diplomalarının ellerinden alındığı dönemde Türkiye’nin”Rosa Parks’ı” rolünü oynarken bugünün başörtüleri vekilleri, başörtülülerin jiplerden inmediği, muhafazakar elitlerin Reina’sı Huqqa’da alkolsüz mojitolu çilekle tavla keyfi yaptıkları bir dönemin başörtülü vekilleri rolü oynuyor.

Bilmiyor değiliz, Ahmet Kaya “Kürtçe bir şarkı okuyacağım” dediğinde Türkiye’den nasıl afaroz edildiyse Merve Kavakçı da ülkesinden öyle aforoz edildi. Ahmet Kaya’yı çatalla, bıçakla, alkışla salondan çıkartanlar ile Merve Kavakçı’yı alkışla, had bildirmekle dışarı çıkartanlar aynı engizisyon mahkemesinin üyeleriydi.

O gün Ahmet Kaya’ya “vay şerefsiz ” deyip hadini bildirenler Merve Kavakçı’yı ”meclisi basan bir zihniyet” olarak görüyor, Kavakçı’ya çocuklarını almak için gittiği okulda siyasi oyunlarına alet ettikleri “küçüçük çocuklardan” ders almasını öğütlüyorlardı.

Unutmayınız, Ahmet Kaya’ya o gün “parayı veren, alır” diyen biri “nasıl adam oluruz"un cevabını meclisin “Merve-Nazlı Ilıcak gibilerden temizlenmesine” bağlıyordu.

Hatırlayalım, Kürt olmasına rağmen bir zamanlar anadiliyle türkülerinde sadece “çepik, çepik” diyebilenler bugün devletin Kürtçe kanalında nasıl 24 saat türkü haykırıyorsa dün Kavakçı olayında “dilsiz şeytana” bürünenler de bugün kahramanlık oyunlarına soyunuyor.

Toller, “tarih kazananların propagandasıdır” diyordu ya. Ve, “söyle Samet, doğru mu,” zaman, ”her şeyin apaçık bir beyanı olarak” (Nahl 89), Kur’an dururken, ilahilere amuda kalkanların, takkeye selam duranların, Leylalara para basmayı unutup Büşralara burs yatıranların ez cümle iktidara iman edenlerin mi zamanı?