Baskın Oran T24’te yer alan “Hülya Avşar’a sığınan Başbakan” başlıklı yazısında, Gezi direnişine yönelik hükümetin önerdiği ‘referandum’ konusunu değerlendirirken, Başbakan Erdoğan’ın hükümet sözcüleri yerine devreye Hülya Avşar, Hasan Kaçan gibi şahısları devreye sokmasını ise “Sn. Başbakan kontrolü kaçırmış” diyerek niteledi.

İşte Prof. Baskın Oran’ın ilgili yazısı:

Yarabbi, bu memleket kimlere kaldı ve o kimler kimlerden medet umacak duruma geldi. Yetişmek mümkün değil; olmayacak işler on dakikada bir güncelleniyor ve “upgrade” oluyor. Bundan sonra Hasan Kaçan artık bu kullandığı “idrar ve pislik” sözcükleriyle hatırlanacak. Sn. Başbakan’ın da, daha harbi biçimde, “Parkı sidik götürüyor” diye alıntıladığı kokulu beyanatta Kaçan’a eşlik eden Polat Alemdar/Necati Şaşmaz’ın rejimi kurtarma çabalarını Oya Baydar T24’te “Kurtlar Vadisine Sığınan Başbakan” diye anlattı. İki dakika geçti geçmedi, bu sefer de Hülya Avşar gündeme girdi ve Sn. Başbakan’la görüşmesinin çok inandırıcı olduğunu, Park’a müdahale edileceğini bildirdi. En iyisi ben daha ciddi bir alanda, siyaset bilimi ve hukukta kalayım.

Hukuk yerine siyaset verelim

Sn. Başbakan, Gezi meselesinin halli için “demokratik bir yöntem” önerdi: Referandum veya Plebisit yaparak İstanbullulara sormak. İyi de, bu, her şeyden önce iki korkunç anlama geliyor:

1) Demokratik yöntemlerin demokrasiyi aşağılamak amacıyla kullanılması. Çünkü İstanbul’da Gezi Parkı’nı hayatlarında bir kere görmemiş milyonlarca insan yaşıyor ve bu insanların Park konusunda “Evet” veya “Hayır” demeleri isteniyor. Demokrasi kelimesi hiç bu kadar aşağıya düşmemişti.

2) Demokratik yöntemlerin hukuku ihlal amacıyla kullanılması. Danıştay Başkanı Karakullukçu, "Referandumdan çıkan sonuç yargı kararının önüne geçemez" dedi. Az söyledi, çünkü ortada bir yürütmeyi durdurma, yani sonuçlanması beklenen bir yargı kararı varken, referandum veya plebisit gibi siyasal bir yöntem başlatılamaz bile. “Hukuk devleti” biter. Ama sadece bu kadar da değil:

a) Bizde referandum (normalde, bir hukuk düzenlemesine onay veya ret) sadece anayasa değişiklikleri için düzenlenebilir, plebisit (bir konuya evet-hayır denmesi) ise bizim hukuk sistemimizde hiç yoktur. İyi ki yoktur, çünkü parti tutmanın futbol takımı tutmaktan farksız algılandığı ülkelerde plebisit, demagogların çok sevdiği bir yöntemdir. Burada lider, iktidarını meşrulaştırmak için, soruyu istediği gibi sorarak insanları “evet” vermeye güder. Yöntem, en başarılı olarak Hitler’in iktidarı almasında ve pekiştirmesinde kullanılmıştır.

b) 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. maddesine göre, kamuoyu yoklaması yapılabilir: "Belediye, belde sakinlerinin belediye hizmetleriyle ilgili görüş ve düşüncelerini tespit etmek amacıyla kamuoyu yoklaması ve araştırması yapabilir." Bu “yoklama” geçecek yargı kararının önüne, öyle mi? Bu da “hukuk devleti” oluyor, öyle mi? Sn. Başbakan Hülya Avşar’dan medet ummaktan bile daha zor durumda yani?

c) Benim hatırladığım kadarıyla böyle bir “yoklama” Türkiye’de sadece bir kere, bundan on yıl kadar önce Ankara’da meşhur Melih Gökçek tarafından yaya geçitlerini kaldırmak için yapıldı ve halkın “Evet” dediği belediye kararı da, hukuka aykırı olduğu için, idare mahkemesi tarafından iptal edildi. Başka örneğini de hatırlamıyorum.

Yunanistan’la mukayese!

Avrupa Birliği Parlamentosu’nun Gezi konusunda aldığı zehir zemberek karara Sn. Başbakan çok sinirlendi, “Tanımıyorum. Senin haddine mi!” dedi ve bu tutumunu şöyle savundu: “Bu kararı alanlar önce Yunanistan'a baksınlar. Yunanistan'da halkla polis karşı karşıya geldiğinde AB yetkilileri neredeydi? 100 milyar Euro'yu aşkın para desteği verdiler.” Vallahi, buna ancak “Allah!” denir, çünkü Yunanistan’da halk AB’nin ekonomik önlemleri uygulanıyor diye sokağa çıktı, Türkiye’de ise AB’nin insan hakları uygulanmıyor diye.

Sn. Başbakan kontrolü kaçırmış olabilir

Maalesef benim gördüğüm şudur: Sn. Başbakan kontrolü kaçırmış, hükümet sözcüsü yerine Hasan Kaçan, Necati Şaşmaz, hatta Hülya Avşar’ı devreye sokacak duruma düşmüştür.

Cumhurbaşkanı Gül bile referanduma destek verdiğine göre, “Park’a 24 saat sonra müdahale ediyoruz” diye ilan eden Sn. Başbakan’ın durumu cidden vahim. Doğal olarak, hepimizin de. Ama Türkiye gerçekten bu kadarına layık değil.