Türkiye’nin siyaseten geldiği eşik çok şeyler söylüyor. Bunu okumak kadar, nasıl okunduğu da son derece önemlidir. 2023 tarihinde bir yüzyılı geride bırakarak içinde olduğu siyasi denklemden başka bir yere akacağı kesin gibi. Akacağı bu yeni siyasetin kime dair, nasıl bir şey olacağı girilen referandum süreci ve de referandum sonucu ile çok yakından bir bağlantısı var. İçinde olduğumuz durumu görmek ve sonrası için bir şeyler söylemek elbette kişi, grup ve de yapı/partinin durduğu yere göre değişmektedir. ‘Bizler’ de durduğumuz yerden doğru bir okuma içine gireceğiz. Aslında bu ‘bizler’in de çok katmanlı ve çok farklı dinamikleri içinde barındığı bir çokluk olduğunu görmek gerekir.

‘Bizler’; bir yerde bir yüzyılı bulacak bu erkek egemen/militer sistemden kaynaklı bütün baskı, şiddet, katliam biçimlerini kendi değerleri, düşüncesi, ideolojisi ve de bedeni üzerinde deneyimlemiş kişi ve de kesimleriz. Bu ‘bizlerin’ kim olduğu açıktır. Ancak şu siyaset denkleminde bu ‘bizler’i bir şekilde farklı okumalara bırakmak istiyorum. Hiç de demokratik bir ortamda gerçekleşmeyen 7 Haziran 2015 seçimleri ‘bizler’in kim olduğuna dair yeni şeyler söyledi. Bu yeni şeyler içinde olduğumuz kimlik ve de politik aidiyetler dışında bambaşka bir şey olduğunu çok iyi biliyoruz.

7 Haziran seçimlerine giderken Türkiye’nin içinde olduğu çok başka bir siyasi iklim vardı, bu siyasi iklim Gezi süreci ile sokaklarda bir ay boyunca kendisini açık etmişti. Sistemin elindeki şiddet ve baskı erki ile kamplara ayırarak ayrıştırdığı kesim ve gruplar Gezi sürecinde bir dokundular. Birbirine dokunmak birbirini tanımanın en iyi yöntemidir. Onun içindir ki içinde yaşamakta olduğumuz sistem bu farklı kesimlerin yanyana gelmemesi, bir birine dokunmaması, birlikte bir yaşam örgütlememesi için hep ayrı tuttu. Ama işte “üç beş ağaç için” yakılan o kıvılcım kocaman bir toplumsal haykırışa döndü. O haykırış içinde insanlar devletlerinin kendileri için çizdiği o kırmızı çizgiler dışında bir pratik içine girdiler. Bir ülkücünün bir sosyalist ile aynı sofrayı paylaşması, bir Kemalistin bir HDP’li ile kol kola halaya durması, erkek egemen sistemin körelttiği bir heteroseksüel erkeğin bir trans ile birlikte barikatta sabahlaması Türkiye için çok yeni şeyler söyledi.

İşte bütün o dokunmalar bambaşka bir şey ortaya çıkardı. Devletin bütün şiddet tekeline rağmen bu güçler 7 Haziran’da “ey devlet, artık senin ördüğün korku duvarları içinde bakmıyorum!” diyerek çok başka bir şey söyledi. HDP’ye oy veren Kemalistler de, Ülkücüler de HDP ile birlikte Türkiye’de başka bir siyasetin, başka bir ülkenin, başka bir hayatın mümkün olduğunu kendi küçük deneyimlerinde gördü ve yaşadılar. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bu kadar toplumsal bir kesim devletin ördüğü/kurduğu düşünce kalıpları dışında başka bir şey düşündü ve başka bir şey yaptı. Bu bir yerde aslında o eril/erkek egemen sistemin kendi içinde bir iflası da demek oluyordu. Bu iflasın sağlanmasında bu sistemin temel dinamikleri olarak görülen Kemalistler ve Ülkücüler de ciddi bir eşik atlamışlardı.

7 Haziran gecesi devletin o erkek egemen, militer/ırkçı omurgasını oluşturan bütün elitler ciddi bir endişe içine girdiler. Korku, asimilasyon, baskı ve katliamlar ile kurmak ve de ilelebet yaşatmak istedikleri sistemleri sistemin temel dinamikleri olarak görülen güçlerin de katkısı ile çatırdamaya başlamıştı. İnsanlar korku ve endişe ile değil, bir arada, dayanışarak, öğrenerek, dönüşerek kendileri için hayat kurmak istiyorlar. Ondan sonra devletin o ‘tekçi’ politikalarını üreten bütün yapı ve gruplar bir araya gelerek yeni bir sürece adım attılar. Bir kez daha devleti o katı, ırkçı, tekçi, militer yapısını kurmak için adım attılar. Bunun ilk sonucu 2 Kasım 2015 seçimleri oldu. Ancak bu da yetmiyordu.

15 Temmuz bir şekilde içine girdikleri bu ırkçı/tekçi düzenin devam etmesi için ihtiyaçları olan şeyi verdi, bu anlamıyla 15 Temmuz darbesi başarılı olmuştur. Sonrası içine girilen OHAL ile birlikte bunu hepimiz çok yakından yaşadık/yaşıyoruz. Şimdi bu OHAL’in yasal dayanaklarını tamamlamak için referandum sürecine girildi. 15 Temmuz olmamış olsaydı böylesi bir öneri ile gelme imkânları yoktu. Şimdi başlayan süreci tamamlamak için bir kez daha “bir arada, eşit, özgür bir yaşam/ülke mümkündür” diyenlerin üzerine her şekilde gidiyorlar.

Şimdi sert bir dönemeçteyiz: Gezi sürecinin dinamikleri, yaşadıkları ve eyledikleri ile 7 Haziran gibi bir sonucu ortaya çıkardılar. Şimdi bir kez daha edindikleri yeni deneyim ve pratikleri ile devletin bütün baskı sindirme politikalarına rağmen kendileri için 7 Haziran vicdanını bir kez daha ortaya çıkarabilecekler mi? Aslında bu güçleri var, AKP/MHP ve etrafında örgütlenen devlet aklı her şekilde zor bir durum içindedir. Binlerce tutuklama, kapatılan gazeteler, tv’ler, baskı ve şiddet altına alınan sokaklara rağmen hiç de rahat değiller. Çünkü korku duvarları ile onlarca yıldır güttükleri bir toplumsal gerçeklik yoktur artık.

O zaman içinde olduğumuz kimlik aidiyetini, politik/ideolojik ön kabullerimizi bir kenara bırakarak sokakların açığa çıkardığı bu yeni duruma göre söz ve eylem üretmek, mümkün olan bütün imkânlar ile sürece yüklenmekten başka yapacak bir şey yok. 2023 yılının geleneksel ırkçı, militer, erkek egemen yapı daha net islami renkler ile kendisini yeniden mi kurulacağı, yoksa bütün kimlik, aidiyet ve politik/ideolojik farklarımıza rağmen bu kez gökkuşağı renklerinde mi kurulacağı bugün içinde olduğumuz eylem ve de sözlerimiz ile doğrudan orantılıdır. Kadınlar bunu çok iyi gördüler ve ‘hayır’ı örgütlemek için söz eylem üretmeye başladılar. Ancak kadın yapısı dışında bu kampanya dinamikleri daha sözlerini bile kurabilmiş değiller. Bütün baskı ve şiddete rağmen bir an önce bu yeni eylem hattı üzerinde buluşmanın vakti çoktan geldi.

Dayanışma içinde yeni bir toplum; kimliği, aidiyeti, cinsel yönelimi, inancı ne olursa olsun, politik aidiyetleri de çok farklı olabilir, mümkündür. Bunu bizler Gezi’de yaşadık. Bir kez daha bundan ısrar etmekten başka bizi kurtaracak bir şey yoktur. Tramp’ın “bu ülke Müslümanlara yasaktır” çıkışını nasıl ki ateisti, sosyalisti, anarşisti, Müslümanı, yahudisi hep birlikte geri püskürttü ise, Türkiye’de de “bir akıl/tek akıl” diyen o ırkçı/militer erkek aklına başka başka düşünce ve kimliğe sahip insanlar olarak dur diyebilir ve kendi yaşamalarımız üzerinde birlikte, dayanışarak başka bir hayat siyasi iklim geliştirebiliriz.