Anayasa Mahkemesi, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiri nedeniyle mesleklerinden ihraç edilen, haklarında disiplin cezaları verilen, “terör örgütü propagandası” suçundan dava açılarak hapse mahkûm edilen ve bir bölümü cezaevine konulan akademisyenlerin bireysel başvurusunu karara bağladı.

AYM, 1128 imzayla açıklanan bildirinin ardından gelişen yaptırım sürecine maruz kalan akademisyenlerin bir bölümünün yaptığı başvuruyu ele aldığı toplantıda  'hak ihlali' kararı verdi.

Barış İçin Akademisyenler tarafından hazırlanan "Bu suça ortak olamayacağız" başlıklı bildiriyi imzaladığı için Mersin Üniversitesi İktisadi ve İlimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden ihraç edilen Öğretim Üyesi Hakan Mertcan, Türkiye’de bağımsız olmayan bir yargının bile hak ihlali yönünde karar verdiğini söyledi.

Yaklaşık iki yıldan beri Hamburg’da yaşayan Mertcan, Anayasa Mahkemesi’nin 'Barış Bildirisi’ne imza attıkları için yargılanan akademisyenlerin bireysel başvurusunda hak ihlali olduğu yönündeki kararını Artı Gerçek’den Süheyla Kaplan’a değerlendirdi.

'Barış Bildirisi'ni imzalayan akademisyenlere yönelik Türkiye’de kirli  bir siyasi ve linç kampanyası yürütüldüğünü ifade eden Mertcan, "Bizler siyasi iktidar tarafından terör propagandası yapmakla suçlandık. Cumhurbaşkanı tarafından hakarete uğradık, hatta bize 'aydın müsvetteleri', 'sömürgeci aydınlar' şeklinde ithamda bulundu. Yandaş basın barış bildirisine imza atan akademisyenleri 'terörist', 'vatan haini' diye suçladı. Bazı yerel gazeteler örneğin Mersin Üniversitesi’ndeki imzacı arkadaşlarımızın fotoğraflarını yayınladı. Doğrudan hedef gösterildiğimiz anlar oldu. Yandaş medya tarafından bu saldırılar basın ve ifade özgürlüğü olarak görülürken, bizlerin barış yönündeki açıklamaları 'bölücülük' olarak değerlendirilmişti" dedi.

'ELEŞTİREL DÜŞÜNCENİN ÖNÜ KAPATILMAK İSTENDİ'

Barış bildirisine imza atan akademisyenlerin önce işlerinden atıldıklarını ve daha sonra adeta toplumsal anlamda linç edilmeye çalışıldıklarını hatırlatan Mertcan, "Pasaportlarımız iptal edildi ve konsolosluklara seçimlerde oy vermek için gittiğimizde el konulmak istendi. Konsolosluklarda işlem yapmamız engellendi. Ailelerimizden koptuk. Yurtdışına gelmek zorunda kaldık. Üniversitelerde araştırmalar yaparken kafeteryalarda ya da çeşitli iş kollarında çalışmak zorunda bırakıldık. Bilimsel, eleştirel düşüncenin önü kapatılmak istendi" ifadelerini kullandı.

'DEVLETİN YANLIŞ UYGULAMALARINI GÖRMEZDEN GELSEYDİK, KENDİMİZİ İNKAR ETMİŞ OLURDUK'

Üniversitedeki kimi meslektaşları tarafından yalnız bırakıldıklarını da ifade eden Mertcan şöyle konuştu:

"Barış bildirisine imza verdiğimiz için üniversitedeki bazı akademisyen arkadaşlarımızın bizleri suçladıklarını duyduk. Onlar da kendilerinin vicdanlarını bir şekilde rahatlatmak istediler belki. Bizler devletin yanlış uygulamalarını görmezden gelseydik, kendimizi inkar etmiş olurduk. Ancak bizlere sırtını dönen, selam vermekten dahi korkan meslektaşlarımız bence mesleklerini inkar ediyor, gerçeklere dair gözlerini kapatıyor."

'BAĞIMSIZ OLMAYAN YARGI BİLE 'HAK İHLALİ' DEDİ'

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin bağımsız bir organ olmadığını buna rağmen hak ihlali yönünde karar verdiğine dikkati çeken Mertcan "Bu karar emsal teşkil etmeli ve yerel mahkemeler de bu karara uymalıdır. Bu kararın verilmesinde hem ulusal hem de uluslararası kamuoyu ve dayanışmanın da rol oynadığını düşünüyorum" dedi.

'TEK ADAM REJİMİNİN HEGEMONYASI ZAYIFLIYOR'

Türkiye’de 'siyasal islamcı', tek adam rejiminin iflas ettiğini belirten Mertcan şöyle devam etti:

"Siyasi islamcı tek adam rejiminin hegemonyası artık zayıflıyor ve iktidar yeni manevralar arayışı içindeler. Bu anlamda yeni kurulacak parti de siyasal islamcı ideolojinin bir devamı olacak. İdeolojik gömlekleri kolay kolay üzerinizden çıkaramazsınız. Türkiye’de bağımsız olmayan yargı bile haklarımızın ihlal edildiğine karar verdi.

'FAŞİZMİ MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞANLARDAN HESAP SORACAĞIZ'

Gelecek konusunda umutlu olunması gerektiğine işaret eden Mertcan konuşmasını şöyle tamamladı:

"KHK’ların üzerimizdeki hukuki etkilerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu da zaman alacak ve bunun için toplumun bütün ezilen kesimlerini kapsayan birleşik bir toplumsal mücadeleye devam etmekten başka şansımız yok. Er ya da geç üniversitelerimize döneceğiz, öğrencilerimizle yeniden kucaklaşacağız ve faşist yöneticilerden, bilim düşmanı akademinin gardiyanlarından, unvanlarının ya da apoletlerinin ardına sığınarak faşizmi meşrulaştırmaya çalışanlardan hesap soracağız.

Şu an baskı aşamasında bir öykü kitabı hazırladık; Hudut Dışı Öyküler. Notabene yayınları arasında yer alacak bu kitapta bu süreçte yaşadıklarımız, duygularımız, karşı karşıya kaldığımız acılar, nice dilsiz keder ve elbette direncin detayları ilgilisiyle buluşacak. Yaşanan ve yaşanmakta olanları unutmayacak ve unutturmayacağız."

Kaynak: Artı Gerçek