21. yüzyıl faşizminin, şekilci bağnazlığın ve insani tüm değerlere düşmanlığın ete kemiğe bürünmesi olarak nitelenebilecek IŞİD veya onunla göğüs göğüse savaşanların deyimi ile DAİŞ çetesinin kullandığı siyah maskeler esasında dünyanın gündemine Zapatistalar ile gelmişti. Özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin bayraktarı Zapatistalar, bu barbarların kirlettiği maskelere estetik bir anlam katmıştı.

Zapatistaların efsanevi komutan yardımcısı Marcos, daha önceleri kimsenin onları görmediğini, yüzlerine maske geçirdikten sonra paradoksal biçimde görünür hale geldiklerini söylemişti.

Zapatistalar için maske hiyerarşi karşıtlığını ve eşitliği de vurgulamaktaydı. Hiyerarşiyi, şiddeti kutsayan DAİŞ çetelerinin yüzünde ise o maske cellatlığın, barbarlığın bir simgesine dönüştü. Onlar için o maske, kara gömleklileri çağrıştıran kara üniformalarını tamamlayan bir aksesuar.

Esasında, ölümü, tedhişi çağrıştırarak, görüntüleri ile bile bir korku nesnesi olmak istiyorlar. Bu karanlıktan etkilenen bir damar olduğu da muhakkak. Bu damar, ABD'de silahla okulları tarayan tipleri ürettiği gibi, Norveç'teki korkunç katliamı gerçekleştiren Breivik gibi tipleri ve DAİŞ'e katılan tipleri de üretebiliyor.

ESKİDEN DÜNYAYI CENNETE ÇEVİRMEK İÇİN SAVAŞAN YOKSUL GENÇLER VARDI

Kimi zaman saldırgan ve yıkıcı bir nihilist, kimi zaman bir İslamofobik, kimi zaman da bir DAİŞ barbarı üreten bu damarın sosyolojik analizini yapmak oldukça zor olsa da, büyük ölçüde kapitalizmin ve tüketim toplumunun yaraladığı/hayatını anlamsız kıldığı, bu dünyaya, geleceğe ve adalete ilişkin hiçbir umudu, beklentisi olmayan, eleştirel düşünceden ve insani değerlerden bihaber, teknolojiyi iyi kullansa da kültürel olarak cahil, bir biçimde şiddete meyyal insanlardan oluştuğunu söylemek mümkün diye düşünüyorum.

Nitekim, Ayça Söylemez'in “İnsan neden IŞİD'e katılır?” yazısında aktardıkları bu fikri destekliyor: “İngiltere vatandaşı IŞİD militanı, 'IŞİD’e neden katıldıklarını' anlatıyor. Onlara en çekici gelen vaat, ölünce cennete gidecek olmaları. Ebu Bara el Hindi daha açık konuşuyor: Depresyonun ilacı cihad. Gelin, bizim hissettiğimiz onuru, mutluluğu hissedin.”

Ne bir ideal, ne yeni bir dünyaya ilişkin bir fikir! Söylemez, çok yerinde bir tespitle şunları ekliyor: “Eskiden dünyayı cennete çevirmek için savaşan yoksul gençler vardı, şimdi cennet vaadiyle yoksul gençleri kandıranlar.” ( burada )

KÜRTLER ORADA TÜM İNSANİ DEĞERLERİ SAVUNUYOR

Bu saldırgan/yıkıcı tepkisellik ve şiddeti/ölümü kutsamak, faşizmin alametifarikası olduğu için, DAİŞ'in, 21. yüzyıl faşizminin en kanlı örgütlerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunlar “Yaşasın ölüm” diye bağıran falanjistlerin ardıllarıdır. Kobani'de bugün direnen Kürtler de günümüzün Cumhuriyetçileridir. Kobani'de, Erdem Yörük'ün haklı hatırlatması ile DAİŞ tarafından “Rojava devrimine yönelik tarihte çok gördüğümüz tarzda karşı-devrimci bir saldırı” gerçekleşmektedir. ( burada )

Başka türlü, barbarların bu amansız saldırısını anlamlandırmak mümkün görünmüyor. Onlar Rojava'da serpilip gelişen yeni özgür hayata düşmanlar. Nazan Üstündağ, o hayatı “Roj Roja Rojava” yazısında çok güzel anlatmış ( burada ).

Bu serpilip gelişen hayata sadece DAİŞ değil, ABD ve Türkiye gibi devletler de düşman, o yüzden adeta DAİŞ'in Kobani'yi ele geçirmesini arzuluyorlar. Fakat Kobani direnişi, tıpkı İspanya İç Savaşı'nda olduğu gibi savaşın insanlık ile barbarlık arasında olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Kürtler orada sadece Kobani'yi değil, özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği, tüm insani değerleri savunuyorlar. O yüzden ABD de, Türkiye de zamanında DAİŞ'e göz yummuş olsalar da, destek olmuş olsalar da, artık isteksizce de olsa Kobani yanında yer almak zorunda kalıyorlar.

“HASET DUYGULARIYLA SAVAŞTIKLARI ANLAŞILIYOR”

DAİŞ, her tepkisel faşist hareket gibi sağ geleneğin barbar çocuğudur... Liderinin kolundaki Rolex saatten, lüks oteller ve villalardaki parti görüntülerine, her şey gösteriyor ki kapitalist sisteme ilişkin ciddi bir eleştirisi dahi olmayan bir örgütten söz ediyoruz. Nitekim, Zizek bunların sistem içi karakterini şöyle deşifre eder: “Bir Budist Batılı bir hedonistle karşılaştığında onu yargılamak yerine, iyi niyetle onun bu şekildeki mutluluk arayışının kendi kendini yanıltmaktan ibaret olduğunu anlatır. Bu terörist sahte-köktenciler ise, gerçek köktencilerden farklı olarak inançsızların günahkar yaşantısından derinden etkilenmiş durumdalar. Günahkar hasımlarıyla savaşırken asıl o hasımlarının sahip olduğu yaşantıya karşı kendi içlerindeki hayranlık ve haset duygularıyla savaştıkları anlaşılıyor.” ( burada )

DAİŞ DE ER GEÇ YENİLECEK

Elbette, Selefiliğin şekilci bağnaz yorumunun böylesine barbar bir hareketin ideolojisi olması üzerine de kafa yorulmalı. Akla yer vermeyen, sadece Kuran ve sünnet ile hareket eden Selefilik, Sünniliğin “zahir” vurgusunun uçlara götürülmesidir aslında. Bir başka deyişle, Sünnilikte var olan formalizmin uçlara götürülmesidir. Bütün Alevi/Bektaşi geleneğinin bu formalizme yönelik bir tepki olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. DAİŞ gibi faşist terör örgütleri ise Selefiliğin en şekilci, en bağnaz yorumlarına dayanmaktadır. Sonucu, insanlığa düşman bir tekfircilik ve bir kadın tarafından öldürüldüğünde cehenneme gideceğine inanmak gibi saçma bir şekilciliktir. Bu da onun faşist karakterinin oluşmasında belirleyicidir.

Her faşist hareket gibi DAİŞ de er geç yenilecek ve Naziler gibi, falanjistler gibi tarihin çöplüğündeki yerini alacak. Tarih Kobani'de direnenleri yazacağı gibi, barbarların yanında saf tutanları da unutmayacak.