2014 Mart'ın 14'üncü günüydü. Yer Batman. Kürtçe anonslar, şarkılar eşliğinde meydana çıktı Tayyip Erdoğan... Ve Batman'a sesleniyor: 30 Mart'ta ya eski Türkiye diyeceğiz ya da yeni Türkiye diyecek, yolumuza öyle devam edeceğiz. Kardeşlerim, eski Türkiye'de nelerin olduğunu sizler çok iyi biliyorsunuz. Batman, eski Türkiye'nin acılarını çok yakından yaşadı. Batman, gerçekten büyük acılara şahit oldu. 
 
Ve konuşmasına devam ederek, eski Türkiye'de nelerin olduğunu sıralıyordu: 
*Eski Türkiye'de yasaklar vardı. Türküler yasaktı.
*Annenin kendi evladıyla, kendi dilinde konuşması yasaktı.
*Kitaplar yasaktı.
*Klavyeler, harfler yasaktı.
*Olağanüstü hal vardı.
*Yol kontrolleri vardı.
*Boşaltılmış köyler, yasaklı mezralar vardı.
*Sokakta, okulda, kamu kurumlarında devletin vatandaşına dayattığı anlamsız kurallar vardı. 
Tayyip Erdoğan, kısacası eski Türkiye'nin yanlışlarını tek tek sayıyordu. Sadece bölge halkı değil; Türkiye'nin her bir köşesinde barışa ve yeni Türkiye'ye umut vardı. O zamanlar karşımızda barış için 'baldıran zehri' içecek bir başbakan vardı. 
Kısa süreliğine barış rüyasına yatan Türkiye, patlamalarla uyandı. Artık karşısında baldıran zehirini barış isteyenlere içirecek, öfkesinden ve hırsından konuşurken damarları şişen bir Cumhurbaşkanı vardı. Makamlar farklı, kişiler aynı... 
Aylar öncesinde Cudi'ye, Zap'a, Kandil'e piknik yapmaya giden ve barışın önemini anlatan televizyonlar,gazeteler, tıpkı 90'lardaki manşetlere döndü. Manşet; nefret, intikam, şiddet, ölüm!
İhtimaller üzerinden barışa olan umudunu yitirmeyen siyasiler, aydınlar, yazarlar ve akademisyenler bu defa barış için kolları sıvadı. Umut vardı. Çözüm vardı. 
Korkulan oldu. 
Beyaz toroslar Kürt illerinde cirit atmaya, faili meçhuller artmaya ve medya susturulmaya başlandı. İktidarın tahakkümünden sıyrılan bir avuç medya susturuldu. Hem de en ağır ve hukuksuz bir biçimde. Yerellerde başlayan siyasi operasyonlar derinleşti. 
 
Halkın çoğunlukla seçmiş olduğu siyasiler belediye binası basılarak yaka paça gözaltına alındı.
İnternet kesildi.
Halk 80'lerden, 90'lardan daha tedirgin; daha öfkeli; daha politik.
'Sizin için vuruyorum, sizin için hapsediyorum' zihniyeti ile kutuplaşmanın sınırları aşıldı. Barışa, demokrasiye ve hukuka güven zedelendi. 
Türküler susturuldu, yasaklandı. Batıda Kürtçe konuşana öfke arttı. Kitaplar yasaklandı, yazarlar tutuklandı. 
Klavyeler, harfler yine yasaklandı.
Olağanüstü hal ilan edildi, yollarda kontrol var. Yine boşaltılmış köyler, yasaklanan mezralar, her yerde ölüm... 
Doğusuyla, batısıyla baldıran zehri içirilen bir ülke. Kör bir savaş, sonu gelmeyen hatalar... 
Artık yeter! Her geçen gün meşruluğunu yitiren bir iktidarın suçlularısınız! İllegalsiniz! 
Bugün Kürt siyasetçilerin kapısına dayanan devletin, yarın kapısına dayanan başka bir iç devlet olur. Hukuka, demokrasiye, barışa sarılın; size de lazım olacak!