11.04.2008

Şarkılar vardır sulara benzer.

Sular vardır şarkılara benzer. Bir de sokaklara.

Hapishane Maltaları neye benzer ZU? Neye benzer o iç içe üst üste, yan yana uzun, derin, soğuk, kasvetli, çirkin, ruhsuz, soluksuz, sessiz, bakışsız hapishane koridorları?

Victor HUGO “Sefiller” de çok uzun bir bölüm halinde “Bağırsaklar” alt başlığıyla Paris’in kanalizasyonlarını anlatır. Uzun zaman oldu okuyalı. Senin için çok çok daha uzun zaman önce olmuştur bu. Kesin. Paris’in “bağırsakları”nı detaylarıyla, yaşayan, çalışan, yutan, öğüten, bir organizma gibi anlatır yazar. Öyle ki, o bölümü okurken bıkarsın, yorulursun, sıkıntılar basar içini, daralırsın. (kendi adıma söylüyorum bunu)

Ama neden anlatır ki yazar Paris’in kanalisazyonlarını böyle önemli bir olgu olarak? Paris o zaman için genç kapitalizmin merkezlerinden biri. Halen de öyle. Kanalisazyonlarından, (bağırsaklarından yani) yola çıkarak sistemi çözümler yazar. Şehrin altında ayrı bir şehirdir bağırsaklar. Belki de asıl şehir orasıdır. İşçi sınıfının, ezilenlerin terle, kanla yarattıkları artı ürünlerin nasıl yutulup öğütüldüğünü, bağırsaklara neye dönüştüğünü görürüz o bölümde.

Şimdi ben bu ülkenin hapishanelerini, bu hilkat garibesi sistemin bağırsaklarına benzetsem yanlış mı olur? Yuttuğunu öğütmeye çalışan; o Maltaları, koridorları, hücreleri, dehlizleri, o duvarları, demirleri, bilmem başka neleri neleriyle öğütebildiği insanı kendine benzeten, başkalaştıran, yapabildiğinin posasını tüküren cerahatli bir bağırsak!

ZU, sen, siz o bağırsakların içinde demirden leblebilersiniz! Öğütemiyor sizi, hazmedemiyor, başkalaştıramıyor, yabancılaştıramıyor sizi. Ondan böyle sancılar, acılar içinde kıvranarak can çekişmesi.

Bunu biliyorum. Biliyorum ve dolaysız, ikirciklenmeden, dosdoğru, durmadan, tekrar tekrar söylemek, anlatmak, yazmak istiyorum bunu.

Çünkü bu, yani sen, siz orada sulara benzeyen şarkılar gibisiniz. Ve bu benim için ve eminim benim gibi düşünen milyonlar için tükenmeyen umudun ta kendisi ZU.