Süleymaniye’de yaşayan gazeteci-yazar Necmettin Salaz, Irak Ordusu ve Haşdi Şabi Milis Gücü’nün Kerkük operasyonunu, peşmergenin bölgeden çekilmesini ve KDP’nin YNK’ye yönelik açıklamalarını değerlendirdi.

Salaz, Haşdi Şabi örgütünün Kerkük’e girmesinden bir gün önce, 15 Ekim’de Süleymaniye’de gerçekleştirilen ve Kürdistan Başkanı Mesud Barzani ile Irak Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum’un da katıldığı toplantıda şehrin teslimatı kararlaştırıldığını ama bu kararın halka ilan edilmediğini öne sürdü.

Salaz, “15 Ekim’de Süleymaniye’de bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya Mesud Barzani, Neçirvan Barzani, KDP yetkilileri, İranlı komutan Halid Süleyman, Irak Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum katıldı. Toplantıdan sonra Kürdistanlı yöneticiler “Irak’tan gelen mesajları değerlendirdik, biz de düşüncelerimizi söyledik, açıklama yapacağız” dedi. Ertesi sabah da Kerkük’e saldırı başladı ve Kürt güçleri geri çekildi. Peşmerge, aldığı emirlerle Kerkük’te savaşmadı” dedi.

15 Ekim’de yapılan toplantıda YNK’nin de yer aldığını savunan Salaz, “ YNK de o toplantıda yer alıyordu. Kerkük YNK’nin elinde ama burada hem YNK hem de KDP’nin binlerce peşmergesi vardı. Düne kadar Kerkük’e Erbil’den gelirken KDP peşmergelerinin kontrol noktasından, Süleymaniye’den gelirken de YNK’nin kontrol noktasından geçiliyordu. Kerkük her iki şehrin tam ortasında yer alıyor. Referandum sürecinde Sayın Barzani, bir saldırı olması halinde eline silah alıp Kerkük’te savaşacağını söylemişti. Kerkük’teki peşmergenin silah gücü Haşdi Şabi’ninkinden daha az değildi. Kürtler hiçbir şey yapamasa en azından şehir savaşı yürütebilirdi. Fakat başta da söylediğim gibi, 15 Ekim’de anlaşıldı, 16 Ekim’de Kerkük teslim edildi. Büyük olasılıkla “tamam, 2014 sınırlarına çekiliyoruz” dendi” ifadelerini kullandı.

Necmettin Salaz, Gazete Duvar’dan İrfan Aktan’ın sorularını yanıtladı.

18 Ekim günü itibariyle Haşdi Şabi güçlerinin Kerkük’ten çekildiğine dair haberler geliyor. Bu doğru mu?

Haşdi Şabi bir savaş aygıtıdır. Resmi bir örgüt değildir. Bir şehrin yönetiminde kalamaz. Böylesi bir durumda Bağdat yönetimi Haşdi Şabi’yi dünyaya da izah edemez. Dolayısıyla bunlar gelip Kerkük ve diğer bölgeleri ele geçirdikten sonra Bağdat kendi devlet memurlarını göndererek yönetimi devralıyor. Haşdi Şabi de bölgeden değil sadece kentin içinden çıkıyor ama etrafındaki varlığını koruyor.

Kerkük’te Kürt gençlerinin ayaklandığına dair haberler okuduk…

Elbette yönetim bıraktı diye gençler tepkisiz kalacak değildi. Belki eylemler yapacaklar, belki önümüzdeki günlerde başka şeylere de tanıklık edeceğiz. Bunlara dair belirsizlik sürüyor. Fakat belli olan şu ki, peşmerge devrede değil.

Referandum sonrasında yaptığımız söyleşide “Talabani’den sonra Kürdistan’ı zor günler bekliyor” demiştiniz. Mam Celal’in mezarındaki toprak kurumadan Kerkük kaybedildi. Kürdistan’da tam olarak ne oldu, ne oluyor?

Dostu, avukatı olmayan bir halkın bu koşullarda bağımsızlık referandumuna gitmesinin halkı zora sokacağını söylediğimizde bazı Kürtler bizi ihanetçilikle bile suçluyordu. Oysa dört tane devlet tarafından parçalanmış ve kuşatılmışsın. Emperyalistler, işlerine geldiği dönemlerde seninle belli ilişkiler geliştirir ama işleri bittiğinde sırtlarını dönebilirler. Referandum öncesinde, çarçur da edilse Kerkük’ün yeraltı-yerüstü kaynakları Kürtlerin elindeydi. Referandumun gerçekleşmesi halinde Irak, İran ve Türkiye ne yapacağını söylemişti. ABD de bu referanduma karşı çıktı ve Kürtlere “bu savaşta yalnız kalırsınız” dedi. Fakat Kürdistan yönetimi ısrarla referandumu yaptı. Üstelik bu referandumu yapanlar da arkasının gelmeyeceğini, bağımsızlık ilanının yapılmayacağını biliyor, söylüyordu. Sonuçta referandum yapıldıktan sonra müeyyideler de başladı. Hava sahası, sınır kapıları kapandı. Irak, Kürtlere “2014 sınırlarına çekilin” dedi. Oysa bir yandan bağımsızlık isterken diğer yandan Kerkük’ü, Celavla’yı Tazehurmatu’yu, Tuzhurmatu’yu, Şengal’i teslim etmek, Kürdistan’ın üçte birini bırakmak anlamına gelirdi. Bu, Kürtler açısından ciddi bir moral-motivasyon yıkımı olurdu.

’15 EKİM’DE ANLAŞILDI, 16 EKİM’DE KERKÜK TESLİM EDİLDİ’

Şimdi de olan bu mu?

Elbette olan bu. 16 Ekim’de Haşdi Şabi güçleri Kürdistan sınırlarına dayandı ve Kerkük’ün kasabalarında, örneğin Tuzhurmatu’da Kürt güçlerine ateş açtı. Aynı gün Kerkük’e doğru yürümeye başladılar. Ama bu yürüyüşte adımlar, bir gün önceden yapılmış bir planlama üzerine atılıyordu.

Yani Kerkük’ün ele geçirilme biçimi 15 Ekim’de mi planlanmıştı?

Evet.

Kimler tarafından?

15 Ekim’de Süleymaniye’de bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya Mesud Barzani, Neçirvan Barzani, KDP yetkilileri, İranlı komutan Halid Süleyman, Irak Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum katıldı. Toplantıdan sonra Kürdistanlı yöneticiler “Irak’tan gelen mesajları değerlendirdik, biz de düşüncelerimizi söyledik, açıklama yapacağız” dedi. Ertesi sabah da Kerkük’e saldırı başladı ve Kürt güçleri geri çekildi. Peşmerge, aldığı emirlerle Kerkük’te savaşmadı.

Kerkük, Talabani’nin partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (YNK) kontrolünde. 15 Ekim’de Süleymaniye’de gerçekleştirilen toplantıda YNK de bulunuyor muydu?

Evet, YNK de o toplantıda yer alıyordu. Kerkük YNK’nin elinde ama burada hem YNK hem de KDP’nin binlerce peşmergesi vardı. Düne kadar Kerkük’e Erbil’den gelirken KDP peşmergelerinin kontrol noktasından, Süleymaniye’den gelirken de YNK’nin kontrol noktasından geçiliyordu. Kerkük her iki şehrin tam ortasında yer alıyor. Referandum sürecinde Sayın Barzani, bir saldırı olması halinde eline silah alıp Kerkük’te savaşacağını söylemişti. Kerkük’teki peşmergenin silah gücü Haşdi Şabi’ninkinden daha az değildi. Kürtler hiçbir şey yapamasa en azından şehir savaşı yürütebilirdi. Fakat başta da söylediğim gibi, 15 Ekim’de anlaşıldı, 16 Ekim’de Kerkük teslim edildi. Büyük olasılıkla “tamam, 2014 sınırlarına çekiliyoruz” dendi.

Peşmerge Kerkük’te kalıp savaşsa, sonuç ne olurdu?

Bunu savaşın neticesi belirlerdi ama Kürtler içeride ve dışarıda bu kadar prestij yitirmezdi. Çok kayıp olur, çok insan ölürdü. Ama Kerkük düşmezdi. Çünkü dört parçadaki Kürtler buna tavırsız kalmazdı.

Barzani, referanduma giderken tüm bu sonuçları hesap etmedi mi sizce?

Sayın Barzani başta Türkiye, Erdoğan olmak üzere bazı güçlere çok güvendi. Kürdistan’ın Türkiye’yle 50 yıllık bir petrol anlaşması vardı. Barzani, “Türklerle zaten anlaşmış durumdayım, bağımsızlık da ilan etsem bu anlaşma sürer” diye düşünmüş olmalı. İkincisi, ABD’nin yalnız bırakmayacağı sanıldı. Ayrıca Irak’ın IŞİD’e yenilmiş, Musul’u bile bırakıp kaçmış bir ordusu var. Barzani böyle bir ordunun Kürdistan’a saldıracak cesareti gösteremeyeceğini düşündü. Ama İran ve Türkiye faktörünü, sert tepki gösterme ihtimallerini gözardı etti. Dış güçlere güvenildi ama o dış güçler bu güveni karşılayacak pozisyonda değillerdi. Çünkü Türkiye’nin, İran’ın kendi Kürtleriyle hesapları var. Keza ABD’nin de bölgeye dair hesapları var. ABD Kürtleri destekleme karşılığında bütün Arap dünyasını, Türkiye’yi karşısına almazdı.

Kürtlerin kendi yönetimlerine ilişkin duygusu nedir şu an?

Yarın yeni bir saldırı olursa yönetim beni savunur mu kuşkusu hakim. Kerkük nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan Kürtler, tek başlarına yönetimi seçebiliyordu. Şimdi o Kürtler yönetimlerine nasıl güvensin? YNK ve KDP’ye dair ciddi bir güvensizlik var.

Peki Goran Hareketi’ne?

Goran Hareketi’nin bu süreçte herhangi bir suçu yok. Silahlı gücü olmadığı gibi hiçbir kararın altında da imzası yok.

Söyleşinin tamamı burada.