Feminizm, ‘siyaset savaşını özel yaşama… cinsiyet savaşını ise kamusal alana soktu’

Janine Mossuz- Lavau

Kürt ve politikleşmiş bir aile içinde doğan çocuklar süregelen bir mücadelenin içine doğuyor. İnkâr edilen, unutturulmaya çalışılan, ‘ne konuşursan konuş ama o dili konuşma’ denilen bir dilde konuşmak, tanımlanmayan bir topluluğa ait olmak durumu doğalında ya sessiz, itaatkâr, kaderci bir çocuk ya da isyankâr bir çocuk haline getiriyor bizi. Bir de kadınsak iki kez sessiz, itaatkâr, kaderci oluyoruz, ancak iki kez isyan edemiyoruz. Çünkü politik erk(ekler), gelişimi engellenmiş topluluğumuzda kendi mücadelesini bir geleneğe dönüştürüp bize şöyle sesleniyor: İsyanımız Kürt olduğumuz için olmalı, Kürt kadını olduğumuz için değil. Kürt kadını olarak isyan etmek istiyorsak Kürtler adına politika üreten bir örgütte olmalıyız. Yok, öyle kendi başına bağımsız politik çalışma yapmak! Kadınlar hareketin temiz ve pak anasıdır.”

Böylelikle Kürt kadınlarının, Kürt hareketine ilk başlarda katılımı konusunda genel beklenti ‘ana’ ve ‘Kürt kadını’ kimliği ile olmaları idi. Amargi ‘Özgürlüğü Ararken’ adlı kitabında Kadın hareketinde mücadele deneyimlerine yer verdi ve Kürt Kadın Hareketinden Ayfer Ekin şöyle diyor ‘Kürt kadınının 90’lı yılların başında gerçekleştirdiği çıkışı, demokratik çözümün başlangıcı olarak nitelendiriyoruz. Kadın hareket içerisinde yer alıyordu; ama ‘geleneksel’ kadın özellikleriyle..’

Kürt kadınlarını birçok başkaldırı hareketinde de olduğu gibi acıları örgütlemiştir. Kürt kadınları öncelikle Kürt olduğu için örgütlendi. Ancak süreç içerisinde kadın bilinci arttı ve bir takım kadınlar siyasi çalışmayı geri planda bırakarak bağımsız kadın çalışmaları yapmaya başladı. Bağımsız çalışma yapmak demek Türkiye’deki tüm politik kesimler için kontrol edilememek ve örgütlü bir kesimin parti ideolojilerine ve uygulamalarına kayıtsız şartsız bağlı olmamak anlamına geliyor. Kürt kadınları tüm siyasi oluşumlardan bağımsız kadın çalışması yaparken gerek Türkiye’nin resmi ideolojisinin Kürtlere dayattığı tek tipleşmeye karşı çıktı gerekse Kürt siyasilerinin dayattığı tek tipleşmeye karşı çıktı.

90’lı yıllardan günümüze birçok kadın kendi iradeleri ile karar mekanizmalarında yer alarak, politik tavır göstererek, aday adayı olarak, kendi iradesini seçerek ve bunu haykırarak, eylem ve etkinliklerde kendi özgür iradesiyle bulunmuş biraz daha bireyleşmiş ve bireyleştiği oranda da özgürleştiğini duyumsamıştır. Özgürleşen kadın, kadın olarak yaşadığı ayrımcılığı fark etmiş hareket içindeki eril zihniyete karşı çıkmış ve bağımsız örgütlenme yollarına gitmiştir. Tabi bu durum kadınlar için o kadar kolay olmamıştır. Özellikle var olan yapıyı eleştiren, dönüşmesi gerektiğini, Kürt kadınlarının hak ettikleri yerde ve konumda olmadığını söyleyen Kürtlerden oluşan bağımsız kadın örgütleri Kürt siyasallarının hedefi haline gelmiştir. Bölgedeki bağımsız kadın örgütlerinin en büyük sorunu budur. Hedef haline gelmek, yok sayılmak, ‘işbirlikçi’ ‘hain’ ‘karşıt’ olarak suçlanmak, karalanmak, üyeleri ve hedef kitlelerine yönelik sözel saldırılarda bulunulması, çalışma alanlarını daraltmak için özel olarak çalışılması, haklarında sürekli dedikodu üretilmesi ve burada daha sayamayacağım pratikleri bölgedeki kadın örgütleri yaşamaktadırlar. Shahrzad Mojad ‘Kadınların özgürleştirilmesine desteğine rağmen, milliyetçilik bölgede feminist hareketlerin gelişimi için büyük bir engel teşkil etmiştir. Etnik gruplar ve her bölgedeki kadınlar arasında bir bölünme yaratmıştır. Egemen ulusların feministleri, Türkler, Araplar ve Farslar devleti ve onun resmi feminizmini destekleyerek kendi ataerkil milliyetçiliklerinin çıkarlarına hizmet etmişlerdir. Kürt feministleri de kadın hareketini Kürt milliyetçilerinin çıkarlarına teslim etmişlerdir. Kürdistan’ın tüm bölgelerinde, milli özgürlük kadınların özgürlüğünü gölgede bırakmıştır.’ sözüyle bu sorunu en net haliyle yorumlamıştır.

Yine Amargi’nin aynı kitabında 1998’de yayıma başlayan, 26 sayısı çıkan ve her sayısına toplatma kararı verilen ve sonunda 2000 yılında kapatılan ‘Yaşamda Özgür Kadın’ dergisi ve onun kapatılmasıyla ‘Özgür Kadının Sesi’ dergisinin ekibinden Gülşen Bozan ise ‘Evet Kürt kadınının evinden, mahallesinden, köyünden çıkıp mücadele alanına girişi, bir kadın bilinciyle gerçekleşmedi; böyle bir şey söylersek kendimizi kandırmış oluruz. 90’lı yıllarda, hareket içerisindeki, siyasal partilerde, basın yayın çalışmalarında, ciddi bir çıkış yarattı kadın. Ama, ilk etapta bir ‘kadın kimliği’ yoktu; bu daha sonra mücadele içerisinde, çözümlemelerle, tartışmalarla ve deneyimlerle gelişen bir olgudur. Bunu hiçbir zaman inkâr etmedik ve acısını da çok yaşadık. Yıllar önce beni kadın kollarına almak istediklerinde ‘ben bir kadın değilim, ben bir gencim’ demiştim. Örneğin… (….) Kürt kadını güçlendikçe, çelişki güçlendi, çatışma derinleşti aslında… Bağımsız örgütlenmeye çalıştığımızda hiçbir erkek arkadaşımızın desteğini görmedik.’ diyor. Ayrıca konuşmasının başka bir yerinde dergi çalışmaları hakkında bence şu çok önemli noktayı vurguluyor “Tahmin edebileceğiniz gibi, erkeklerden doğrudan tepkiler geldi dergi konusunda; ‘Kürtlerin dergileri, gazeteleri, televizyonları var. Partiler, Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM), Dicle Kadın Kültür Merkezi vb. birçok örgütlenme mevcut. Ne gerek var kadın dergisine?’ dendi. Tartışmalar 4-5 yıl sürdü, çok zorlanarak geldik bu noktaya.’ demektedir.

Tabi sadece Kürt hareketi dışında bağımsız çalışmalar yapan kadınlar ile gerilim yok aynı zamanda hareket içinde de kadınlar ile bir gerilim söz konusu. Handan Çağlayan 'Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar' kitabının 'Yasal Partilerde Kadınlar ve ''Politikacı Kadın'' Kimliği' bölümünde bir kadının il örgütünü eleştiren bir kadının sözlerini bize aktarıyor : 'Eskiden onlar mitinglerde konuşuyorlardı ve kadınlar da dinleyip zılgıt çekiyor, onları alkışlıyordu. Böylesi kadınları çok takdir ediyorlardı. Oysa şimdi onları eleştiren, yönetimde söz hakkı isteyen kadınları küçümsüyorlar. Bence eski günleri özlüyorlar.’

İşte Feminizmin ‘özel olan politiktir’ argümanı Kürt kadınlarının yaşam alanlarına doğalında girdi. Ve feminizm; siyaset savaşını özel yaşama, cinsiyet savaşını ise Kürt kadınlarının özel mücadelesi içinde yerini açmıştır artık. Bir takım kadınlar hareket içindeki gerilimlerden kaçarak bağımsız oluşumlar kurarak, bir takım kadınlar da daha duygusal davranarak sadece politik alanda kalarak mücadeleye devam etmektedirler. Her iki durumda da kadınlara günlük yaşamda uygulanan gelenekselleşmiş pratikler ile bazen inceltilmiş bir şekilde bazen de dosdoğru saldırılar geliştiriliyor.

68’lerde feministlerin söyleminde olduğu gibi ‘güç fallusun ucundadır’. Özellikle feminist Kürt kadınları fallusun ucundaki bu gücün fallusun hangi etnik kökende olduğuna bakmaması ile acı bir şekilde yüzleşmiştir.

Kaynaklar:

Mojad, Shahrzad, ‘Devletsiz Ulusun Kadınları- Kürt Kadını Üzerine Araştırmalar’, Avesta, İstanbul, 2005

Çağlayan, Handan, ‘Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar- Kürt Hareketinde Kadınlar ve Kadın Kimliğinin Oluşumu’, İletişim, İstanbul, 2007

Lipovetsky, Gilles, ‘Üçüncü Kadın- Kadında Süreklilik ve Yenilik’, Varlık, İstanbul, 1998

Özgürlüğü Ararken, Amargi Yayınları, İstanbul, 2005

Not: Bu yazı Qijika Reş Radikal Politika Dergisinin ilk sayısında yayınlanmıştır.

- - - -