Kadir Kaçan / Demokrat Haber

Yeni YÖK yasa tasarısının üniversite kültürü üzerine etkileri ile ilgili bir sunum hazırlıyordum. Öğrencilerin bu yasaya karşı muhalif etine ilişkin gazeteci arkadaşlarımızın çekmiş oldukları fotoğrafları arıyordum. Arkadaşım Evrensel Gazetesi muhabiri Sadiye Eser’den yardım istemiştim. Sadiye beni kırmayıp yardım edeceğini söyledi. Fakat birkaç gün sonra Sadiye’nin telefonuna ulaşamayıp, kendisine darılmıştım. Nedenini hiç sormamış ama içten içe üzülmüştüm.

Daha sonra gazeteci bir arkadaşla muhabbet ederken Sadiye’nin tutuklandığını duydum. Bunun üzerine vakit kaybetmeden ağabeyi Mehmet Eser’e ulaştım. Tarlabaşı’nın yukarı taraflarında annesi ve yengesinin yaşadığı eve gittim. Evde Sadiye’nin yengesi karşıladı. Daha sonra 60 yaşlarındaki annesinin ışıldayan yüzünü görünce içim içimi yedi. Bir anneye yapılacak en büyük kötülüğün o annenin çocuğuna zulüm çektirmek olduğunu düşündüm. Sadiye’nin annesi benden çok daha güçlüydü. Sıcak kanlıydı. Annesinin o yüzünü karşımda gördükten sonra kısa bir süre konuşamadım. Ne diyeceğimi bilemiyordum.

BABASININ KATİLİNİ BULMAK İÇİN GAZETECİ OLDU

Sessizlik birden bozuldu. Sadiye’nin “KCK ana davası”ndan yargılanan ev hanımı yengesi Cemale abla konuşmaya başladı. Cemale abla, “Sadiye faili meçhul cinayete kurban giden babasının katilini bulmak için gazeteci olmuştu. Sadiye daha bir yaşındayken babası öldürüldü. Sadiye’nin babası öldürüldüğü günden bu güne devletin ailemiz üzerindeki zulmü devam etti. Baskılardan dolayı yerimizden yurdumuzdan göç ettik” dedi.

AİLE BU OLAYDAN SONRA POLİTİKLEŞİYOR

19 Aralık 1992 tarihinde Mardin Midyat’ta kepenk kapatma eylemi yapılıyor. Siyasetle bir ilgisi olmayan Hüseyin Eser de topluma uyup kepenklerini indiriyor. Ancak asker ve korucular tarafından gözaltına alınıyor. Bir gün sonra da Midyat-Batman yolunda kurşunlanarak öldürülmüş cesedi bulunuyor. Sadiye henüz 1 yaşındayken, sıradan bir esnaf olan, siyasetle hiçbir ilişkisi olmayan babasını öldürülüyor. Aile de bu olaydan sonra politikleşiyor.

“ABİM 20 GÜN İŞKENCE GÖRDÜ”

Sohbete derin bir iç çekerek Sadiye’nin ağabeyi giriyor. O da Sadiye’nin yengesi ve annesi gibi soğukkanlı. Mehmet Eser, “Bu devlet 1992 yılından bu yana bizle uğraşıyor. Dargeçit’teyken de ağabeyim eski BDP İstanbul İl Başkanı Hayri Eser tutuklanmıştı. Yoğun işkenceler gördü. O zamanlar şimdiler gibi de değildi. İşkenceler yoğundu. Ve abim o yoğunlukta tam 20 gün işkence gördü. Bunun yanı sıra ailemizde 18 yaşını dolduran fert direk davalık oluyor. 12 ayrı dava bizim aileye açılmış. Sadiye ile beraber ailemizden 2 kişi tutuklu ve ağabeyim Hayri şu an firari. Ayrıca İstanbul’da ne zaman evlere polis baskın düzenlese bizim ev de basılıyor. Çocuklarımızın psikolojisi altüst oldu. Sabahın köründe evimizi polis defalarca basıp çocuklarımızın, eşlerimizin başlarına silah dayadı. O gün de Sadiye ile beraber 2 kardeşim ve 2 yeğenim gözaltına alındı. Hüseyin, Sadiye tutuklu, Zozan, Leyla ise tutuksuz yargılanıyorlar. Üç yıl kadar önceki ev baskınında kardeşim Leyla psikolojik olarak yıprandı. Ve bir daha bu ülkede okul okumayacağına karar verdi. Baskın yapıldığı gün ağabeyim Hayri evde değildi. Rehine olarak yengem Cemaleyi gözaltına almışlardı” dedi.

Sözlerinin devamında Kürt siyasetinin devlet tarafından zorla legal mücadeleden uzaklaştırılmaya çalışıldığını dile getirerek şunları söyledi, “Ben kardeşlerimi ve yeğenlerimi kalemleriyle siyaset yürütmeleri için okuttum. Ama buna izin vermiyorlar.”

Sadiye’nin ağabeyi, “Son dönemde Kürt siyasetine bulaşmış herkes çok geçmeden hapishanelere tıkılıyor. Sadece bizim ailemiz değil bunları yaşayan. Yengem Cemale 2 defa BDP’ye gittiği için KCK ana davasından yargılanıyor” diyor.

Sohbetimiz epey yoğun geçiyordu. Sadiye’nin annesi, yengesi ve ağabeyinin konuşmalarına zaman zaman Sadiye’nin küçük yeğenlerinin sesi karışıyordu.

Sistem büyüklerini F Tipi’ne çocuklarını da salonda oynamaya hapsetmişti. Oysa Kürt çocuklarının asıl oynayacağı yerler Dicle’nin kenarı, Amed’in surları ve belki de Cudi’nin etekleri olmalıydı.

Ben bunları düşünürken yenge Cemale konuşuyordu. Kadıncağızın sesini idrak edişim ancak bu metni yazıya geçirirken oldu. Yenge Cemale, buruk ve bir o kadar çığlık sayılabilecek kısık sesiyle, “Bizler sadece barış içinde bir yaşam için mücadele ediyoruz. 5 yaşındaki çocuğum eve baskınlar sırasında, baskınlar bizi yıldıramaz, diyordu. Küçüğümüzle büyüğümüzle bu mücadele bizimdir” diyerek barışa duyulan özlemini anlatıyordu.

Ailenin kısa bir süre önce de Tarlabaşı’ndaki evleri kentsel dönüşüm projesi kapsamında boşaltılmış. Elbette değerinin çok altında bir bedele… Onlara bir kez daha göç yolları gözükmüş...