1915’ten sonra ülkedeki nüfus sayıları giderek azalan ve Lozan Anlaşması’na göre “azınlık” olarak tanımlanan gayrimüslim toplumların Türkiye’de çıkarttığı gazeteler, ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya.

Varlık vergisi, 20 Kura Askerlik uygulaması, 6/7 Eylül Pogromu, mübadele gibi Cumhuriyet döneminde de devam ettirilen ayrımcı ve utanç vesikası politikaların hedefi haline gelen gayrimüslim toplumların örtülü olarak ülkeden zorunlu göçe tabi tutulmasıyla, azınlık gazetelerinin bugünkü tirajı ancak binlerle ifade edilebiliyor.

Aksiyon Dergisi, bugün yayımlanan sayısında azınlık gazetelerinin yayın yönetmenlerinin görüşlerine yer vererek gazetelerin karşılaştığı sorunları yeniden gündeme taşıdı.

Elif Ordukaya imzasıyla Aksiyon’un yeni sayısında yayımlanan haberde, Basın İlan Kurumu’nun da azınlık gazetelerine uyguladığı çifte standart gözler önüne seriliyor. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle azınlıklara uygulanan baskıların yeni bir ivme kazandığı dönemde, Basın İlan Kurumu’nun da azınlık gazetelerine ilan vermeyi durdurduğu kaydediliyor.

İstanbul’da Ermenice olarak yayımlanan Marmara gazetesinin genel yayın yönetmeni Rober Haddeler dönemi şöyle anlatıyor: “Gazetenin başına geldiğim 70’li yıllarda resmi ilan alırdık. Ermenice çıkıyoruz ama ilanlar Türkçeydi. Okurlarımız bunu tuhaf karşılardı. Hatta ilanı verenlerce de tuhaftı ama o zamanın yasaları gereği Basın İlan Kurumu bu ilanları yüzde bilmem kaç nispetinde bize vermek mecburiyetindeydi. Tabii memnunduk. Öyle bir zaman geldi ki, artık sizin gazetelere vereceğimiz ilan yok, dendi. Önce ilanların beşte birini verdiler. 80’lerde ise tamamen kesildi.”

2011 yılında resmi ilanların yeniden azınlık gazetelerine de verilmesine vesile olan, Rum gazetesi Apoyevmatini’nin genel yayın yönetmeni Mihail Vasiliadis ise yaşanan süreci şöyle anlatıyor:

“Yunanistan’da kriz patlak verince oradan gelen destek de kesildi. O sıralar TESEV’in basının sorunları konulu bir toplantısı vardı. Oraya katıldım, söz istedim. Esas sorun burada hiç geçmedi. Azınlık gazeteleri sorunu. Türkiye’nin en eski gazetelerinden biri olan Apoyevmatini’yi 12 gün sonra kapatmak zorundayım, çünkü maalesef ekonomik açıdan ayakta durmasına imkân yok dedim.”

Mihail Vasiliadis pek ümitli olmasa da, teşviklerle Basın İlan Kurumu’na başvurduğunu ve 2011 yılından sonra yasal olmasa da ilan bedeli verilmesinin sağlandığını belirtse de bundan pek hoşnut olmadığını ifade ediyor: “Yasal dayanağı yoktu. Verilen de ilan değil, sadakaydı. Bir gün o inisiyatifi kullananlar fikir değiştirirler ve bağışta bulunmak istemezlerse bizim gazeteler de ortada kalıverirler.”

Vasiliadis, bu konudaki endişesinin yersiz olmadığını, iki yıl düzenli olarak verilen bu bedelin üçüncü yılında yarıya düşürüldüğünü, geçen yıl yani 2015’in sonunda yapılması beklenen ödemenin ise yapılmadığını belirterek, konuyla ilgili herhangi bir açıklama da yapılmadığını ifade ediyor.

Türkiye Yahudi toplumunun gazetesi Şalom’un genel yayın yönetmeni İvo Molinas bu durumun geçici olduğunu düşünüyor: “Devletin ilanlar için getirdiği tiraj, yaygınlık gibi kriterleri haiz değiliz. Fakat dönemin hükümeti inisiyatif kullanarak yardımda bulundu. Bu takdir edilecek bir davranıştı. Bu sene verilmedi, nedenini bilmiyoruz. İyi niyetle başlayan bu yardım kararının hükümetin de desteğiyle devam edeceğine inanmak istiyoruz. Çünkü Basın İlan Kurumu’nun ilanları paradan daha da öte manevi bir desteği simgeliyor azınlık gazeteleri için. Bu destek, varlıklarının devlet tarafından önemsendiğinin bir göstergesi aynı zamanda.”  

“APOYEVMATİNİ SÜTUNLARINDA RUM TARİHİ YAZILI”

Apoyevmatini gazetesinin yayın yönetmeni Mihail Vasiliadis bugün karşı karşıya olduğu mali imkânsızlıkları şöyle özetliyor:

“Türkiye’nin en eski gazetelerinden biri, 90 yaşında. 1925’ten beri bütün Rum tarihi bu gazetenin sütunlarında. Bu gazetenin arşivinden pek çok yüksek lisans, doktora bitirme tezi çıkmıştır. Bu gazetede ölüm ve kırkında mevlit ilanımın çıkmasını isterim. Çocuklarımın evlenme, torunlarımın doğum ve vaftiz ilanlarının çıkmasını isterim.

Üç ay oluyor. Bir sabah Avustralyalı ağır aksanlı İngilizce konuşan eski İstanbullulardan ama Avustralya’da doğmuş bir zat geldi. Dedesi İstanbul'da ölmüş ama mezarının nerede olduğunu bilmiyor. Ölüm tarihi var mı, dedim. 1930 küsur. Arşive baktım, ölüm ilanını buldum. Hangi kilisede cenaze töreni yapıldı, hangi mezarlığa gömüldü ortaya çıktı.

Rum toplumu çok okuyan bir toplumdu. 1960’larda 7-8 tane gazete çıkardı İstanbul’da. Mübadeleyle bütün Anadolu’dan bir buçuk milyon Rum gönderildi. Tirajlar düştü, gazeteler teker teker kapanmaya başladı. Tek başına kaldı Apoyevmatini. Emekli maaşım bu gazetenin kasasına giriyor. Günde 18 saat çalışıyorum. Çünkü oğlumdan başka yanımda çalışan kimse yok. Birçok kişi yardım etmek istiyor. Ama karşılığını ödeyemeyeceğim hizmeti almak istemem.”

“YENİ NESİL ERMENİCE BİLMİYOR”

Ermenice yayımlanan Marmara gazetesinin genel yayın yönetmeni Rober Haddeler, mali sorun dışında gazetenin sosyal-eğitsel sorunlarla da karşılaştığını ifade ediyor:

“İstanbul Ermeni Edebiyatı diye bir edebiyat var. Tüm dünya Ermenilerinin içinde müstesna yeri olan ve tüm Ermenilerin takdir ettiği bir edebiyat. Gazetemiz de yeni Ermeni edebiyatının bir sahnesi olmuştur. Toplumumuzda ne kadar yazar ve şair varsa eserlerini gazetemizde yayımlayabiliyor. Ancak tirajımız gittikçe düşüyor, özellikle yeni nesil dile hâkim olmadıkları için mi, ilgisiz oldukları için mi bilmiyorum ama gazeteyle pek ilgili değiller.

Cemaatimizin yarıdan fazlası ekonomik sebeplerle ya da çocuklarının istikbalini düşünerek azınlık okullarına göndermiyor. Evde de Ermenice konuşulmuyor. Ermenice öğrenmek zor geliyor gençlere. Biliyorsunuz azınlıkların kendine has problemleri vardır. Onların halledilebilmesi için çok defa yetkilileriyle iyi ilişkiler kurmanın daha iyi olacağına inanıyoruz. Elimizden geldiğince karşı tarafı incitmemeye, yaralamamaya dikkat ediyoruz. Bu tabii haklarımızdan vazgeçiyoruz anlamımı gelmiyor. Zamanı geldiğinde bazı tenkitlerde de bulunuyoruz.”

“ÖNYARGILARI KIRMAYA ÇALIŞIYORUZ”

Şalom gazetesinin genel yayın yönetmeni İvo Molinas, Türkiye’de yaygın olan antisemitizme rağmen geçen yıl Türkiye Yahudi toplumu için ilklerin yaşandığını ve bu durumu memnuniyetle karşıladıklarını ifade ediyor:

“Öteki olmayı içselleştirdim ben. Azınlığın azınlığıyız. Doğruyu söylediğimiz anda hem İsrail ve Yahudilerden hem de düşmanlarından eleştiri alıyoruz. O zaman doğru yoldayım diyorum.

Fakat ötekileşmenin erimesi anlamında 2015 yılının bizim açımızdan ayrı bir önemi var. Manşetimize de çektik. Yahudiler için tabu yıkıcı bir yıldı. Antisemitizmin çok fazla olduğu Müslüman ülkede ilk defa olan çok şey vardı. Aslında hoşgörü laflarının havada kalmayıp bir anlamda cisimleştiğini gösteriyor. Sanal değil, gerçek bir imajdı bu.

Önyargıları yıkmak için tanımak ve dokunmak lazım. Cemaat gazetelerinin de artık bunu üstlenmesi gerektiğine inanıyorum. Kapalı yaşayan bir cemaati yansıtan bir gazete yaparsanız kendinizi tanıtamazsınız. Şalom öteki tarafa da dokunmaya çalışan bir yayın politikası yapmaya çalışıyor. Görünürlük arttığı zaman o ötekileştirme dediğim sorun çözülmeye başlıyor.”  

“SABRO, SÜRYENİLERİN BEKLENTİLERİNİ ORTAYA KOYUYOR”  

2012 yılında yayın hayatına başlayan ve Süryanice yayımlanan haftalık Sabro gazetesinin yayın yönetmeni Tuma Çelik ise devletten herhangi bir mali destek alamadıklarını belirterek şunları söyledi:

“Süryanilere sadece cemaat demek yanlış. Çünkü bu halkın içinde Süryani Ortodoks Cemaati, Süryani Katolik, Keldani Katolik, Süryani Protestan gibi birçok cemaat var. Gazete olarak hepsine hitap ediyoruz. Türkiye’de her geçen gün bu dil azalıyor. Gazete olarak bu dili kullanarak manevi anlamda birçok kesime ‘Bu dile sahip çıkın’ diyoruz.

2012’de kurulduk. Gazetemiz her şeyden önce görünürlüğümüzü artırıyor. Sorunlarımızı ve taleplerimizi ortaya koyuyor. Bu yüzden de Sabro, Süryaniler için bir ‘kartvizit’ anlamına geliyor. Bugüne kadar devletten ne özel bir yardım, ne de ilan temelinde herhangi bir destek aldık.

Geçmişte azınlıklara olumlu bir yaklaşım gösterildiği izlenimi vardı, ama resmi ilanların kesilmesi yönündeki son gelişme devleti yönetenlerin ajandasında azınlıkların yeri olmadığını gösteriyor. Biliyorsunuz özellikle azınlık gazetelerinin ulaşabilecekleri fazla bir kitle yok ve dolayısıyla ekonomik imkânları kısıtlı. Bu yüzden bana göre bu karar birçok gazetenin durumunu hayati anlamda etkileyecek.”