Tutuklu HDP’li vekil Gülser Yıldırım'ın başvurusunu reddeden AYM gerekçeli kararında, Balbay kararının bu başvurunun dışında olduğun savundu.

Anayasa Mahkemesi (AYM) tutuklu HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım'ın başvurusuna ilişkin bir yıl sonra verdiği "kabul edilemez" kararının gerekçesini açıkladı.

Oy birliğiyle alınan kararda, başvuruda belirtilen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali, yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olduğu, tutuklamanın hukuki olmadığı ve ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyete bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarının "dayanaktan yoksun" olduğu ileri sürülerek, başvurunun kabul edilemez olduğuna karar kılındığı belirtildi.

Kararda, "Bugüne kadar bir milletvekilinin milletvekili olarak görev yaptığı sırada tutuklanmasının hukuki olmadığı yönünde herhangi bir karar vermemiştir" denildi.

'BAŞVURU YOLU TÜKETİLMEDİ'

Kararda, başvuruda yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olduğuna dair iddialar için, "Dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun 'ikincilik niteliği' ile bağdaşmadığı sonucu varılmıştır. Kaldı ki yakalanan veya gözaltına alınan kişi, 5271 sayılı kanunun 91. maddesinin (5) numaralı fıkrasın uyarınca yakalama işlemine veya gözaltına almaya ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı hemen serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla ceza hakimine başvurabilmektedir. Kanun bu başvurunun yakalanan kişinin yanı sıra müdafisi veya kanun temsilcisi, eşi ya da birinci ikinci derecede kan hısmı tarafından da yapılmasına izin vermektedir. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun yakalama işlemine veya gözaltına emrine karşı sulh ceza hakimliğine başvuruda bulunduğuna ve bu başvurusunun sonuçsuz kaldığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye yer verilmemiştir. Açıklanan nedenlerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı veya gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilmez olduğuna karar verilmesi gerekir" denildi.

DOKUNULMAZLIK DÜZENLEMESİ ANAYASAYA UYGUN!

Başvuruda tutuklamanın hukuki olmadığına dair ifadeler de "dayanaktan yoksun" olarak gerekçelendirilirken, "dokunulmazlıkların kaldırılmasına" dair Anayasa değişikliğinin arkasına sığınıldı. Kararın ilgili bölümünde, "Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçüsünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas halinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlarda takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır. TBMM kabul edildiği 20/05/2016 tarihi itibariyle Bakanlığa, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ve -Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanacağı düzenlenmiştir" ifadelerine yer verildi.

‘YASAMA DOKUNULMAZLIĞINA BİR İSTİSNA GETİRİLDİ'

Yine düzenlemenin Meclis'te kabul edilmesinin ardından düzenlemenin iptali için mahkemeye yapılan başvurunun da iptal edildiğinin hatırlatıldığı kararda, "Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili tarafından 'dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde olduğu' ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda belirtilen kararı dikkate alındığında somut olaya başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır. Somut olayın koşullarında başvurucunun yasama dokunulmazlığı nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır" denildi.

BALBAY KARARI FARKLI BU FARKLI!

Kararda daha önce verilen Balbay kararına da atıf yapılarak, bu başvuru için bu koşulların farklı olduğu ifade edildi. Kararda, şu ifadelere yer verildi:

"Anayasa Mahkemesi, bugüne kadar bir milletvekilinin milletvekili olarak görev yaptığı sırada tutuklanmasının hukuki olmadığı yönünde herhangi bir karar vermemiştir. Bu bağlamda tutuklandıktan sonra milletvekili seçilen kişiler tarafından yapılan başvurulara ilişkin olarak Kemal Aktaş, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan ve eldeki dosyanın da başvurucusu olan Gülser Yıldırım kararlarında bu yönde bir iddia dile getirilmediğinden (ilk) tutuklamanın hukuki olup olmadığı yönünde bir inceleme yapılmamıştır. Ancak Mahkeme Mehmet Haberal ve Mustafa Ali Balbay tarafından yapılan başvurularda, başvurucuların kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenleri bulunmadığı halde özgürlüklerinin mahrum bırakıldıkları -tutuklamanın hukuki olmadığı- iddialarını açıkça dayanaktan yoksun bulmuş ve başvuruların bu kısmına ilişkin olarak kabul edilmezlik kararları vermiştir. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir. Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunu bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir."

Başvuruda soruşturma dosyasına getirilen kısıtlılıktan dolayı kişi hak ve güvenliğinin ihlal edildiği de "Bilgi ve belgelere erişiminin sağlanması için yetkili mercilere başvurduğuna ve bu girişimin sonuçsuz kaldığına yönelik olarak somut olgulara dayalı bir iddia dile getirilmediği gibi UYAP üzerinden yapılan incelemede de böyle bir olguya rastlanılmamıştır" denilerek, bu iddianın da "dayanaktan yoksun" olduğu kaydedildi.

‘SİYASİ FAALİYETLERDEN TUTUKLUK SONUCUNA VARILAMAZ'

Başvuruda belirtildiği üzere ifade ve basın özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının da ihlal edilmediğini savunan AYM kararında, "Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte, sonrasında tutuklanmanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerini belirlemektedir. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır. Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun, yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir" denildi.

Bu nedenlerden dolayı yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması, tutuklamanın hukuki olmaması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyete bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun tümüne ilişkin ayrı ayrı "açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez olduğuna" karar kılındı.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)