Yerine kayyım atanan ve cezaevinde bulunan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’nın yarın görülecek duruşması öncesinde sivil toplum örgütleri basın toplantısı düzenledi. Toplantıda Mızraklı’nın serbest bırakılması talep edildi.

Diyarbakır Barosu, İHD, Tabipler Odası, TİHV, Hak İnsiyatifi, KESK ve TMMOB’un katılımıyla Diyarbakır Barosu Adli Yardım Merkezi’nde düzenlenen toplantıya il dışından katılan Düşünce Suçuna Karşı Girişim üyeleri de 70 bilim insanı, hukukçu, akademisyen, sanatçı tarafından imzalanan basın metnini paylaştı.

METNİ BASKIN ORAN OKUDU

Toplantıda konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, yarın görülecek duruşmanın önemine dikkat çekti ve barış, demokrasi ve iyi hekimlik değerlerinin savunucusu olarak tanımladığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Dr. Selçuk Mızraklı’nın serbest bırakılmasını talep ettiklerini söyledi.

Baskın Oran, aralarında akademisyen, sanatçı ve yazarların bulunduğu 70 kişinin imzaladığı basın metnini okudu.

Metinde yer alan imzacılar şu şekilde:

Abdullah Demirbaş, Adil Okay, Ahmet Dindar, Akın Birdal, Attila Tuygan, Aydın Engin, Aynur Özuğurlu, Ayşe Erzan, Ayşe Hür, Ayşe Öncü, Ayşe Sevin Kırıkoğlu, Ayşegül Devecioğlu, Bahadır Altan, Baskın Oran, Cengiz Arin, Doğan Özgüden, Emine Uşaklıgil, Ercan Kanar, Erdoğan Aydın, Esra Koç, Esra Mungan, Eşber Yağmurdereli, Fatma Gök, Ferhat Tunç, Fikret Başkaya, Gençay Gürsoy, Gönül Dinçer, Güven Bakırezer, Gürhan Ertür, Hacer Ansal, Harun Acar, Hüsnü Öndül, İnci Tuğsavul, İsmail Beşikçi, İsmail Cem Özkan, Kadir Cangızbay, Kazım Bayraktar, Kuvvet Lordoğlu, Levent Tüzel, Mehveş Evin, Mebuse Tekay, Meryem Koray, Mustafa Peköz, Nazar Büyüm, Nesrin Nas, Nesteren Davutoğlu, Nevzat Onaran, Nilay Etiler, Nurten Ertuğrul, Onur Hamzaoğlu, Orhan Alkaya, Orhan Silier, Oya Baydar, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Özlem Özkan, Ragıp Zarakolu, Ramazan Gezgin, Recep Maraşlı, Rıza Türmen, Sait Çetinoğlu, Selçuk Erez, Semra Somersan, Şanar Yurdatapan, Tuna Altınel, Viktorya Çiprut, Ümit Biçer, Yasemin Bektaş, Yücel Demirer, Veli Deniz, Zehra Arat.

Baskın Oran’ın okuduğu metin şöyle:

“15 Temmuz 2016 darbeleşmesinden 31 Mart 2019 yerel seçimlerine kadar 95 HDP belediye başkanı görevden alınarak yerlerine kayyım atanmış, 31 Mart seçiminde 6 belediye başkanı ile 8 eş başkan ve 47 meclis üyelerinin mazbataları YSK eliyle gasp edilmiş, 31 Mart seçimleri sonrasında, 32 belediye başkanı, ayrıca 70 belediye meclisi üyesi ve çok sayıda muhtar görevden alınmış, yerlerine kayyımlar tayin edilmiş, bu seçilmişlerin birçoğu derhal tutuklanmıştır.

‘Atama’, ‘görevden alma’, ‘kayyım’ gibi hukuksal kavramların arkasına saklanılarak gerçekleştirilen bu hukuk dışı siyasal tasfiye operasyonu, her şeyden önce seçme ve seçilme hakkını hedef alan, Anayasal suç niteliği taşıyan siyasal bir darbe türüdür.

Birbirini takip eden iki seçim döneminde seçilen başkanların, her iki seçim sonrasında da görevden alınmaları, usul dışı ya da sahte deliller kullanılarak tutuklanmaları, belediyelerin siyasi iktidara devlet zoru kullanılarak teslim edilmeleri, seçimler yaklaşırken iktidar sözcülerinin ‘Kayyım atarız!’ şeklinde tehditleri bu darbenin önceden planlandığını göstermiştir.

Her iki seçim döneminde de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi öncelikle hedef alınmış, önceki Başkan Gülten Kışanak tutuklanarak yerine kayyım atanmıştır. Darbeyle gelen kayyımı 31 Mart’ta seçimle gönderen Başkan Dr. Adnan Selçuk Mızraklı’nın da tutuklanarak yerine yine iktidarın idari-siyasi bir memurunun atanması darbede ısrarı gösteren Anayasal suçlardır.

Kayyım atamalarıyla birlikte verilen ve sahte delillerin kullanıldığı tutuklama kararları, yasa ve hukuk dışı oldukları kadar, siyasal amaçlı tutsak alma eylemleridir. ‘Tutuklama’, ‘soruşturma’, ‘iddianame’ gibi hukuk kavramları kullanılarak yapılan işlemlerin, verilen kararların hakim-savcılara yazdırılıp imzalatılmış olmaları, her darbede yapıldığı gibi suça yasal kılıf uydurma gayretinden başka bir anlam taşımamaktadır.

‘Soruşturma’ ve ‘tutuklama’ların peş peşe ve aynı zaman kesitine denk gelmesi, hedeflerinin aynı olması, bütün bu hukuksuzlukların tek merkezden yönetildiğini göstermektedir. Bunun nasıl yapıldığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 19 Ocak tarihli açıklamasından görmek mümkündür:

‘Yargı camiamız için gerçekten çok çok üzücü bir adım olmuştur. İlginç olan şey şu; tabii bunların hepsinin talimatlarını da verdik, … Düşünün müebbet hapse mahkûm olmuş bir kişiyi kalkıp hemen beraat ettirme veyahut da tahliyesini verme gibi bir yola bir mahkeme nasıl gidebiliyor? Bu anlaşılabilir bir şey değil. Ve sağ olsun Adalet Bakanlığımız ve Savcılığımız bu noktada adımlarını attılar. İçişleri Bakanlığı ile beraber yaptıkları operasyonla da yakaladılar.’

Bu açıklamayla artık, yargının Cumhurbaşkanı’ndan talimatlar aldığı ve alması gerektiği en net biçimde ilan edilmiştir.

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Adnan Selçuk Mızraklı için hazırlanan soruşturma, talimatla başlatılmış bu operasyonların başında gelmektedir. 2016’ta tutuklanan ve üç yıl önce pişmanlık yasasından yararlanan H.B.A. adlı itirafçıya, seçime 11 gün kala, içeriğinin sahte olduğu kısa sürede kanıtlanan ‘teşhis tutanağı’ imzalatılmıştır. Oysa adı geçen itirafçı itiraflarını iki yıl önce tamamlamış ve tutuklanmıştır. Bu itiraflarda Dr. Adnan Selçuk Mızraklı’nın adı dahi geçmemektir. İki yıldır cezaevinde yatmakta olan bu itirafçı, itiraflarında yer almayan bir olayı nasıl olmuş da iki yıl sonra ve seçime 11 gün kala birdenbire hatırlayıvermiştir?

İddianamedeki suçlamalar hiçbir kanıta dayanmamaktadır. Bu itirafçı tanığın tutuklandıktan yıllar sonra ve ikinci ağızdan anlattığı bir ameliyat olayına, Mızraklı’nın sosyal medya mesajlarına, katıldığı kayıtlı meslekî toplantılara, partisinin düzenlediği halka açık faaliyetlere bakıp resmen kurgulanmıştır.

Teşhis usullerinin açıktan çiğnendiği bu kurgu tutanakta imzaları bulunan savcı ve iki jandarma görevlisi ile tutanak katibinin adları yazılmayarak gizli tutulmaları, işledikleri görev suçunun bir tür ikrarına işaret etmektedir.

Kayyım darbesinin hedeflerinden biri de yerel yönetimlerin ekonomik kaynaklarıdır. Bu kaynakların kayyımlar tarafından lüks makam odaları dahil nasıl savurganca kullanıldığı kamuoyuna belgeleriyle açıklanmıştır. Kayyım atanan tüm yerellerde seçimi kaybeden AKP iktidarının yapılan yolsuzlukları ve diğer suçları gizlemeye devam etmek için yerel yönetimlere zor yoluyla el koymaktan başka çıkışı kalmamıştır.

Biçimsel demokrasinin en temel ilkelerinin dahi açıktan ve bu kadar açık biçimde çiğnenmesi; bizzat iktidar tarafından tabulaştırılmış seçim sandıklardan çıkan istenmedik sonuçların işine gelmediği zaman çöpe atılması; sokaklarda, meydanlarda savunulamayan demokrasinin seçim sandıklarında korunamayacağını göstermektedir.

Farkındayız ve susmayacağız.

Seçilenler görevlerine iade edilinceye kadar kayyımlara ve tutuklamalara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.”