Nükleer atık depolama tesisi planları üzerinde tartışmalar devam ederken Balkanlar'da konuya ilişkin gerilim tırmanıyor.
Hırvatistan'ın radyoaktif atıkları Bosna-Hersek sınırına yakın bir yerde depolama planı, tesisin potansiyel olarak yıkıcı sağlık ve çevresel etkileri olabileceği endişeleri nedeniyle komşusunun artan muhalefetiyle karşı karşıya.
Tuna'nın bir kolu olan Una Nehri'nin yakınındaki alan 2018'de seçilmişti. Planı durdurmak için Kosova, bölgeye en yakın arazileri bir doğa koruma alanı ilan ederek yanıt verdi.
Tesisin açılışı yaklaştıkça, Boşnaklar, halk sağlığı, nehirleri ve organik tarım endüstrileri üzerindeki olası sonuçlar hakkında giderek daha fazla endişe duyuyor.
Sınırın Bosna tarafında, tahsis edilen alana yaklaşık bir kilometre mesafedeki Novi Grad kasabasında yaşayan ekolojist Mario Crnkoviç, "Bu atıkların asıl etkisinin çevre üzerinde olacağından korkuyoruz" diyor.
Hırvatistan endişeleri göz ardı ederken, eleştirmenler hükümetin depolama planına ilişkin herhangi bir sağlık veya çevresel risk değerlendirmesini henüz yayınlamadığına dikkat çekiyor.
Bölgede hala patlayabilecek mayınlar var
Bölgede sel eğilimi ve düzenli sismik aktivite mevcut. Ayrıca 1990'lardaki Balkan savaşlarından kalan mayınlar hala temizlenmeye devam ediliyor.
Bosnalı yetkililer, Hırvat hükümetinin fikrini değiştireceğini umuyor. Karşı hamle olarak Bosna-Hersek, Hırvatistan'ın en önemli turistik yeri Dubrovnik'in yanına kendi tesislerini kurabilecekleri uyarısında bulundu.
Nükleer atıklarla ilgili diplomatik olaylar
Balkanlardaki nükleer atık kavgası, son yıllarda bu konuda yaşanan tek diplomatik vaka değil.
2020'de Belçika hükümeti, nükleer atıkların yeraltında bertarafı için yedi alan tavsiyesi aldıklarını açıklamış ancak bunların nerede olduklarını belirtmemişti.
Lüksemburg çevre bakanı Carole Dieschbourg'un Belçika sınırına yakın Namur, Dinant ve Stavelot bölgesinde olacaklarını açıklamasıyla Lüksemburg'da şüphelerin uyanması uzun sürmedi.
Lüksemburg, yerel halk için potansiyel tehlikeleri gündeme getirirken, Belçika hükümetini de sınır ötesi çevresel etki raporlamasını düzenleyen Espoo sözleşmesine aykırı davranmakla suçladı ve bakan Dieschbourg "Bu bölgeler tam bizim kapımızın eşiğinde" dedi.
Belçika Enerji ve Çevre Bakanı Marie-Christine Marghem buna yanıt olarak Dieschbourg'u “dezenformasyon kampanyası” yapmakla suçladı ve "Lüksemburg nüfusuna bu sözde siteleri içeren bir harita dağıtmak veya olası su kirliliğinden bahsetmek, zararlı bir dezenformasyon kampanyasından başka bir şey değil" dedi.
Nükleer atıklar gelecekte nerede depolanacak?
Rus askerler, Ukrayna'nın işgali sırasında Çernobil Nükleer Santrali'ni ele geçirince güvenli olmayan nükleer atıkların tehlikeleri bir kez daha kamuoyu gündemine taşındı.
Nükleer atıklar için çoğu operasyonel depolama tesisleri yüzey seviyesinde ve Birleşik Krallık, Fransa ve İspanya'nın tümü bu kısa vadeli çözümlerden yararlanıyorlar.
Bununla birlikte, nükleer atıkların uzun vadede en iyi derin yer altı tesislerinde (GDF) muhafaza edileceği konusunda fikir birliği mevcut.
GDF'ler 700 - 1000 metre kadar yeraltında bir alanda kurulacak. Üzerleri güvenli bir şekilde çimento ve kaya ile kapatılacak ve bu şekilde yüz binlerce yıl boyunca çürümeye bırakılacak.
Uzaya atık gönderme veya okyanus tabanının altına gömme konusunda daha önce yapılan öneriler kabul görmedi. Ne var ki, uzak gelecek nesilleri atık alanlarının tehlikeleri konusunda nasıl uyaracağımıza dair devam eden bir sorun var.
Bugünün dillerinin konuşulacağı veya mevcut ikonografinin binlerce yıl içinde tanınacağının garantisi olmadan, geleceğin meraklı arkeologları tarafından kazara tehlikeli toksik atıkların ortaya çıkması ciddi bir risk oluşturuyor.
1980'lerde ABD hükümeti, böyle feci bir olayın nasıl önleneceğini bulmak için İnsan Arayüzü Görev Gücü' adlı bir ekip oluşturdu. Bu ekibin tavsiyeleri arasında, meraklıları uzak tutmak için sahte mitler ve efsaneler yaratmak bile var.
Toplumlar GDF'leri istiyor mu?
Bu sorun sadece sınır bölgelerde sorunlara neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda yerel halkın kendi hükümetleri ile de sorun yaşamasına neden oluyor.
Birleşik Krallık'ta ülkenin ilk GDF'si Sellafield, Cumbria'da depolanan 20. yüzyıl radyoaktif atıklarını depolayacak büyük bir altyapı projesi olarak pazarlandı.
Ancak bölge sakinleri zehirli bir depoya ev sahipliği yapma fikrine pek hevesli değiller.
Fransız köyü Bure'de de protestocular ve polis arasında bölgenin killi topraklarının derinliklerinde bir GDF projesi yüzünden çatışmalar çıkmıştı.
İskandinav ülkeleri ise konuya tipik bir pragmatizm ve sakinlikle yaklaşıyor.
Örneğin Finlandiya, ülkenin fırtınalı batı kıyısında, Helsinki'ye 200 kilometre uzaklıktaki Olkiluoto'da dünyanın ilk operasyonel GDF'si olan Onkalo'yu tamamlamak üzere
İsveç de yakın zamanda Forsmark, Ӧsthammar'da yerel halkın milyar yıllık granit tabakası içinde depolanması lehinde oy kullandığı bir GDF için onay verdi.
Her iki durumda da, uzun süredir devam eden kamu istişareleri, projeler için halkın rızasıyla sonuçlandı.
Gelecekte daha fazla nükleer atık depolamaya ihtiyacımız olacak mı?
Ukrayna'daki savaş, Avrupa'yı enerji güvenliğine ve kıtayı Rus fosil yakıtlarından uzaklaştırmaya odakladı.
Ancak savaş başlamadan önce de Avrupa Birliği 2050 yılına kadar karbon nötr olma yolunda adımlar atmaya başlamıştı. Rusya'nın işgali ile birlikte nükleer enerji süreyi kısaltmak adına yeniden gündeme alınmış oldu.
Örneğin İngiltere Başbakanı Boris Johnson, ülkenin enerji ihtiyacının dörtte birini karşılamak için önümüzdeki 20 yıl içinde sekiz yeni reaktör inşa etme sözü verdi.
Motor üreticisi Rolls-Royce, depolanması ve kullanımı daha kolay olan dünyanın ilk 'Küçük Modüler Reaktörler'ini yapmak için çalışmaya başladı.
Emmanuel Macron, 2050 yılına kadar Fransa Cumhuriyeti'ne güç sağlamak ve karbon nötrlüğüne giden yollarına yardımcı olmak için 14 yeni reaktör inşa etme sözü verdi.
Almanya, 2011 yılında Japonya'nın Fukushima kentinde meydana gelen felaketin ardından nükleer enerjiyi sona erdirme kararı almıştı ancak onlar da şimdi bu kararı yeniden gözden geçiriyor.
Kaynak: Euronews