HDP Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca, Meclis’te devam eden bütçe görüşmelerinde Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerine açıklamalarda bulundu.

Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik’e seslenen Uca,”Sayın Bakan, size çok daha temel bir soru sormak istiyorum: mensubu olduğunuz iktidar partisinin Avrupa Birliğine girme gibi bir hedefi var mıdır? Eğer böyle bir hedefiniz varsa, Türkiye’nin hukuk ve idari sistemini Avrupa’yla uyumlulaştırmak için neden hiçbir çaba göstermiyorsunuz? Eğer iktidarın Avrupa Birliği'ne girme gibi bir hedefi yoksa temel görevi;  Avrupa Birliği üyelik sürecini hızlandırmak, gelişmeleri izlenmek ve üyelik sonrası çalışmaların koordinasyonunu yürütmek olan Avrupa Birliği Bakanlığı’nın varlık sebebi nedir?” sordu.

Hükümeti OHAL üzerinden eleştiren Uca, “OHAL ilan edildikten sonra hükümet yetkilileri sürekli OHAL'in kısa süreceğine vurgu yaptılar fakat beşinci defa uzatıldı. OHAL’in ülkemizde bir yönetim rejimi haline gelmesiyle anti-demokratik uygulamalar yaygın ve sistematik hale geldi. AKP iktidarını kurarken kullandığı temel söylemlerden biri bakın neydi: “OHAL’i biz” kaldırdık söylemiydi. Ancak OHAL’i rejim haline getiren, 17 aydır bu ülkeyi OHAL’le yöneten de yine AKP oldu” dedi.

Uca’nın açıklamaları şu şekilde:

‘OHAL NEDENİYLE DAHA DERİNLEŞMİŞ VE KURUMSALLAŞMIŞ SORUNLARLA KARŞI KARŞIYAYIZ’

“Geçen sene bu tarihte burada, yine Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerine konuştuk. Ancak bu bütçenin hangi amaçla kullanıldığı hala belli değil. Bu bütçe ülkemizde barışın ve temel hak ve özgürlüklerin tesisi için oluşturulmuş bir bütçe değildir. Bugün, OHAL’in 17 aydır yürürlükte olması dolayısıyla çok daha derinleşmiş ve kurumsallaşmış sorunlarla karşı karşıyayız.

‘OHAL ÜLKEMİZDE BİR YÖNETİM REJİMİ HALİNE GELDİ’

OHAL ilan edildikten sonra hükümet yetkilileri sürekli OHAL'in kısa süreceğine vurgu yaptılar fakat beşinci defa uzatıldı. OHAL’in ülkemizde bir yönetim rejimi haline gelmesiyle anti-demokratik uygulamalar yaygın ve sistematik hale geldi.

‘TÜRKİYE AÇIK BİR CEZAEVİNE DÖNMÜŞTÜR’

1 yıl önce, iktidar Fransa’yı örnek göstererek OHAL rejimini meşrulaştırıyordu. Ancak biliyorsunuz ki Fransa kısa bir süre sonra OHAL’i kaldırdı. Ayrıca, OHAL’in yürürlükte olduğu süre boyunca, Fransa’da Kanun Hükmünde Kararname benzeri tek bir yasa çıkartılmadı.

‘FRANSA HİÇBİR BASIN KURULUŞUNU KAPATMADI’

Fransa hiçbir basın kuruluşunu, hiçbir sivil toplum örgütünün faaliyetini durdurmadı ve kapatmadı. Hiçbir akademisyen veya devlet memuru ihraç edilmedi. Ancak, Türkiye’deki OHAL iktidarın elinde baskı ve anti demokratik uygulamaların yürürlüğe konmasında bir aygıt haline getirildi. Demokrasinin tamamen askıya alındığı bir istisna hali olan OHAL, bir buçuk yıldır ülkemizde olağan rejim haline gelmiştir. “Terörle Mücadele” adı altında ilan edilen OHAL, Kanun Hükmünde Kararnameler yoluyla tüm muhalif kesimlere karşı kullanılmıştır. Böylece, Türkiye açık bir cezaevine dönmüştür.

‘OHAL’İ BİZ KALDIRDIK’ DİYEN DE AKP, 17 AYDIR BU ÜLKEYİ OHAL’LE YÖNETEN DE’

AKP iktidarını kurarken kullandığı temel söylemlerden biri bakın neydi: “OHAL’i biz” kaldırdık söylemiydi. Ancak OHAL’i rejim haline getiren, 17 aydır bu ülkeyi OHAL’le yöneten de yine AKP oldu.

‘CEZAEVLERİNİ MÜJDE ŞEKLİNDE PAYLAŞAN İKTİDAR, GERÇEKTEN AB’YE GİRMEYİ DÜŞÜNÜYOR MU?’

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2005 yılında başlayan tam üyelik müzakereleri bugün kopma noktasına gelmiştir. Bunun en önemli sebebi elbette ki, OHAL ile beraber zirveye ulaşan antidemokratik uygulamalardır. Türkiye toplumu, Cumhuriyet tarihi boyunca kültürel, siyasal ve ekonomik açıdan Avrupa’ya angaje olan bir toplumdur. Ancak, bildiğiniz gibi özellikle son bir yıl içerisinde, AB ile müzakere sürecini kopma noktasına getiren önemli bir dizi gelişmeler yaşanmıştır. Bunlardan ilki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) yapılan oylamada, “Türkiye’nin denetim sürecine yeniden alınması” kararıdır. Bu kararla birlikte, Türkiye denetleme sürecinden çıktıktan sonra yeniden denetleme sürecine giren ilk ülke olmuştur. Yine bildiğiniz gibi, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin "derhal ve resmen askıya alınması" raporu da, benzer şekilde kabul edilmiştir. Avrupa Birliği’nin 2018 bütçesinde Türkiye için öngörülen fonlarda kesintiye gidilmiştir.

Buradan Sayın Bakan’a sormak istiyorum: Cezaevlerinin kurulmasını bir müjde şeklinde kamuoyuyla paylaşan iktidar, gerçekten de Avrupa Birliği'ne girmeyi düşünüyor mu? İktidarın içeride yürüttüğü bu anti-demokratik uygulamaların hepsinin uluslararası alanda ciddi şekilde eleştirildiğinin farkında mısınız? Halkın iradesiyle seçilen Parti Eş Genel Başkanları, milletvekilleri ve Belediye Eş Başkanlarının rehin alındığı bir ülke Avrupa Birliği'ne nasıl girecek?

‘AVRUPA’DAKİ KANAAT ŞU: “TÜRKİYE ARTIK BİR HUKUK DEVLETİ DEĞİL’

Sayın Bakan, Bugün Türkiye’nin Avrupa ile ilişkisi hangi düzeyde ve hangi noktadadır? Kurulduğu 2011 yılından beri, Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakereleri çerçevesinde somut kazanımlar olarak Avrupa Birliği Bakanlığı neler yapmıştır? Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Birliği (AKPM) kararlarına karşı “tanımayız, yok hükmündedir” açıklamalarının dışında, hükümet olarak nasıl bir Avrupa Birliği politikası izlemeyi düşünüyorsunuz? Şunu kabul etmek zorundasınız, Türkiye ile Avrupa Birliği ve Avrupa kurumları arasındaki kriz yapısal bir kriz hâlini almıştır. Bugün Türkiye’ye ilişkin Avrupa’daki kanaat şudur: “Türkiye artık bir hukuk devleti değildir.

‘AVRUPA BİRLİĞİ'NE GİRME GİBİ BİR HEDEFİNİZ VAR MI?’

”Sayın Bakan, size çok daha temel bir soru sormak istiyorum: mensubu olduğunuz iktidar partisinin Avrupa Birliğine girme gibi bir hedefi var mıdır? Eğer böyle bir hedefiniz varsa, Türkiye’nin hukuk ve idari sistemini Avrupa’yla uyumlulaştırmak için neden hiçbir çaba göstermiyorsunuz? Eğer iktidarın Avrupa Birliği'ne girme gibi bir hedefi yoksa temel görevi;  Avrupa Birliği üyelik sürecini hızlandırmak, gelişmeleri izlenmek ve üyelik sonrası çalışmaların koordinasyonunu yürütmek olan Avrupa Birliği Bakanlığı’nın varlık sebebi nedir?

‘AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI'NA AYRILAN BÜTÇE NEREYE HARCANDI?’

Yine, müzakerelerin koşullu olarak askıya alındığı 2017 yılında, Avrupa Birliği Bakanlığı'na ayrılan bütçe nereye harcandı? Bütçeden 2018 yılı için Avrupa Birliği Bakanlığı’na ayrılacak yaklaşık 350 milyon liralık ödeneği işlevine ve kuruluş amacına uygun nasıl harcamayı planlıyorsunuz? 

KÜRTLERİN KAZANIMLARINA KARŞI POLİTİKA ÜRETMEK, AKP’NİN TEMEL YOL HARİTASI’

Kürtlerin kazanımlarına karşı politika üretmek, ne yazık ki AKP Hükümeti'nin temel yol haritası haline gelmiştir. Bu yalnızca içeride değil, iktidarın komşularla olan ilişkisinde de belirleyici olmaktadır. İktidar, bu politikasını Kürtlerin iradesini yok sayma üzerine inşa etmiştir.

AKP sadece Türkiye’deki Kürtlerin kazanımlarına değil, Suriye’deki Kürtlerin de kazanımlarına karşı, bu siyaseti uygulamaktadır. İktidar partisi, dün Ankara’da kabul ettiği Kürtleri, bugün muhatap olarak kabul etmediğini ilan ediyor. Bu nedenle “Suriye’de Kürtleri kim temsil ediyor çalışmasını yapıyoruz” söylemini devreye sokuyor. Bu söylem rastlantısal değil; tam da bu politikaya denk düşen bir itiraftır.

‘KÜRDİSTAN KAVRAMININ KÜRTLERİN HAFIZASINDA VE KALBİNDEKİ YERİNİ DEĞİŞTİREMEZSİNİZ’

Bu yok sayma politikası, bu mecliste de, Kürdistan kelimesinin yasaklanması üzerinden kendini ifşa ediyor. Kürdistan, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine ve bu güne kadar yalnızca bir coğrafyaya değil, aynı zamanda kültürel ve politik bir anlama tekabül etmektedir. Bunu görmezden gelemezsiniz.

Kürdistan kelimesini bu Meclis’te yasaklayarak ne bu tarihsel hakikati görünmez kılabilirsiniz, ne de Kürdistan kavramının Kürtlerin hafızasında ve kalbindeki yerini değiştirebilirsiniz. Kürtlerin temel haklarını gasp ederek; iradelerine el koyarak Kürt meselesini çözemezsiniz. Öncelikle Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerine saygı duymak zorundasınız. Kürtlerin iradesini temsil eden seçilmişleriyle beraber binlerce Kürdü rehin almaktan vazgeçmelisiniz. Bunun için de ilk olarak, bu ülkede barışın tesis edilmesinde kilit role sahip olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridi kaldırmalısınız.

Dış politika içeride başlar. Ülke içinde vuku bulan ve dış politikaya yansıyan anti-demokratik, baskıcı koşullar sürdüğü müddetçe Türkiye’nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği hayal olacaktır. Türkiye’de OHAL rejimi sürdüğü müddetçe Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi mümkün değildir. Böylesi bir gidişattan da tüm Türkiye büyük zarar görecektir.

Son olarak, geçtiğimiz Cuma günü Êzidî halkının temel dini ve toplumsal değerlerinden biri olan Êzî Bayramıydı. Buradan, Êzî Bayramı’nın hala IŞİD’in elinde bulunan kadın ve çocukların bir an önce özgürlüğüne kavuşmasına vesile olmasını temenni ediyorum.

Êzidî halkımızın kendi topraklarında özgür ve demokratik bir gelecek kuracağına olan inancımla, bütün Êzidî toplumumuzun bayramını kutluyorum!

Her şeyin başı birlik ve beraberlik

Konuşmamı bir Êzidî duası ile bitirmek istiyorum. Umarım bu dua ülkemize barış ve kardeşlik getirir.

Hatim dîwana îlahî

Min dît xweşî û şahî

Serê her tiştî tifaq û tevahî

Yani;

Hakkın huzuruna geldim

Güzellik ve mutluluğu gördüm

Her şeyin başı birlik ve beraberlik”

Demokrat Haber/Ankara