Türkiye Atlantis’e döndü. Adeta batık ve karanlık bir ülke. Aydınlığa çıkmanın tek yolu var, o da bu karanlık ile yüzleşmek ve insanlara gerçekleri anlatmak. Ondan sonrası zaten sabretmek ve çalışmak. Peki şu an böyle bir irade var mı; Hayır!.. Churchill 2. Dünya Savaşına girerken kendi vatandaşlarına ve kabine üyelerine masal anlatmak yerine, "Size acı, kan, ter ve gözyaşından başka vereceğim bir şey yok" diyerek onların önce bazı acıtan gerçeklerle yüzleşmelerini sağlamıştı... Türkiye’yi gelecekte hangi ideolojinin yöneteceğini bilemeyiz ama şu bir gerçek ki, Türk siyaset tarihi Tayyip Erdoğan’ı tam bir siyaset dehası olarak kaydedecektir. Kendisi çeyrek asırdır 80 milyonluk bu kitleyi, halkı, toplumu veya milleti adeta bir oyuncak hamuru gibi evirdi, çevirdi, şekillendirdi ve yönlendirdi. Demagoji ve manipülasyonda (buna kendileri doğrudan ‘siyaset’ diyorlar) kırılmadık rekor ve aşılmadık zirve bırakmadı. Onun yetiştirdikleri de pek geri durmadı. Ak Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı ve her görevin adamı Binali Yıldırım, “Türkiye’yi hallettim, İstanbul’a sıra geldi” diyerek seçmene imalı göndermelerde bulundu. Peki, bu 80 milyon başına gelenleri hak etmiyor diyebilir miyiz? Platon’un dediği gibi; “Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz” ve bir ayette ifade edildiği gibi; “Bir halk kendi halini değiştirmedikçe, Allah onların halini değiştirmez”.

Standard and Poors (S&P), Fitch Ratings ile Moody’s’in açıkladığı verilerin ortalamasını veren Dünya Kredi Notu Ligi raporu açıklandı ve bu rapora göre, Bahamalar, Umman, Namibya, Paraguay, Guatemala’nın da dâhil olduğu 15 ülke Türkiye’yi geçti. Brezilya 79. Sırada yer alırken, Türkiye 82. sırada yer aldı. Örneğin hemen Gürcistan ile Bangladeş arasında yer buluyoruz… S&P kredi notumuzu değiştirmezken, “Türkiye ekonomisi bu yıl daralacak” tespitinde bulundu... Yurtiçi yerleşiklerin döviz tevdiat hesaplarındaki bakiyeleri 2018 yılı sonundan bu yana tam 7,4 milyar dolar artarak 200 milyar dolara ulaştı... TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) Türkiye genelinde konut satışlarının Ocak ayında %24,8 azalarak 72.937 olarak gerçekleştiğini açıkladı. İpotekli konut satışları ise %77, 2 oranında vahim bir düşüş ile sadece 6.537 olarak gerçekleşti… Kırmızı mercimeğin anavatanı Anadolu’dur. Buna rağmen Kanada’dan 100 bin ton kırmızı mercimek ithal ettik… Öte yandan, AKM’yi 150 milyon liraya yenileme olanağı varken, yıkıp baştan yapıp 1 milyar lira harcamayı tercih ettik... İtibardan ve israftan tasarruf olmaz...

Yine bir karşılaştırma yapalım. Milyon kişiye düşen Ar-Ge personeli Türkiye’de 987, Güney Kore’de 5.928 ve gelişmiş ülkeler ortalaması 3.602. Ar-Ge harcamasının milli gelire oranı ise Türkiye’de %0,86, Güney Kore’de %4,04 ve gelişmiş ülkeler ortalaması %2,47. Yapılan ihracatta yüksek teknolojinin payı Türkiye’de %1,80, Güney Kore’de %26,20 ve gelişmiş ülkeler ortalaması %17,00. Oysa biz hep böyle geride ve aşağıda değildik. Papa VIII. Clement bizden 10 yıl sonra ‘Kahve günah değildir’ fetvası verinceye dek Hıristiyan dünyasında da kahve ‘şeytanın içkisi’ olarak görülmüş ve yasaklanmıştı. İslam dünyasında kahve, içine atılacak süt ve şekerin cüzama sebep olacağı kaygısı ve bunların kahvenin tadını bozacağı endişesiyle sade içilmiştir." Ne diyor o İtalyan atasözü; “Yaşam yeterince acıdır, hiç değilse içtiğin kahvede şeker olsun...”

Bugün ise İslam dünyasının para yüzü gören tek ulusu Suudiler. 15 bin üyeden oluşan Suudi hanedanının serveti tahminen 1,4 trilyon dolar. Bu kibir öyle bir seviyeye gelmiş ki, İngiliz futbol kulübü Manchester United’ı satın almak için 4,9 milyar dolar teklif edilmiş. Evet, bu servete ve refaha savaşarak değil, doğal bir kaynak ve nimet olan petrolden elde ettikleri gelir (ve biraz da din turizmi kazançları) ile eriştiler. Savaşmadıkları için harcamaları da pek olmadı. Zira evet, bir adet lazer güdümlü bomba 35 bin dolar. Bir F-16 uçağının 1 saatlik uçuşunun masrafı da bir o kadar. Sayın Cumhurbaşkanımız mühimmat maliyetini boşuna hatırlatmadı. Ancak unutulmamalıdır ki; ‘Barışta ne kadar çok ter dökülürse, savaşta o kadar az kan dökülür.’

Enseyi daha fazla karartmadan Albert Camus ile noktayı koyalım; “Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun, martı sevdiği denizden asla vazgeçmez!”