16.04.2008

ZU, içimde bir yol yorgunluğuyla gelip sığındım bir arkadaş evinin sıcaklığına. Yan oda da uyuyan arkadaşımın soluk alışlarını duyuyorum. Seviniyorum buna.

Sabah olmak üzere. Hava aydınlanır aydınlanmaz çıkacağım buradan. Bu gün Pazar. Ben işsiz işçi. Ama çalışan işçi arkadaşımın tek dinlenme günü bugün. Onu rahatsız etmeden, uykusunu bölmeden çıkacağım birazdan.

Arkadaşlar ağaçlar gibidirler değil mi ZU? Hayatının bir yerlerinde sen nerede, nasıl olursan ol, dururlar öyle arkadaş arkadaş. Kapılarını çalarsın bir gece vakti. Hasret dindirirsin. Ekmeklerini yer, sularını içersin. Sığınırsın belki. Belki yaralı, yorgun, yıpranmışsındır. Onarıp gönderirler seni tekrar hayatın içine, en derinlerine. Paylaşırsın. Paylaşılırsın. Çoğalırsın. Çoğaltırsın.

Arkadaşlar sular gibidir. Sen nerede nasıl olursan ol, akıp giderler onlar. Fiziki birlikteliğin olmasa bile, yüzlerini göremesen bile, bilirsin akmaya devam ettiklerini.

Ne güzeldir bunu bilmek değil mi ZU?

Senin ne çok arkadaşın vardır şimdi değil mi ZU? Yıllara, yolara, ülkelere, diyarlara, zamana, hayata yayılmış onlarca, yüzlerce, binlerce arkadaşın!

Hayatta olmayanlar birde. Ekmeğini, düşünü, kitabını bölüştüğün, canlarını ortak idealler için kaybeden arkadaşlar. Onlar da dururlar ağaç gibi. Akarlar sular gibi, değil mi ZU?

Ortalık aydınlandı. Gitme vakti ZU!

Uyuyan bu ağacı uykusundan etmeden gitmeli şimdi. Aklımda, yüreğimde ormanlar, akarsular…