İstanbul Pendik'te boş arazide bulunan ve acil tıp teknikeri Büşra Durmaz'ın sütannelik yaparak "Nisa Mihriban" ismini verdiği bebeğin sağlık durumu ciddiyetini koruyor.

Bebeğini bırakmak zorunda kalan 20 yaşındaki anne E. S. ise 'Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama' suçundan tutuklandı.

E.S savcılıkta verdiği ifadesinde, erkek şiddeti nedeniyle sığındığı sığınma evinden çıkarılınca çocuğuna bakacak durumunun olmadığını ve bu nedenle bebeğini bırakmak zorunda kaldığını anlattı.

Peki E.S bebeğini neden boş bir araziye bırakmak zorunda kaldı?

Dilek Gül'ün Euronews'te yer alan haberine göre savcılık ifadesinde maddi imkansızlıklar nedeniyle çocuğuna bakamayacağını söyleyen E.S. yaşadığı bu zorlu süreçte ne çocuğun babasından ne de kendi ailesinden herhangi bir destek bulamadığını öne sürüyor.

Hatta emniyetteki ifadesinde; 2019 yılında imam nikahlı eşinden ayrıldıktan sonra ailesinin yanına döndüğünü fakat ailesinin de kendisini istemediği biriyle evlendirmeye çalıştığını söylüyor.

E.S bu süre zarfında M.Ç isimli biriyle tanışıyor ve hamile kalıyor, ailesinden korktuğu için de kadın sığınma evine yerleşiyor.

Gidecek hiç bi yeri olmamasına rağmen doğumdan sonra kadın sığınma evindeki altı aylık süresi dolunca oradan da ayrılıyor.

İfadesinde maddi ve fiziki imkansızlıklar nedeniyle bebeğini bırakmak zorunda kaldığını anlatan E.S, bebeğin babasından da bir destek bulamadığını dile getiriyor.

E.S, 18 yaşında dini nikah ile evlendirilmiş, kocasından şiddet görmüş ve de görmeye devam etmiş bir kadın. Aynı zamanda ailesi tarafından da desteksiz bırakılmış. Üstüne tekrar evlendirilmeye çalışılmış bir kadın. Yani her anlamda ve her kaynaktan bir şekilde mahrum, yoksun ve desteksiz bırakılmış bir kadın

'BABASI NEREDE DİYE SORULMUYOR'

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı şirketinde Sosyal Çalışmacı Kübra Karagöz’e göre günlerdir devam eden bu suçlamaların altında kolaycılık yatıyor.

Karagöz, ‘’Her zaman en kolayı kadınları suçlamak oluyor. Ama aslında ortada çok çaresiz ve desteksiz bırakılmış bir kadın var ve Anne bu kadar suçlanırken kimse de bu bebeğin babası nerede diye sormuyor? ’’ diyor ve şöyle devam ediyor:

"18 yaşında dini nikah ile evlendirilmiş, kocasından şiddet görmüş ve de görmeye devam etmiş bir kadın. Aynı zamanda ailesi tarafından da desteksiz bırakılmış. Üstüne tekrar evlendirilmeye çalışılmış bir kadın. Yani her anlamda ve her kaynaktan bir şekilde mahrum, yoksun ve desteksiz bırakılmış bir kadından bahsediyoruz. Bununla birlikte bir mücadele gösterip o şiddet gördüğü ortamdan çıkıp bir sığınağa gidebilmiş. Ama orada da ne kürtaj ne kadın doğum kontrol yöntemleri ile ilgili bir bilgilendirmeyi alamadı ya da bu sistem paylaşılmadı kendisiyle. Devletin burada bakışını da biliyoruz yasak ve günah sayılıyor. Tüm bu desteksizlikler içerisinde olayın arka planına bakılmaması ve de kadına yüklenilmesi çok aşina olduğumuz bir şey. Anne bu kadar suçlanırken kimse de sormuyor bu bebeğin babası nerede"

Burada bir bebeği sokakta bırakan anneyi değil, onu buna mecbur bırakan sistemi sorgulamak zorundayız. Aynı zamanda da ne sokağa bırakanı suçlamalı, ne de bulan kadını kahramanlaştırmalıyız.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı şirketinde Sosyal Çalışmacı Kübra Karagöz, Nisa Mihriban isimli bebeğin üstün yararının gözetilmediğini hatta bu durumun medyada bir pr çalışmasına dönüştüğünü söylüyor.

'ANNEYİ MECBUR BIRAKAN SİSTEM SORGULANMALI'

"Burada istenmeyen bir gebelik ve ailesiyle bu gebeliğin paylaşılamayacağı bir durum söz konusu. Pek çok kadın böyle bir durumda sığınağa geliyor. Kadınlar bir dayanışma ve destek görmek için geliyor sığınağa. İşte burada bizim aradığımız gelen kadınla ne gibi bir dayanışmanın kurulduğu ve desteğin sağlandığı. Örneğin çocuğun devlet bakımına alınabileceğine dair bir takım bilgiler paylaşılmış olsaydı bu kadın belki de çocuğunu sokaklara bırakmak durumunda kalmayacaktı. Burada bir bebeği sokakta bırakan anneyi değil, onu buna mecbur bırakan sistemi sorgulamak zorundayız. Aynı zamanda da ne sokağa bırakanı suçlamalı ne de bulan kadını kahramanlaştırmalıyız. Çünkü burada yaratılan kahramanlık hikayesiyle bebeğini bırakmak durumunda kalan anneyi suçlamaya yönelik bir algıya sebep oldu. Fakat burada çocuğun üstün yararı gözetilmedi, kimliği basında neredeyse bir pr haline getirildi.’’

Sığınaktan altı ay içerisinde çıkarılmış, kendisine ve o bebeğe bu ekonomik kriz içinde nasıl bakacağı, ev bulacağı sorulmamış bile. Ve deniliyor ki anneyseniz her zorluğu aşarsınız. Bu bir mutlak bakış açısı.
E.S’nin yaşadığı bu olayda çok fazla boşlukların olduğunu dile getiren Kübra Karagöz, E.S’nin sığınaktan altı ay içerisinde çıkarıldığı, kendisine ve o bebeğe bu ekonomik kriz içinde nasıl bakacağı ve bir ev bulacağının sorulmadığının altını çiziyor.

"Erkek egemen bir sistemde yaşıyoruz. Erkeklerin ayrıcalıklarına karşı mücadele etmeye çalışıyoruz aslında. Roller de önceden biçildiği için kadına yüklenilmesi daha kolay oluyor. Bir kadın şu anda annelik görevi üzerinden ‘canavar’ olmak ile suçlanıyor. Halbuki bu bebeği büyütmek için hiç bir şekilde bir destek bulamamış ki… Sığınaktan altı ay içerisinde çıkarılmış, kendisine ve o bebeğe bu ekonomik kriz içinde nasıl bakacağı, ev bulacağı sorulmamış bile. Ve deniliyor ki anneyseniz her zorluğu aşarsınız ve bu bir mutlak bakış açısı.Sığınak sistemi böyle yürümez, her kadının ihtiyacı biricik olarak ele alınır. Ancak tabi ki sistemin kendisi kadınları alternatifsizlik içine itiyor. Devlet kurumlarında çalışanlar kötü çalışıyor demiyorum ama o sistemin kendisinin de tüm bunlara alan açan bir tarafı var. Bu hikayede mesela annenin doğum planının nasıl kurulduğunu bilmiyoruz. En başından nitelikli olarak desteklenmeliydi.’’

'DEVLET 'BEN BU İŞİN NERESİNDEYİM' DİYE SORMALI'

İstanbul Tabip Odası Komisyonu’ndan Dr. Lale Tırtıl ise meselenin kürtaj politikalarına sıkıştırılmaması gerektiğini düşünüyor.

Gebelikten korunmak için kadınlara sunulmayan hizmetler, yasaklanan kürtajlar, bir çocuk dünyaya getirdiğinde onu büyütebilecek sosyal koşulların olmaması ya da sığınaklar politikası gibi pek çok açıdan değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

"Bu meseleye ne sadece kadın ne de sadece çocuk yönünden bakabiliriz. Ülkemizde sosyal devlet politikaları yok. Dolayısıyla çaresiz durumda olan insanlar kriminal yollar da dahil olmak üzere başka yollara gidiyorlar. Ve son derece üzücü bu. Hep beraber insanlık dramı yaşıyoruz. Bu yaşanan olayı kürtaja sıkıştırmayı da doğru bulmuyorum. Sadece kürtaj politikaları değil, gebelikten korunmak için kadınlara sunulmayan hizmetler, yasaklanan kürtajlar, bir çocuk dünyaya getirdiğinde onu büyütebilecek sosyal koşulların olmaması ya da sığınaklar poitikası… Bunların hepsini bir arada düşünmek gerekir. Bunların hiç biri yaşanan durumu açıklamaya da yetmez fakat arkasına da dönüp bakmak gerekir. Annesi neden bunu yaptı? Ve devlet 'Ben bu işin neresindeyim?' diye sormalı’’

'KAHRAMANLARA DEĞİL SOSYAL DEVLETE İHTİYACIMIZ VAR'

Çocuk koruma kapasitesi son derece yetersiz bir ülkede yaşıyoruz. Bizim iyi insanlara, kahramanlara değil, yurttaşlarının ihtiyaçlarına göre örgütlenmiş bir sosyal devlete ihtiyacımız var.

Kadına yönelik desteklerde devlet politikalarının yetersiz kaldığını ifade eden İstanbul Tabip Odası Komisyonu üyesi Dr. Lale Tırtıl, kadın dostu sağlık sisteminin alaşağı edilerek, kadın dostu olmayan sisteme evriltildiği görüşünde.

"Devlet politikaları adeta kadınları güçlendirmek, kadınların sağlığını devam ettirmek ve izlemek için oluşturulmuyor. O kadar kadın dostu sağlık sistemi alaşağı edilerek, kadın dostu olmayan sisteme evriltildi. Ve kadınları birbirine karşı iyi ve kötü kadın ikilemi içerisinde bıraktı ya da bırakıyor. Fakat burada en önemlisi devletin sosyal politikasının ne olduğudur. Aynı zamanda çocuk koruma kapasite son derece yetersiz bir ülkede yaşıyoruz. Bizim iyi insanlara, kahramanlara değil, yurttaşlarının ihtiyaçlarına göre örgütlenmiş bir sosyal devlete ihtiyacımız var.’’