Diyarbakır’daki miting Türkiye’nin Kürt sorununda önemli bir viraj oldu.

 

Leyla Zana ile görüşme, Öcalan’dan geldiği iddia edilen mektup derken tam “iklim değişti, Akdeniz oldu” ifadeleri kullanılıyordu ki “karasal iklim” geri döndü ülke geneline.

 

Sıra PKK’ye gelince “şiddet”in açıkça kınanmasını isteyen Ankara bir kez daha kendi koyduğu oyunun kurallarını çiğnedi. Şiddeti hatta terörü kelimenin tam anlamıyla uyguladı bölgede. Ve bu süreci aralarında milletin vekillerinin bulunması da engelleyemedi…

 

Anayasa’nın 34. maddesi şöyle der: Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

 

Peki dün bu yapılabildi mi? Hayır.

 

O zaman ne gerek var yeni anayasaya, yeni açılımlara? Kazanılmış haklar bile kullanılamıyorsa… Ne de olsa önemli olan yasalar değil uygulamadır. Uygulayan zihniyet değişmedikçe istediğiniz kadar kanun değiştirin ne yazar?

 

Şimdiden birilerinin çıkıp “BDP çok mu iyi niyetliydi? Zamanlama manidar değil miydi?” dediklerini duyar gibiyim.

 

Türkiye’de hangi zamanlama “sıra dışı” değil ki? Bunu en başta biz haberciler biliriz. Bize göre her MGK “kritik”, her üst düzey buluşma “görüşme olağan ama gündem olağanüstü” değil midir zaten?

 

Leyla Zana’nın umutları devam ediyor mudur bilinmez ama tüm bunları alt alta koyduğunda insan ister istemez düşünüyor, acaba Ankara semalarında bağımsız “Kürdistan”ı isteyen güçler mi var diye? Ne de olsa bir halkı diğerinden ayırmak, aradaki bağı kopartmak için özellikle çaba sarf etseniz anca bu kadarı yapılabilir!