Benim Ankara'm 1990'lar Ankara'sıdır. Ve şöyle akıyordu hayat!

1990'lı yılların Ankara'sında abc kitabevi vardı. Selanik caddesinde beş katlı bir kitabeviydi. Kitaplar, dergiler, insanlar, hayaller, ütopyalar, umutlar ve sohbetlerden oluşurdu. abc kitabevi bir okuldu. Öğreten, çek eden, deneyim oluşturan, ruhu olan bir okuldu. Başka bir önemi daha vardı abc kitabevinin. Sokak çocuklarının ve sokakta çalışan çocukların barınağı gibiydi. Kitabevinin alt katlarında onlara ait bir dinlenme odası vardı. Ayrıca hastalanan sokakta çalışan çocuklar, arkadaş, dost doktorlar aracılığı ile tedavi ettirilirdi. Başta gözlük olmak üzere ilaç ihtiyaçlarının karşılandığı bir yerdi. O dönemin sokakta çalışan çocukları arasında efsanevi bir çocuk vardı; Hakkarili Hıdır. Hakkarili Hıdır ve kardeşleri önemli müdavimdi.

Galeri Kültür kitabevi ve kırtasiye abc kitabevinin kapı komşusuydu. abc gibi çok katlı bir yerdi. Esas burayı anlamlı kılan resim malzemeleri satmasıydı.

Hemen yan binanın pasajında Gökkuşağı kitabevi vardı. Başında Muhammet bey adında sevimli bir adam vardı. Muhammet bey dünyanın en iyi kitap bulucusudur. Pasajın önünde ise Gökkuşağı çay ocağı vardı. Yaz akşamları için güzel bir mekândı.

Önce Amed sonra Medya adını alan tatlıcı anılması gereken mekânlardandır.

Yeni Sahne tiyatro salonu unutulmaz anılar salonuydu. Aşkların ilk demlerinde gidilen yegâne mekândı, Ankara Sanat Tiyatrosu kadar değerliydi.

Akçağ kitabevi ve yayınevi Tuna caddesindeydi. Ahmet Hikmet Ünalmış ve oğlu Oğuz ile orayı yönetiyorlardı. Ahmet Hikmet Bey yaşlı bir adamdı ve kitabevinin ikinci katında otururdu. Bazen selamlaşırdık, iki defa kitap kapakları hakkında konuştuğumuzu hatırlıyorum. Oğlu Oğuz ile az da olsa muhabbetimiz vardı. Oğuz beni Neşet Ertaş ile tanıştırdı kitabevinde, dolayısıyla her zaman şükran duyarım ona. Diyanet ve Milli Eğitim yayınevine benzer kitap kapakları yapıyorlardı. Daha sonra değiştirdiler kapakları revize ettiler.

Mithatpaşa caddesinde Doruk kitabevi vardı o zamanlar. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa Niyazi Koçak'a ait bir yerdi burası, Kardeşi Mesut da kitap işleri ile ilgiliydi. Doruk yayınevi muazzam kitaplar yayınladı bence kıymeti bilinmedi, Niyazi'nin çatışmalı bir zekâsı vardı, ezber bozan yöntemler aradı, buldu, uyguladı. Başardı mı başaramadı mı bilmiyorum. Uzun bir yazı konusu bu. Burada esas yazmak istediğim, bünyesinde Özne ve Sarmal yayınevini de bir dönem barındıran Doruk gerçekten iyi kitaplar üretti. Doruk yayınevinin editörü KHK'lı akademisyen Selma Koçak'a selam çakarak devam edelim.

Arkadaş kitabevi şenlikli bir yerdi. Sahibi Cumhur Özdemir olsa da o dönemlerde kitabevinde bulunan esas adam oranın müdürü Cahit Akçam'dı. Bilirsiniz Devrimci Yol ana davasından yargılanmıştı. Doğrusu esas kadroların çoğu bu davadan yargılanan güzel şahsına münhasır adamlardı. Asık suratlı olsa da iyi kalpli Faruk. Kahramanım Aydın abi ve değerli insan, güzel adam Tahsin. Başkaları da olabilir ama hatırlamıyorum. Bir de politik olmayan insanlar da çalışırdı orada mesela Aziz. Derler ki hayatında bir kitap okumamış ama tüm kitap arka kapaklarını okuyarak hangi kitabın konusu, türü ve rafını bilirmiş. Arkadaş kitabevi o zamanlar Microsoft kitaplarının Türkiye temsilciliğini almış, kalın mı kalın bilgisayar kitapları yayınlıyordu. İşte bu kitapların çevirmenleri de kitapevinin üst katlardaki ofislerde çalışıyordu. İste o çevirmenlerden biri olan aşırı hayalperest sanırım beş altı üniversite okumuş ve yarıda bırakmış Can Ayvaşık ile orada tanıştım. ODTÜ'den bir bölüm bitirdiği söylenir. Daha sonraki yılarda onunla Global Rapor Diplomasi dergisini yaptım.

Az ilerde Otlangaç diye bir lokanta vardı ki belki şehirde midye tava satan tek yerdi. Körfez lokantası daha çok ağır abiler, ablalar ve yazarlar ağırlama yeriydi.

Hayal meyal Bilar diye bir yer hatırlıyorum, eğitim seminerleri veriyordu. Tam hatırlamıyorum.

Fakat asla Özgür Üniversite'yi unutmam, Fikret Başkaya ve Temel Demirer ile ne güzel sohbetlerimiz oldu. Ne çok sordum. Ne çok konuştuk, ne büyük bir şans.

Meraklısına Prof. Dr. Anıl Çeçen'in ofisi hemen yakındaydı, çok uğrardım,

Yekta Güngör Özden'in o zaman başkanı olduğu Türk Hukuk Kurumu aynı sokaktaydı, yine sohbet ederdik. Ankara canlı bir kenttir. Mesela Fehmi Koru haftada bir gelirdi kitabevlerini ziyaret ederdi. Kitap alırdı, havasındaysa sohbet ederdi. Faruk Bildirici ile aynı meyhanede ayak üstü muhabbet edilirdi, Işık Kansu Cumhuriyet gazetesindeydi ve hep yanına gidilirdi. Yeni Şafak Olgunlar sokağındaydı. Ankara temsilcisi Nasuhi Güngör'dü. Sohbeti az ve yüz halinden duyguları okunmaz, donuk bir insandı.

Akay caddesinde büyük binası ile Siyah Beyaz gazetesi vardı. Ulusal bir gazetede çalışmak nasıl bir şey diye merak etmiştim ve orada kısa bir süre çalışmıştım. Kitapçılık ve dergicilik hep daha cazip gelmişti.

İlhan İlhan kitabevi bir mabet gibiydi. Nedense oraya bir saygı ile girilirdi. Muzaffer İlhan Erdost'a selam verilir ve mutlaka en az bir kitap satın alınırdı. Bu mekâna saygı hissiyatını başka arkadaşlarıma anlattığımda onlar da öyle bir hissiyat yaşadıklarını ifade ettiler.

Dost kitabevi bir kitap mabedi gibiydi. Yeni kitap takibi için mutlaka günde en az bir defa uğranılan yerdi. Bir de dergi rafı çok zengindi.

İmge kitabevinde Kürt Ahmet adında Hakkarili biri çalışırdı. Sevilen biriydi. Eğer dediği doğruysa, Ahmet gençken Hakkâri'de bir süreliğine İletişim yayınlarının sosyalizm ansiklopedisinin bir cildini ödünç almış. Ansiklopediyi bu süre zarfında defterlere yazmış ve öyle iade etmiş. Okuma merakı ve kitaba mahrumiyet o denli büyükmüş.

Bilim Sanat Yayınevi ve kitabevinin sahibinin adı Mehmet'ti. Müthiş sözlükler yayınladılar. Psikoloji sözlüğü en iyisiydi.

Engürü kahvesi insan hakları anıtı, basın açıklamaları ve 90'lı yılların sonrasına doğru ölüm orucundaki tutsaklara destek eylemleri... Konur sokak tüm bu hengâmeye şahitti. O dönem tutsak yakınları sanırım TAYAD adlı grup öğlen ve akşam basın açıklaması yapardı.

Mülkiyeliler Birliği lokali benim için hep mesafeliydi. 68 kuşağı liderlerinden Oktay Etiman ile çay içmek için uğradığım bir mekândı. Sonra yine Oktay Etiman hatırına uğramadığım bir yerdi. Meseleyi bilen bilir.

Dönemin gidilen barlarının başında Ekspres gelirdi, sonra Rüya, Net, Adres. Daha gecenin ileri saatlerinde ise Gölge bara gidilirdi. Pilli Bebek müzik grubu burada çalardı. Tabi buralar daha çok öğrenci mekânlarıydı. Biz çalışanlar daha çok lokaller ve meyhanelere giderdik. Elektrik mühendisleri lokali, Ormancılar lokali, tavukçu meyhanesi, tabi Gaziosmanpaşa, Çankaya mekânları ayrı bir yazı konusudur.

Vadi yayınları ve kitabevi vardı ayrıca, Trabzonlu Ercan yönetti orayı. İslamcı entelektüel, hayalperest bir adamdı. AKP iktidar olunca iflas etti. Sonra memur oldu. Severdim onu. Samuel P. Huntington’un Medeniyetler Çatışması makalesinden hareketle derleme çok satan bir kitap yayınladı. Muhabbeti keyifli bir adamdı.

Öteki yayınevi ve kitabevi daha Ankara'daydı. Ötekinin başında Vedat Yeniçeri vardı. Sempatik bir adamdı. Beni Mahmut Memduh Uyan ile tanıştırdı. Mahmut Memduh Uyan Dev Yol hareketinin liderlerindendi. Ben İnsanim kitabının yazarıydı. Bir dönem yakın muhabbetimiz vardı, sonra kendiliğinden bitti, hayal meyal hatırlıyorum şimdi.

İlk çocuk kitabevi olan Leverland ve sakallı vegan sahibi de o dönem Ankara kitap piyasasında olanlardan biriydi. İsmini unuttum. Vegan olduğunu unutmam çünkü hayatımda tanıdığım ilk vegandı.

Ankara'yı güzel kılan şey, dar alanda insanların iletişim halinde olma haliydi, akademisyenler yazarlar, yayıncılar, okurlar hep bir aradaydı.

Birçok dergi hayat buldu o zamanlar. Hala devam eden dergiler de var.

Doğu Batı dergisini Taşkın Takış yayınlıyor. İlginç olan şey bu dergi hakkında daha bir doktora tezi hazırlanmamış ya da bilmiyorum. Gelecekte mutlaka birçok tez yazılacaktır. Derginin dosya sayıları, kapak tasarımları, posterleri, kitap yayıncılığı, Halil İnalcık makaleleri olarak yazılacak çok şey var. Burada vurgu yapacağım şey derginin tutunma döneminde Taşkın'ın emeği üstünde ısrar ve inatla yürütülen yaygın dağıtımdır. Bu bile bir tez konusudur. Ki bu Doğu Batıyı Doğu Batı yapan şeyler arasında mühim bir başlıktır.

Düşünen siyaset dergisi ve Lotus yayınevinin başında Mehmet Ali Erdem vardı. Tanıştığım günden bu yana sevdiğim bir insandır. Bu sebeple hakkında objektif yazamayabilirim. Başka yayınevlerini bünyesinde toplayarak yoluna devam etmektedir.

Doğudan dergisi güzel insanları içinde barındıran bir dergiydi. Türkiye'nin güzel bir dergicilik hikayesiydi.

Praksis dergisi, şehirli mektepli akademisyenlerin çıkardığı dosya bazlı uzun süreli bir yayındı. Dergi bir bağımsız organ iken daha sonraki zamanlarda Dipnot yayınevi bünyesine dahil oldu.

Dipnot iyi bir yayınevidir. Emir Ali eski İletişim yayınlarından gelmiştir. Sektörü bilir, tanır, ayrıca insan haklarına duyarlıdır. Dipnot demek benim için Ümit Özger demektir. Bir güzel adamdır Ümit Özger, bu Ankara şehrinde yaşar.

Atlılar dergisini Hakan Aslanbenzer abc kitabevine bırakırdı. Kitabevinin kafesinde çok muhabbet ettik. Bir de Hayriye Ünal diye biri öykücü vardı hayal meyal hatırlıyorum.

Ulusal dergisi Galiyevci Kemalist bir dergiydi. Sendikacı bir genç çıkarıyordu.

Birçok dergi kısa ve uzun zaman yayınlandı Ankara'da. Hangisinden söz etsem diğeri eksik kalacak. Dergicilik mühim bir iş. Ankara'nın tüm dergilerine selam olsun. Kültürel hayatın inşasına büyük katkılar sundular.

Ankara şehir hayatı ile üniversite hayatının harmanlandığı bir yerdir. Akademi şehir hayatına Kızılay üzerinden katılırdı, katkı sunardı. Bu değerlidir, başka şehirlerde üniversitelerin şehirle bağı eksik ya da yoktur.

Politikacılar, bürokratlar, yazarlar, şairler, okurlar ve mekanlar... Kimler ve neler neler var daha. Ne yazsam eksik kalacak bir yazıdır bu. Bir rüya şehir olan Ankara herkesi bir şekilde etkilemiştir.

Ey 1990'lı yılların Ankara'sı gel GİMA önünde buluşalım…