Bangkok’tan Siem Reap’e uçuş 1 saat sürüyor. Kamboçya girişinde, vize için kişi başı 30 dolar ödeniyor. Havalimanı şehir merkezine gayet yakın, tuktuk ile birkaç dolara ulaşabilirsiniz. Old Bazaar, Pub Street, Night Market vs hep şehrin içinde ve yakınında, bu mekanlar şehrin özellikle gecesine hareket ve dinamizm kazandırıyorlar. Buralara gidip yine birkaç dolara bir şeyler içebilir, üç beş dolara karnınızı gayet iyi doyurabilir, eğlenerek rahatlayabilir ve hoşça vakit geçirebilirsiniz.

Siem Reap aslında yerel dilde “Siyam yenildi” demek. 1549 yılında, Tay Krallığı ile yapılan savaşta Khmer İmparatorluğu tarafından alınan galibiyet anısına, şehre bu isim verilmiş. Şehrin toplam nüfusu 1 milyon. 1993 yılında Angkor Wat bölgesine sadece 7.650 turist gelirken, bu sayı 2004 yılında 561.000 ziyaretçiye yükselir. 2007 yılında 1 milyonu ve 2012 yılında ise 2 milyonu aşar. Ayrıca, 2012 yılında Borobodur ile Angkor Wat kardeş tapınaklar ilan edilir.

Khmerler önceleri zaman zaman birbirlerini fetheden küçük devletçikler şeklinde devam ederken, 45 sene boyunca tahtta kalan 2. Jayavarman 802 yılında kendisini kral ilan ederek büyük Angkor Krallığını kurar ve yerini Phonm Penh merkezli varislerine bırakıncaya kadar 16. yüzyıl sonlarına kadar bu geniş ve bereketli deltada hüküm sürerler. Çinliler ve Hintlilerin ticari ilgisini çektikçe, Hinduizm ve Budizm ile tanışırlar.

Giderek Hint etkisi altında kalırlar ve Güneydoğu Asya’ya önce Hinduizm sonra da Budizm’in yayılmasını kolaylaştırır ve öncülük ederler. Bu arada, esasen kadim Khmer inanış ve adetlerini de tam olarak terk etmezler ve bunları yeni dinlerine adapte ederler. Angkor bölgesindeki çoğu tapınak yapısal olarak Endonezya’nın Yogyakarta kentindeki Prambanan’a ve Borobodur’a benzer. Kullanılan malzeme genelde tuğla, oymacılığa ve şekillendirmeye olanak sağladığı için kumtaşı ve ayrıca ahşaptır.

1992 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine alınan Angkor Wat’a (Wat, “tapınak” demek) birkaç noktadan girebiliyorsunuz, her girişte biletinizi kontrol ediyorlar. Önce Vişnu adına yapılan bir Hindu tapınağıyken, sonraları halkın din tercihinin değişmesiyle bir Budist tapınağına dönüştürülmüş. Angkor Wat Kamboçya’nın en anlamlı simgesidir, Kamboçya bayrağında da 1863’ten bu yana yer alır.

Şimdiye kadar pek çok efsanevi tapınak yapısı gezdim, gördüm, ama şunu söylemeliyim ki, Angkor Wat’taki tapınaklar Khmer İmparatorluğunun gerçekten de en ihtişamlı döneminde, zenginlik, görkem, refah, incelik ve estetik bakımından Roma ile yarıştığını veya en azından aynı kalibrede olduğunu gösteriyor. Zaten inşa emrini veren büyük kralları 2. Suryavarman da bir tür Tanrı-Kral konumuna yükselmeyi tasarlamıştı bu yapıların hatırlattıklarıyla. Aynen bizdeki abidevi camiler veya piramitler ve birtakım saraylar gibi.

19. yüzyılda Angkor Wat’ı kaleme aldığı seyahat yazıları ile Avrupa’da meşhur eden ünlü Fransız naturalisti ve araştırmacısı Henri Mouhot burayı tek kelimeyle “inanılmaz” bulduğunu ifade eder, Süleyman Tapınağı ve Michelangelo’nun en iyi yapıtları ile kıyaslar, Yunan veya Roma’dan kalan hiçbir eserin bu kadar muazzam ve muhteşem olmadığından söz eder.

Siem Reap ve Angkor Wat en iyi bisikletle gezilir. Günlük city bike (şehir bisikleti) 2 dolar, Giant mtb (dağ bisikleti) ise 4 dolar. Hava çok sıcak ve nemli. Angkor Wat’a doğru bisiklet ile yol almaya başlanıldığında, hiç bitmesin istediğiniz yol 7 km kadar sürüyor. Şehirden çıkınca, genelde ağaçlık. Hiç eskimeyen, sürekli yenilenen ve canlılığını koruyan kalabalık yanında, ana tapınak girişindeki göl (Angkor Gölü), görsel zenginliği bir kat daha arttırıyor.

Angkor Wat girişi günlük 20 dolar, 3 günlük 40 dolar. Zaten 1 günde gezip görmek ve bitirmek mümkün değil, çok fazla ve dağınık tapınak yapıları var. Ana tapınakta rehber alırsanız, 1,5 saatine 15 dolar veriyorsunuz. Bisikleti tercih etmezseniz, tapınak komplekslerinin arasını o sıcakta (bazen yarım saati bulan) yürüyüşlerle veya tuktuk bulup çağırmaya çalışarak kat etmek durumunda kalırsınız, bu da ciddi anlamda enerji ve zaman kaybı demektir.

Angkor Wat derken toplamda 400 km2’lik Angkor tapınaklar bölgesinin 1,6 km2’lik bir alanından söz ediyoruz. 12. yüzyılda şimdiki adı Angkor olan Yaśodharapura‘da inşa ediliyor ve Khmer İmparatorluğunun başkenti oluyor burası. Angkor da zaten Khmercede “baş şehir” anlamına geliyor.

Dünya çapında Budistlerin en önemli tapınak, hatta hac alanlarından biri kabul edilen, duvarlarında bilindik Hint destanları betimlenen Angkor Wat’ın restorasyon çalışmalarında Japonya’nın önemli katkıları olmuş. Fransızlar da arkeolojik çalışmalarda bulunmuşlar. Sonrasında sırasıyla École française d'Extrême-Orient, Archaeological Survey of India, World Monuments Fund ve UNESCO planlama ve organizasyon işlerini üzerlerine alırlar.

Burada Bayon (37 kulede 216 devasa yüz), Angkor Thom (Bayon’u da kapsayan 9 km2’lik bölüm), Ta Phrom (adeta ağaçların yuttuğu bir tapınak, buradaki ağaçlar bir incir türü), Ta Keo (merdivenlerinde yorulacaksınız), Baphuoon, Elephant Terrace, Terrace of the Leper King, Phimeanakas, Phnom Bakheng tapınakları olmazsa olmazlardan. Günbatımını için ise sadece 60 metre yüksekliğindeki Bakheng Dağı (veya tepesi) tavsiye ediliyor, fakat inanılmaz kalabalık ve günbatımından birkaç saat öncesinde yerinizi almanız gerekiyor, üstelik öyle enfes bir manzara da göremiyorsunuz, sadece şehrin en yüksek noktası burası diye tercih ediliyor.

Pol Pot rejiminin hüküm sürdüğü iç savaş ve karışıklık yıllarda, Angkor Wat tapınak bölgesi de defalarca muhasara altına alınır. Halen büyük taşlarda ve yerlerde kurşun izlerini görebilirsiniz. Sonrasında, taşları ellerindeki taslaklara göre yeniden yerlerine yerleştirmeye çabalayan çok sayıda Kamboçyalı ve Fransız arkeolog mayınlardan dolayı hayatını yitirmiştir veya sakat kalmıştır. Buradaki mayın temizliği çalışmalarına Lady Diana’nın öncülük ettiği söylenir.



Siem Reap’te Angkor Wat dışında görülmesi gereken bir başka nokta ise Phonm Kulen. Phonm Kulen için mutlaka Siem Reap’ten bilet almak gerekiyor, bu nokta çok önemli, çünkü almadığınız takdirde o kadar yolu geri dönmeniz gerekiyor. Bilet fiyatı kişi başı 20 dolar. Siem Reap – Phonm Kulen arası 70 km ve 2 saat sürüyor.

Alanda 2 şelale bulunuyor, biri 3-4 metre, diğeri ise 10-15 metre. Özellikle büyük olana girilebiliyor ve can yeleği, can simidi, soyunma kabini, eşya koyma dolabı bulunuyor. Dolap ve kabin birer dolar. Bir de aynı alanda büyükçe bir yatan Buddha tapınağı ve heykeli mevcut. Bu kutsal mekana da mutlaka uğranmalı ama Bangkok’taki yatan Buddha’daki ihtişamı beklemeyin.

Vaktiniz varsa, şehirdeki Savaş Müzesi, Ulusal Müze ve ayrıca Siem Reap’in hayli dışında kalan, Güneydoğu Asya’nın en büyük gölü Tonle Sap ve üzerinde kurulan yaşamı gözlemlemeye gidebilirsiniz. Burada aynı zamanda bir kuş cenneti de mevcut.

Kamboçya

Kamboçya yüzölçümü itibariyle Türkiye’nin dörtte biri boyutunda bir ülke. 15 milyon kadar insanın yaşadığı Kamboçya, Tayland, Vietnam ve Laos’un komşusu. Tayland gibi bu ülke de başta bir kralın bulunduğu parlamenter monarşi ile yönetiliyor. %95’i Budist olan ve genel anlamda ciddi oranda fakirlik çeken halkın temel geçim kaynağı tekstil, tarım ve son zamanlarda artan küresel ilgiyle birlikte turizm.

Kamboçya tarihte 90 yıl (1863-1953) 1000 yıllık Khmer İmparatorluğunu dağıtan Fransa’nın ve 2. dünya savaşında 4 yıl (1941-1945) da Japonya’nın işgali altında kalmış. ABD’nin Vietnam savaşı Kamboçya’ya da sıçrar ve 1969-1973 yılları arasında Kamboçya ABD kuvvetlerinin bombalarının hedefi haline gelir.

Sonrasında Pol Pot liderliğindeki Kızıl Kmerlerin öncülük ettiği iç savaş ve kıyım ülkeyi iyice yaşanmaz bir hale getirmiş. Karın tokluğuna pirinç tarlalarında çalışmayı reddeden köylü ve işçiler acımasızca katledildiler. 1975-1979 arasındaki 4 senelik soykırımda 4 milyon insanın bu şekilde öldürüldüğü ve tarlalara gömüldüğü düşünülüyor. Ülkenin özellikle o tarihteki nüfusu göz önüne alındığında, bu çok ciddi bir rakam. Katliamlar Vietnam’ın ülkeyi işgal etmesine kadar sürdü. 1991 yılında yapılan demokratik seçimler yapıldı. 1998’de Pol Pot öldüğünde Kızıl Kmerler tamamen dağıldı. Sosyoekonomik darboğaz ve sıkıntılarını halen bir türlü aşamayan Kamboçya, son dönemde turizm ivmesiyle gelişmeye çalışıyor. Özellikle son on yılda yıllık %6’nın üzerindeki büyümesiyle dikkat çekiyor.

Kamboçya’nın yüz yüze olduğu bir başka sorun da yağmur ormanlarını dünyada en hızlı bir şekilde yitiren ülke olması. Ülkede yağmur ormanlarının kapladığı alan 1969-2007 yılları arasında %70’den %3.1’e inmiş. Bu trajik durum çok ciddi yoksulluk ve yoksunluk çeken halkın odun kesip satarak gelir elde etme çabasının bir sonucu olarak ortaya çıkmış.

Kamboçya’da rahatlıkla dolar kullanabilirsiniz. 4000 riel, 1 dolara eşitlenmiş durumda. Ancak, küsuratlı para üstlerini kendi paralarıyla verebiliyorlar.

Mutfak;

Yemek konusunda pek zorluk çekmedim. Tayland’daki gibi böcek ürünlerini pek tüketmiyorlar. Özellikle de açıkta. Sokakta her türlü hayvanını barbeküsünü bulabilirsiniz. Bizdeki mangal gibi pişiriliyor ve gayet lezzetli. Lok Lak pilav yanında marine kuşbaşı et ve pişmiş soğan ve domatesin getirildiği bir yemek, bizdekilere çok benziyor. Amok ise yine pirinç ile servis edilen bol sebzeli ve et parçalı besleyici bir çorba.

Pilavın her türlüsünü sipariş edebilirsiniz, zira burada da pirinç temel besin maddesi. Sade pilavı da chili sosu gibi katkılarla lezzetli hale getirmeniz mümkün. Kendileri pirinci akşam haşlayıp yiyorlar ve sabah da kalan pilavı kızartıp tüketiyorlar. Dolayısıyla fried rice olarak satılan şeyin aslında akşamdan kalan pilav olduğunu bilmenizde yarar var. Civcivi cenin halindeyken pişirip şişe geçirip yemeleri ve bazı büyük balıkları iç organları ve içinde yumurta kitlesiyle pişirip servis etmeleri iğrendirici gelebilir.