Başlıktaki konuya gelmeden biraz memleket haline içli dışlı provekesiz dolanalım…

“To be or not to be” kıvamında hayata iştirak eden ey sevgili felsefeyi ders olmaktan çıkaran nadide ve kendine cumaya gidenler size söylüyorum, ulusol ve ulusalcılar siz de boş durmayın anlayın haliyle. Zira biliyoruz ki size anlam için bırakılan bir durum elinizde bir yaraya dönüşmektedir.

Gezi parkını kendinin bostanı sanan bir iktidar karşısında bostandan pay almak derdinde olan bağzı çevreler isyana giderken kimlik sormayı ihmal etmiyorlar.

- “Abi isyana geliyorsun ama bi zahmet Kürt kimliğini evde bırak gel” kıvamında ve alt metinde inkar barındıran bu zihniyetten ancak ya ihaleci olur ya da militarist…

Ey fala inanmayıp falsız kalmayanlar ve evini “kentsel dönüşümde“ yenileyenler;

Malumunuz Cemevi-Cami iç içe projesi; aklı vicdanı olan herkese der ki; Bu işin başını çekenler yılardır bu sistemin sırtına binip üç tarafı denizlerle ve nerdeyse diğer tarafı Kürdistan’la çevrili ülkemizde ne rant koşturup ne ezber dağıttılar. İzzettin Doğan efendilerinin yıllardır halkın karşısında neye hizmet ettiği belli iken Cami-Cemevi bir nevi O’nun için diploma töreni olmuştur.

Burdan part-time da olsa duygusala bağlanan ve bu halini kameralar karşısında gözyaşı yardımcılığında sergileyen çok değerli devlet büyüklerime seslenmeyeceğim için yazısını yazıyorum..

Ana dilde eğitim için pasaport kullanımı tavsiye edenlere topla çadırını git demek aynı abese iştirak edeceğinden yavaş yavaş diğer derdimize geçelim..

Asıl konumuz devlet büyüklerimin iki kelime Kürtçe bilmemesine rağmen; Kürtçe içinde terimsel kelimeler araması ben insan evladını yani halkların kardeş değil eşit olduğuna inanan ve bu kardeşlik kavramının halklar arası aşklara engel olduğuna inanan bana, çok hımm nasıl desem ..ne ettiysem mantıkla gelmesine yol bulamadım. Niye bulamadım derseniz bu fikirde olan zatlara soruyorum; özne-nesne-yüklem üçlüsünden oluşan bir cümleyi Kürtçe kur sonra gel sizin eşantiyon diye dağıttığınız unvanlardan istediğini seç. Misal “kürdulog” veya “dilin kralı” gibi hatta başına da Prof. yazdırabiliriz. Nasıl olsa bu ülkede Prof. olmak kartvizit bastırmak gibi kolay bir şey bağzıları için..

Mutluluğu “andımız”da bulan bir çocukluk dönemi geçirmiş ben ve benim gibiler, mutluluğu yıllarca devlet desteği ile dağda taşta okumaya devam etti.. Her seferinde yazı puntosu büyüyen bu mutluluk yazısı her okunduğunda kaç sevap point getiriyor halen bilinmemekte.

Misal ben; ilkokul hayatım boyunca devamsızlık yaptığım günler dışında her sabah yalan söyleyerek güne başlıyordum.. Her günkü, artı olmadı baştan alıyoruz gibi tekrarları da eklersek yalan kotamızı doldurarak bitirdik ilk okulu..

“Varlığım Türk varlığına armağan olsun!!!”

Niye?

Belki tek derdim SSK’lı bir işte çalışmak. Düşünün küçüklükten bir ant içmişsiniz, Büyümüş serpilmiş, hormonları seyrine sokmuş, belki de bir CİO olmuşsunuz ve bir gün kapınız çalışıyor; ”Çocukken ettiğin yeminin tahsilat günü geldi“ diye göreve çağrılıyorsunuz... İşte SKK’nın bittiği andayız.. Bence K. Kılıçdaroğlu ve ekibi için üzerinde çalışabilecekleri bir dosya oluşturduğumu sanıyorum..

Askeri vesayet bitti diye fors atanlara diyorum ki; her sabah eğitime “rahat”, “hazır ol” emri ile başlayan çok nadide milli eğitim sistemine ne diyeceksiniz..

Anadilde eğitime ne diyorsunuz sorusunun, insan- vicdan -akıl üçlemesinde hakaret olarak algılanması gerekirken bizim siyasetçilerin halen “ama”lı cümleleri var… Öğretime karşı değilmiş ama eğitime karşıymış. Niye? Çünkü bölünüyormuşuz.. Biz seninle bir bütün olabildik mi ki şimdi bölünüyoruz?..

Kürt ve Kürtçe üzerinde yaratılan fobinin farkında bile olamayan ve bu meseleyi tartışabilen bir algı sahibi, birçok yerde Kürtçe ıslık çalmanın bile linç sebebi olduğunu bilmeyecek kadar ya kördür ya da ezberciler. (Kimdir bu ezberciler; bunlar sistemin yalanlarından beslenenler diyeyim)

Yukarıdaki bilgilere referans olsun diye bilim insanlarına satırlarımı uzatmak istiyorum ama bilim bu konuyu aşalı çok olmuş. Aşamayanlar için “hızlandırılmış bilim anlama kurs kayıtları” devam etmektedir diye ümit ediyorum. Yaşanan travmaların ne olduğuna dair hiç fikri olmayanları bir günlüğüne Latince konuşmaya, yazmaya ve dinlemeye davet ediyorum. E de haydi!! Tüm bunları; dil dile değmeli eğitim öngörüsüne sahip olanları iştahlarıyla baş başa bırakarak söylüyorum. Öte taraftan halayı günde 3 öğüne çıkaranlar var; onlara da saygı duyuyorum..

***

Suriye’deki insanlık dramını, kendi az gelişmiş emperyal duygularına vicdan görünümü vererek konuşanlar yanı başında klasikleşmiş devlet şiddetini masum göstermek için non-stop basına ültimatom vermeye devam ediyor. Savaşı “counter strike” sanan bu internet cafe özentili abilerin vicdan dersi verirken bir halkın kendi dilinde yaşayamamasına ses etmemeleri ancak ve ancak takiyeye delalet eder…

Zamana yakışan ve sonunda insan olma erdemine nail olan tek şey “herkesin kendini kendince yaşamasıdır”. Anadilde eğitim konusunda yapılması gereken bu hakkın tartışmasız teslimiyetidir. Başlangıç olarak andımız kaldırılabilir; ki SSK işlemeye devam etsin. En azından çocukların varlığa armağan edilme merasimi son bulur. Biliyoruz gerçeği anlamak için daha gidilecek çok yol var. Çözüm sürecinde paketlere dalıp çıktığımız bu nadide günlerde bir soru ile yazıyı bitiriyorum..

The End niyetine okuyoruz;

“Gerçeği” nasıl yaşıyorsunuz?

A) İşime gelmeden yaşıyorum

B) Yüzleşmekten korkuyorum

C) Evin bahçesi

D) Zeus’un msn nicki

E) Hayatın “yalın” ve “anlama” hali…

Cevap:

A işaretleyenler; taklacılar ve çorbacılardır.

B işaretleyenler; güce teslim olanlar.

C işaretleyenler; hayatta karşılığınız yok be gülüm.

D işaretleyenler; kalkın bir çay koyun da işe yardığınızı görelim.

E işaretleyenler; D’ler çay koymuşsa gelin çay içek…

Not: SSK da ayrı dert ya…