Dijital çağın en gözde kavramı ‘paylaşmak’. Bloglarda web sitelerinde, sosyal medyada paylaşıyoruz, anlık mesajlaşma uygulamalarında paylaşıyoruz, arama yaparken, beğen tuşuna basarken, yorum yazarken, eposta gönderirken kısaca interneti kullanırken her hareketimizle kişisel verilerimizi (ilgi alanlarımızı, kızgınlıklarımızı, umutlarımızı, üzüntülerimizi, sevinçlerimizi…) paylaşıyoruz.

Paylaşmak, kendimizi cömert hissetmemizi sağlıyor. Keşfettiğimiz şeylerden başkalarını da haberdar ederek kendimizi daha zeki hissediyoruz. Paylaşarak kızgınlığımızı dışa vuruyoruz, doğru ifade edemediğimiz ya da ifade etmeye çekindiğimiz bazı düşünce ve duygularımızı yansıtıyoruz.  Komik bulduğumuz ya da umut veren şeyleri paylaşarak mutluluğu yaygınlaştırmak istiyoruz. Önemsediğimiz kişileri bazı konularda uyarmak için paylaşıyoruz. Beğendiğimiz kültür ve sanat eserlerini paylaşarak kendimizi sanat yoluyla ifade etmenin bir yolunu buluyoruz. Paylaşarak kendimizi yeniden inşa ediyoruz, kişiliğimizi yansıtıyoruz, sosyal bir kimlik oluşturuyoruz.

Paylaşmak öylesine güçlü bir edim ki, bugün ekonomideki en büyük değişimler onun üzerine kurulu. Bugün dijital ekonominin en önemli itici gücünü paylaşım ekonomisi oluşturuyor. Paylaşım ekonomisi, insanların emeklerini, ihtiyaç fazlası eşyalarını, evlerinin odalarını arabalarını vb. tanımadıkları kişilerle paylaşmaları anlamına geliyor. Kavramın ortaya atıldığı ilk zamanlarda tüketicilerin sahip oldukları varlıkları interneti üzerinden paylaşarak birer ortak mülkiyet hâline getirmeleri çok çekici bir fikirdi. Kâr etme, fayda, rekabet gibi temel ekonomik kavramların yerini güven, yakınlık, paylaşmak gibi sosyal kavramların aldığı düşünülüyordu. Ancak sonraki gelişmeler öyle olmadı. Paylaşım ekonomisi fikri Silikon Vadisi tarafından kısa sürede düşük sermaye yatırımı ile yüksek kâr elde edilebilen bir iş modeline dönüştürüldü. Buna göre ortak kullanıma uygun ürün ve hizmetlerin, kullanılmadığı zamanlarda ya da ortak kullanılabilecek bir zaman aralığında, ihtiyacı olan başka kullanıcılara, uzmanlaşmış bir platform tarafından sunulması ve kullanıcının ödediği kullanım ücretinden platformun pay alması (komisyon) temeline dayanan bir işletme modeli ortaya çıkıyordu. Bu modelde paylaşım ekonomisinin birbirini tanımayan insanlar arasında bir paylaşım olma özelliğine yeni bir şey eklendi. Artık paylaşmak karşılıksız değildi.

Herkes bilir ki aslında paylaşmak maddi bir karşılık beklenmeden yapılan bir edimdir. Sahip olduğumuz şeylerin bir kısmını vererek ya da belirli bir süre kullanımına müsaade ederek paylaşırız. Örneğin yemeğimizi paylaşırız ya da kıyafetlerimizi ödünç vererek paylaşırız. Her iki durumda da ortada bir para alışverişi yoktur. Oysa paylaşım ekonomisinde ihtiyaç fazlası yiyeceğimiz karşılığında bir para alıyoruz. Bu satıştır. Belirli bir para karşılığında kıyafetimizin kullanım hakkını belirli bir süre devrediyoruz. Bu da kiralamadır.

Bir araç paylaşım girişimi olan UBER ile bir oda paylaşım girişimi olan AirBnb’nin finansal başarısı paylaşım ekonomisi modelini kelimenin tam anlamıyla patlattı. Bugün Silikon Vadisi’nin en gözde iş modeli olmasının yanı sıra Dünya’nın birçok ülkesinde paylaşım ekonomisine dayanan sayısız yeni girişimler (startuplar) hizmet sektöründen perakendeye birçok sektörde uygulama alanı buldu. Bu süreçte ‘paylaşım’ kullanıcıların bir gelir elde edebildiği, platformların aldıkları komisyonlar üzerinden büyüyerek milyar dolarlık şirketlere dönüştüren kavramsal bir güce dönüştü.

Ancak bu yeni ekonominin parlak boyasını biraz kazıdığınızda altından ‘paylaşım’ kavramıyla pek örtüşmeyen başka bir gerçeklik çıkıyor. Bu gerçeklikte insanlar web tabanlı uygulamalarda ürün ve hizmetlerini paylaşırken aslında gerçek kazananlar yapılan her işlemden komisyon kazanan platform sahipleri oluyor. Paylaşım ekonomisi girişimleri sahiplerine milyonlarca dolar kazandırıyor ancak kullanıcıların, ürün ve hizmet sağlayıcıların gelirlerinde herhangi bir artış olmuyor. Tam aksine paylaşım ekonomisi bir taraftan tekelleşmeyi güçlendirirken öte yandan çalışanları esnek çalışmaya zorluyor. Yüceltilen bu esnek (serbest) çalışma ile birlikte dünya genelinde çalışanlar iş garantisi, tazminat, sigorta vb. özlük haklarını kaybediyorlar ve gelirlerinde de gözle görülür bir düşüş yaşanıyor. Görünen o ki paylaşım ekonomisinde paylaşılmayan tek şey kazanç.

Norveç’te büyük bir perakende kooperatifi olan COOP Norway, işte bu gerçeğin altını çizmek için üç videodan oluşan mini bir seri hazırlamış. Videolarda, Silikon Vadisi’nde paylaşım ekonomisi ile örtüşen müthiş bir fikir bulan genç girişimcilerin maceraları anlatılıyor. İlk videoda yatırımcının baskısıyla hızlı bir şekilde fikir üretmeye çalışan girişimciler, perakende sektörüne yönelik bir proje geliştiriyorlar.

İkinci videoda geliştirdikleri paylaşım ekonomisi girişiminin Silikon Vadisi milyarderleri tarafından pek de iyi anlaşılmadığının farkına varıyorlar.

Son videoda ise genç girişimleri Silikon Vadisi’nden ümidi keserek girişimlerini fonlamak için dünyanın en zengin ülkesine gitmeye karar veriyorlar.

Videoları hazırlayan Coop Norway’in başkanı Geir Inge Stokke: “Aynı zamanda ortaklarımız olan çalışanlarımız ve müşterilerimiz birlikte daha iyi bir alışveriş deneyimine sahip olmak için işbirliği yapıyorlar. Rekor düzeyde bir müşteri memnuniyetine sahibiz. Hiçbir şey bize en sevilen işletmeler listesinin zirvesinde yer almak kadar motive etmiyor. Bu videoları ortaklarımızı eğlendirmek için hazırladık.” diyor.

Bununla birlikte videolar paylaşım ekonomisi ile ilgili herkesin sorması gereken sorunun altını çiziyor: Eğer paylaşım ekonomisi ile milyarderler servetlerini arttırırken, çalışan çoğunluğun gelirlerinde bir artış olmayacaksa paylaşılan ne? Ya da kazancın (kârın) paylaşılmadığı paylaşım ekonomisinden çoğunluk ne kazanacak?