Bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal ilişkilerdeki ve kurumlardaki dönüştürücü etkisi yadsınamaz. Ancak bu dönüşümün refahı ve katılımı arttıran, verimli, sürdürülebilir, adaletli ve eşitlikçi olduğunu söylemek de zor. Bununla birlikte dijital iletişim teknolojilerinin, toplumu yozlaştırdığı; mesafeli, kontrol edilebilir, baskıcı ve eşitliksiz kıldığı yönündeki kötümser düşüncelerle de bir yere varamayız. Çünkü tarihten öğrendiğimiz kadarıyla teknolojik gelişme geri çevrilemiyor. İyisiyle kötüsüyle bu dijital dönüşümü yaşıyoruz ve yaşayacağız Bu çağın yeni kurumlarını oluşturacağız ve her yeni nesil bu teknolojilere daha fazla ayak uydurarak, teknolojiyi (ve umarım toplumu) daha ileri taşıyacak.

İnternetin giderek hızlanması ve daha fazla insanı kapsaması, örgütlenmede köklü değişimlere sebep oluyor. Endüstri Devrimi ile birlikte giderek karmaşıklaşan işleri idare edebilmek için örgüt yapılarının geliştirilmesi ve iş süreçlerinde yapının rolünün arttırılması (kurumsallaşma dediğimiz) tercih edildi. Yaklaşık 100 yıl boyunca örgütlerde rollerin belirlenmesi - daha fazla işbölümü ve profesyonelleşme ile yetki ve sorumluluk çizgilerinin netleştirilmesi ve kontrol mekanizmalarının geliştirilmesi giderek bir işletme rasyonalizmi hâlini aldı.

Bu işletme rasyonalizmi, giderek karmaşıklaşan, hiyerarşiyi güçlendiren, yönetim kademesiyle alanda çalışanlar arasındaki bağları zayıflatan, karar alma süreçlerinde katılımı azaltan, şeffaflığın ve denetimin zorlaştığı, geleneksel olarak adlandırdığım bir organizasyon modeli ortaya çıkardı. Kısaca ağaç modeli olarak bilinen bu organizasyon modeli (ya da yönetme biçimi), bugün kamu, özel sektör, siyaset ve sivil toplum alanında kabul gören, nadir olarak sorgulanan bir gerçekliktir. Ancak bu organizasyon modeli endüstri çağına aittir ve o çağın ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Geleneksel organizasyon modeli, giderek karmaşıklaşan, çalışanların bütünü göremez olduğu, sadece kendi sorumlu oldukları göreve odaklandığı, iş yapış süreçlerinin teknik bir işe dönüştüğü, en üsttekilerle en alttakiler arasındaki mesafenin arttığı bir bürokrasiye dönüştü. Bugün başka bir şeye ihtiyacımız var.

Ağ tabanlı örgütlenme olarak adlandırabileceğim (networked organization) yenilikçi bir model, dijital çağda (ya da bilgi çağı) geleneksel organizasyon modeline bir alternatif oluşturuyor. Ağ tabanlı organizasyonlar geleneksel olanların aksine büyümeye (organizasyon yapısının genişlemesi) değil görevlerine odaklanıyorlar. Dijital iletişim ve yönetişim araçlarını etkin olarak kullanarak kendilerini bir sosyal ağ içinde konumlandırıyorlar. İşin yaptıkları en iyi bölümüne odaklanıp, geri kalanı ağa devrediyorlar. Bunu yaparken de işi mümkün olan en basit hâline indirgemeye çalışıyorlar.

İşi ağa devretmek; işteki rolleri belirlemek, bu rollere uyan kişi ve kurumları bularak koordine etmek, ağdaki diğer kişi ve kurumlara işin diğer parçaları hakkında bilgi vermek, fikirleri ve kaynakları paylaşmaktır. Bu açıkça işbirliğini temel alan bir organizasyon yaratmaktır. Kâr amacı güden işletmelerde bu süreç, her şeyi kendi kaynakları ile çözmeye çalışan bir firma yerine, iyi olduğu konuya odaklanarak diğer işleri uygun maliyetle dış kaynaklara yönelerek çözmek şeklinde ilerler. Örneğin tişört üreten bir firma; eğer baskı ve tasarım alanında iyiyse; tişörtü üretmek, pazarlamasını yapmak ve satmak ile uğraşmaz. Sadece tasarıma odaklanır ve diğer işleri kurduğu ağ içinde çözmeye odaklanır. Bu tarz işletmeler işin üretim, tasarım, satış, pazarlama, markalaşma vb. aşamalarından sadece birinde ya da ikisinde uzmanlaşarak, geleneksel organizasyon modelinin verimsiz bürokrasisine takımadan çevik işletmeler şeklinde çalışabilirler. Üstelik sadece kendilerini değil, dâhil oldukları ağı da büyüterek.

Ağlar, kendini örgütleyen, dolayısıyla otonom ve özyönetime sahip, kendi politikalarını ve çevre ilişkilerini kendileri oluşturma eğiliminde olan, işletmeler, kamu kurumları, örgütler ve yurttaşlar arasındaki karşılıklı bağımlılık/fayda ilişkisiyle karakterize edilen yapılanmalardır.

Bu çerçevede ağ tabanlı organizasyonlar, kâr amacı gütmeyen, sivil toplum örgütleri, kooperatifler ve sosyal girişimler için ise çok daha verimli bir model olabilir. Çünkü bu organizasyonlar, katılımı teşvik etmek, şeffaflık, cevap verilebilirlik gibi niteliklere var oluşları gereği sahip olmalılar. Bir kişinin ya da kurumun malı değil, kamunun sahip olduğu örgütler oldukları için (müşterekler de diyebiliriz), sosyal ağları ile katılım ve şeffaflık hedefli bir ilişki olmak durumundalar. Katılım, sadece örgüt üyelerinin değil, örgüt dışındaki paydaşların da karar süreçlerindeki rolü ve etkisidir. Bir örgüt karar ve iş süreçlerine ne kadar çok ve çeşitli paydaşını dâhil edebiliyorsa o ölçüde katılımcı ve şeffaftır.

Ağ tabanlı bir örgütün yönetim süreçlerini geleneksel yönetim biçimleriyle sürdürmek olanaklı değil. Bu tarz bir örgütlenme modelinin kendine has ağ yönetişimi ya da dijital yönetişim olarak adlandırılabilecek bir yönetim modeli olmalıdır. Merkezine dijital iletişim ve yönetişim araçlarının etkin kullanımını alan bu tarz bir yönetişim, her şeyden önce bilginin dijital ortama aktarılması ve herkesin erişimine açılmasını öngörür. Bu şekilde demokratik özgürlüklerin önünü açılır, insanlar karar verme sürecine daha kolay dahil olurlar.. Kullanılan bilgi ve iletişim teknolojileri yardımıyla hizmetlerde etkinlik sağlanır, belgelendirme kolaylaşır, kaynak ve hesapların daha iyi yönetimi, en basit haliyle bilginin daha iyi yönetimi sağlanır.

Ağ yönetişimi, özü gereği, gayri-merkezi, yatay koordinasyona dayalı, esnek ve katılımcı bir yönetsel modeldir. Bu ağın ancak onu oluşturan kişi ve kurumlar arasında karşılıklı ilişki ve etkileşim imkanı sayesinde mümkün olabilmesi gibi, ağ yönetişimi de ancak onu oluşturan paydaşlara sunduğu demokratik katılım ve işbirliği imkanları ölçüsünde hayat bulabilir. Ağ yönetişimi modelinde, ağdaki kişi ve kurumlar, iletişim yoluyla ulaşılan bir uzlaşı temelinde, gayri-merkezi ve yatay koordinasyon mekanizmalarıyla işleyen bir etkileşim modelini ortaya koyabilirler. Paydaşlar, yönetişime konu olan, ağ yapılanmasına göre, (kentler, bölgeler, sektörler, karar verme mekanizmaları, politika üretim ağları, kanun yapma süreçleri vb.) farklılık gösterebilir. (sendikalar, sektörel ya da ticari birlikler, işletmeler, çeşitli düzeyde sivil toplum kuruluşları, yerel otorite temsilcileri, sosyal girişimler, sosyal topluluk oluşumları, sivil inisiyatif platformları vb.)

Sivil toplum, siyasi parti ve sivil inisiyatif platformlarının ağ tabanlı bir örgütlenme modeli ya da ağ yönetişimi modelleri üzerinden örgütlenmesi, yurttaşların siyasi ve sosyal karar alma süreçlerine daha etkin bir şekilde katılımını amaçlayan bir müdahaledir. Böylece yönetişim, yenilikçi bir katılım modeli olarak gündeme gelmektedir. Bu endüstri çağının örgütlenme biçimleri, sosyal ve siyasi stratejileri üzerine temellenen mevcut katılım, politika geliştirme ve savunuculuk modellerinin hayatın her alanına yayılan bilgi akışı, etkileşim ve yeni iletişim kanalları vasıtasıyla aşılmasıdır.

Böylece demokrasi araçsallaştırmadan, bir amaç olarak kavramsallaştırılabilir. Bilgi ve iletişim teknolojileri, toplumdaki demokrasi ve refah seviyesinin arttırılması için ancak yeni toplumsal ağ yapılanmalarına uygun katılım platformları ve örgütsel yapılar oluşturarak kullanılabilir. Kendisi yapmaktan çok toplumdaki aktörleri yapabilir kılan modeller geliştiremediğimiz sürece demokrasiye ve kalkınmaya bugün olduğu gibi uzaktan bakmaya devam edeceğiz.