Bugün, 7. Hamburg Kürt Festivali'nin davetlisi olarak geldiğim Hamburg  sokaklarında hunharca ve amaçsızca dolaşırken milli menfaatlerimizi ve ulusal çıkarlarımızı düşünerek kendime bir amaç edindim. Hem Alman halkını daha yakından tanıyıp doğru bir iletişim kurmak hem de biraz dertlerine ortak olmak amacıyla bir genci durdurdum. "Olum hayatınız çok zor len" dedim gülümseyerek. Hiçbir şey anlamamış gibi anlamsızca bakıp gitti.

Bir sonra durduğum kişi yaşlı bir adamdı. Bu kez daha açık olmaya karar verdim. "Biliyorum barajlarınız yok doğru dürüst; olan da zaten bizimkiler gibi değil. Ama lütfen kendinizi eksik ve ezik hissetmeyin" dedim. Elimden geldiğince empati kurmak onları amladığımı ve yanında olduğumu bilmelerini istemiştim. Bu kez adam gülümsedi bana. Bisikletin zilini deli gibi çalıp bastı gitti.

Sonra genç bir kadın gördüm; gözlerinden hüzün akıyordu. İçimden "kesin şehrin metroları yeterince iyi olmadığı için bu kadar üzgün" dedim. Yanına oturup elimi omzuna koydum. Birlikte uzaklara daldık. Konuşmuyorduk ama birbirimizi anlamış, hissetmiştik. Metrolarımızın bana verdiği güç, kararlılık ve özgüvenle kadını teselli etmeye çalıştım. Bendeki oturuş ne kadar mağrur ve kudretliydi görmeliydiniz. Kadın elimi onzuna koymamı yanlış anlamış olacak ki "Polizeiiiii" diye bağırınca ordan hemen ayrıldım.

Kadının bu hareketine hem üzülmüş hem de sinirlenmiştim. Hıncımı hipster görünümlü bir gençten çıkarmak istedim. Bir anda sakalından kavrayıp "Olum utanmıyor musunuz bizi; metrolarımızı, barajlarımızı, duble yollarımızı kıskanmaya! Ne yani sizde yoksa yok; dünyanın sonu değil ya!" dedim hışımla.

Sakallarını ellerimden kurtarıp bir anda kaçtı elimden. Ne yapsam olmuyordu. Alman halkının ezikliği belli ki onları hem hüzünlü hem de agresif yapmıştı. Bu kez bir metro istasyonuna gittim. Telefonumdan Google'a girip yollarımızın, barajlarımızın, metrolarımızın fotoğraflarını açıp havaya kaldırdım herkesin görebileceği bir şekilde. "Yes you can my friends! If you want those, you have to resist! / Evet yapabilirsiniz arkadaşlar! Bunları istiyorsanız, direnmelisiniz!" diye bağırarak Alman halkını daha iyi bir hayat ve yaşanılabilir bir Hamburg için direnişin yanında saf tutmaya çağırdım.

İnsanların umarsızca hayatlarına devam ettiğini görünce gözlerime inanamıştım. Ardından çıldırmışcasına her bir kişiyi onuzlarından tutup sarsmaya başladım. Birini bırakıp ötekini saesıyordum. Onu atıp kenara bir başkasını... Gözlerinin içine bakıp metrolarımız, yollarımız ve barajlarımızın bana verdiği özgüveni onalra da aşılamak istedim ama olmuyor olmuyor olmuyordu! Kimse beni dinlemiyordu!! Oysa onlar da yapabilirdi, yapmalıydı. Onlar da sahip olmalı onlat da kazanmalıydı. Çünkü lanet olsun ki Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayılıyorduk. ;/

Tanrım dedim; bu Almanlar çıldırmış olmalı. Her ne kadar içimden gelmese de onları kıskançlıkları, kayıtsızlık, bezmişlik ve çaresizlikleriyle baş başa bırakıp kendime bir kahve söyledim...

Güzel ülkemi, sahip olduklarımızı ve bize bu günleri yaşatan ustaların ustası Recep Tayyip Erdoğan'ı düşünüp keyifle kahvemi içtim...