Camilerde Alevilere yönelik kullanılan sorunlu dili düzelttiklerini iddia eden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, “Geçmişte kendi düşüncelerimizi içimize saklayarak birbirimize karşı ikiyüzlü davranıyorduk” diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, hükümetin Alevilerle ilgili yaptığı çalışmalara atıfta bulunarak, “Artık somut adım atılması dönemi” dedi.

Milliyet’ten Önder Yılmaz’ın sorularını yanıtlayan Görmez’in açıklamalarının bir bölümü özetle şöyle:

Alevilikle ilgili 1000 yılda konuştuğumuzdan daha fazla son 10 yılda konuştuk. Olumlu neticeler aldık. Aleviliğin bütün bu topraklarda toplumsal sorun olmadığı sonucu çıktı. Talepler Aleviler ile Sünniler arasında bir kavga konusu değildir. Bir ötekileştirme, öfke, kin, nefret konusu asla değildir. Konuşmalarımızda Alevi vatandaşlarımızın kendi inanç dünyalarıyla ilgili meşru, haklı talepleri olduğu anlaşılmış oldu.

Sünni ve Aleviler arasında sorun olmamakla birlikte içeriden ve dışarıdan bir soruna dönüştürme teşebbüslerini de farkına varmış olduk. Buna bizim yakın tarihimize baktığımızda Çorum, Maraş, Sivas, Madımak hatta Gazi olayları hatta son Gezi, Reyhanlı hadiselerine bakılırsa, bir damar bularak, içeriden ve dışarıdan toplumsal olmayan bu sorunu toplumsallaştırmak, farklı kesimleri karşı karşıya getirme niyeti net görülür.

10 yılda tartışarak ortak dil yakaladık. Biz bunu 20 - 30 sene önce başaramazdık, konuşamazdık. Hep birimiz kendi düşüncelerimizi içimize saklayarak birbirimize karşı iki yüzlü davranıyorduk. Bu tartışmalardan sonra biz bilakis içimizi birbirimize iyi döktük. Birlikte ortak dil yakaladık. Bunda Diyanet’in önemli katkıları vardır.

Bu konu hep Diyanet üzerinden tartışılırdı. Ortak dili yakalamak için cami içinde kullandığımız dili gözden geçirdik. Geçmişte cami içinde kendi Alevi vatandaşlarımızla ilgili yargı içeren dilimiz doğru değildi, sorunluydu. Şimdi ortak dil bulundu. Alevi vatandaşlarımızın yoğunlukla yaşadığı bölgelerdeki din görevlileri hizmet içini eğitimden geçtiler. Alevi ve Bektaşiliğin temel referans kaynaklarını yayınlayarak ortak dilin inşasına katkıda bulunduk. Özeleştiri yaparak işe başladık.

Konu bir tanımlama meselesinde tıkanıyor. Bu rahatlıkla aşılabilir. Devlet tanımlama yapmaz, tanır. Hiç kimse Diyanet de olsa devlet de olsa bir tanımlama yoluna gitmez, bu yolun sahipleri kendilerini tanımlarlar. Ancak bu tanımlamayı yaparken de Alevi vatandaşlarımıza düşen görev; Aleviliğin yazılı sözlü kültür ve kaynaklarını, ezgilerini, nefeslerini yok saymamaları. 1000 yıllık tarihi yok sayarak bir tanımlamaya gidildiğinde süreç tıkanmış oluyor.

Mesafe alınacaksa, teolojik bir tartışmaya girmemek gerekiyor. Bu konu insan hakları çerçevesinde bir hukuk ve siyaset çerçevesinden meseleye bakılarak çözüme kavuşturulabilir. Teolojik bir statü arayışına girildiği zaman çıkmazlara girilir, tıkanır.

Talepler Aleviliğin ötesine taşınarak “Diyanet’i kaldıralım” talebi geliyor. Bu talep doğru değil, ortak çözüme götürmez, çözümsüzlük olur. Çünkü Diyanet zaman ilerledikçe bu millete lazım. Hem Alevisini hem Sünnisine lazım. Sadece Sünni’sine değil, inanana da inanmayana da herkese lazım.

“Din kültürü ve ahlak kültürü dersi kaldırılsın yahut nüfus cüzdanındaki din hanesini kaldıralım” talepleri oluyor. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi’nde Alevilikle ilgili yanlış bilgi varsa düzeltiler, daha fazla öğretilsin deniyorsa eksik varsa, tamam o da düzeltiler. Tamamen kaldırılsın denilince farklı niyetler ortaya çıkıyor.

Devletin düzenlemeleri yaparken, ‘acaba kendi ellerimizde aynı inancı mensuplarını farklı iki dinmiş gibi karşı karşıya getirir miyiz?’ gibi bir endişesi hep oldu. Bu doğru ve haklı bir endişedir. Bunu yabana atmak doğru değil. Ama şimdilerde bu endişeleri de geriye bırakma noktasındayız.

Başbakanımız, Diyanet’i ziyaretinde bu konuyu bir takım süreçlere bağlayarak uzatmak yerine doğrudan somut adımlar atmak gerektiğini söyledi. Onun için ilk ziyaretini Hacı Bektaş’a yaptı.

İçinde kendi erkanının tatbik edildiği, inanç değerlerinin yaşatıldığı cemevleriyle ilgili her türlü engel ve olumsuzluklar ortadan kaldırılmalı. Teolojik tartışmaya girilmeden, arazi verilecekse tahsis edilmeli, elektiriği, suyu verilecekse verilmeli. Bu erkanları yerine getirilmek üzere görevlendirilecek olan dedelerle ilgili eğitimleri ve içeriğini yine bu yolun sahipleri belirlemeli.