Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı Bölüm Başkanı'yken Barış Bildirisi'ne imza attığı gerekçesiyle hakkında dava açılan, Mart 2016'da üniversite ile ilişiği kesilen, Şubat 2017'de KHK ile ihraç edilen Hülya Doğan bianet.org’ta yayınlanan yazısında “Aleviler ve Kürtler” ilişkisini ele aldı.

Hülya Doğan’ın yazısı şöyle:

Kürtler ve Aleviler, Cumhuriyet tarihinden beri eşit yurttaşlık hakları için mücadele eden ve kesişim kümeleri de bulunan iki büyük etnik grubu oluşturuyor. Ancak tarihsel süreç içinde gerek egemen devlet söyleminin etkisi gerek küresel güçlerin yarattığı çatışma ortamı, gerekse bu grupların tarihsel kültürel belleklerine yerleşen kodlar bu iki halk arasında süregelen bir gerilim hattını canlı tutuyor. Oysa Türkiye’de gerçek bir demokrasi kültürünün olanağını, bir rejimin iki “öteki”si olan bu halkların eşitlikçi bir diyalog denemesiyle yoklamak mümkün. Elbette ötekilik deneyimini paylaşmaya gerek kalmadan farklı pek çok kimlik için gerçekleşmesi gereken bir denemedir bu.  

Alevilerin bugün Kürt meselesine bakışını şekillendiren temel bazı dinamikleri ortaya koyma ve eşitlikçi bir diyalog kurmanın imkanlarını arama çabasıyla yazılan bu yazı; Ankara, Yozgat, Çankırı, Çorum, Aksaray gibi illeri memleket olarak adlandıran ve Ankara’da yaşayan Alevi Türklerle, 2020 yılından bu yana devam etmekte olan bir alan araştırmasının[i] verilerinden hareketle hazırlandı. Temel problemi ise bu Alevilerin “milliyetçilik”le olan ilişkisini sorgulamak.

Çünkü kendileri de milliyetçi-ülkücü grupların dönem dönem hedefi olduğu halde Aleviler, söz konusu Kürtler olduğunda kolaylıkla milliyetçi bir eğilimle değerlendirmeler yapabiliyor.

Kürt hareketinin siyasal alanda temsilcisi olan partiler bulunmaktayken, Türkiye’de Alevileri, özellikle Alevilerin çoğunluğunu oluşturan İç Anadolu Alevilerini temsil eden bir kurum bulunmuyor.

Sözü edilen Alevilerin çoğunun, temsiliyet iddiasındaki çeşitli dernek ve vakıflara sempatisi olmakla birlikte doğrudan bir bağı yok. Alevi hareketinin siyasallaşması konusunda yapılmış en iyi çalışmalardan biri olan Massicard’ın[ii] Türkiye’deki Alevi anlatımı, tamamen bu derneklerin çeşitliliği ve çatışmaları etrafında şekillenirken Ankara’da yapılan görüşmelerden çıkan sonuç ise Alevilerin doğrudan bağları olmayan bu dernek ve vakıfların kazanımlarına hem saygı duydukları hem de bir araya gelip tek bir kurum oluşturmadıkları için eleştirdikleri.

Öte yandan böyle bir birliğin kendilerini gerçekten temsil edebileceğine de şüpheyle yaklaşılıyor. Alevi derneği ya da partisinden çok, demokratik haklar temelinde kendilerini huzurlu hissettirecek bir siyasi partinin iktidarından beklentileri bulunan bu insanların oy verdiği parti ise hala çoğunlukla CHP.

Aleviliğin geleneksel felsefe ve pratiklerini kent ortamında yaşama ve uygulama imkânı olmayan -ve bunun eksikliğini, Aleviliği ‘mazlumun yanında olma’, ‘dürüstlük’, ‘özgürlük”, ‘vicdan hürriyeti’, ‘eline beline diline hâkim olma’ gibi birkaç ilkeyle tanımlayarak yaşadığını belirten- bu Alevilerin bir araya geldikleri neredeyse tek sosyalleşme mekânlarını köy dernekleri oluşturuyor.

Bu durum, cenaze-düğün gibi önemli olaylarda bir araya gelme, adetlerini yaşatma açısından kendilerini var etme imkânı tanısa da daha geniş katılımlı -örneğin Kürt Alevilerin de dahil olduğu- derneklerdeki diyalog ve çatışma ortamından izole olmalarına neden oluyor.

Bugün hala Alevilerin Kürtler hakkındaki kanaatlerini, Osmanlı İmparatorluğu’nda görev yapmış Kürt bir şeyhülislamın Alevi karşıtı fetvaları ya da rejimin kurucu söyleminde kalmış varsayımlar (cehalet, şeyhlerin şekillendirdiği düşünce dünyası) ya da ‘dış güçler’, ‘bölücü niyetler’ gibi egemen söylemin dili şekillendirebiliyor.

Elbette Kürt muhalefetine sempatiyle yaklaşan Aleviler de var, özellikle gençler arasında. Ancak bu genel izlenimin oluşmasının; Alevilerin kendi kültürel eğilimlerinin yanı sıra, tarihsel olarak sahneye koyulan pek çok girişim ve anlam dünyasına sokulan belirleyenlerle de ilişkisi var elbette.

Etno-dinsel bir kategori olarak Alevilik

Arapça’da ‘Ali’nin tarafında olan’ anlamına gelse de Alevi kelimesi tarihsel ve coğrafi olarak farklı anlamlar kazanır. Anadolu’da ise ‘Kızılbaş’ olarak isimlendirilen Alevilerin 15. ve 16. yüzyıllarda Safevi taraftarları olan Türkmen boylarına mensup oldukları, yüzyıllar içinde Celali İsyanları gibi dini-sosyal başkaldırı hareketleri nedeniyle kavrama ‘dinsiz-asi’ anlamları yüklendiği, 19. yüzyıldan itibaren ise heterodoks bir İslam mezhebini adlandırmak üzere Alevilik kavramının kullanılmaya başlandığı belirtilir.[iii] Sünni İslam’ın pratiklerinden farklı ibadet pratikleri olan (cem, semah gibi) Alevilerin kendi içlerinde de dil, yaşam-geçim biçimleri gibi farklılar göze çarpar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş döneminde olmasa da birkaç yüzyıl içinde devletin Sünnileşmesiyle birlikte Aleviler marjinalleştirilmiş; İslam anlayışları, yaşam biçimleri ve Safevilerle olan bağlantıları nedeniyle sistemli olarak kıyımlara maruz kalmışlardır.

Bu nedenle imparatorluğun yıkılmasından sonra laiklik temelinde şekillenen cumhuriyet rejimine daha kolay adapte olan Aleviler, varlıklarının garantisi olarak gördükleri cumhuriyetin en sadık topluluklarından birini oluşturuyor. Bu yeni rejimin dayandığı köken paradigması, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan bir Türklüğü kurgularken, Alevileri de bu serüvenin manevi/mistik/dini harmanı olarak yeniden tarif eder. Anadolu’ya Türklüğü getiren ve Şamanistik inançlarla İslam’ı harmanlayan bir mezhep olarak Alevilik, yakın zamana kadar Alevilik çalışmalarında da hâkim anlayış olarak görülür.

Alevilerin milliyetçilikle temasları

“Türk milliyetçiliği” ile kurgulanan yeni rejimin köken paradigması Alevilere göz kırparken, Alevilerin de hem kendilerine hem de rejimin yeni ötekilerine bakışını belirleyen ilk kaynağı oluşturur.

Ortak dil ve kültür esasında kurgulanan ulus devlet ideolojisinin bu yeni ötekileri; “gerici” olarak nitelendirilen İslamcı hareketlerle birlikte Kürtler ve diğer azınlıklardır. Özellikle eğitim dolayımıyla empoze edilen bu anlayış, eğitime çok önem veren Alevi kesimlerince hala yoğun şekilde içselleştirilmiştir.

Yapılan yeni bilimsel çalışmalarla[iv] anlaşıldığı üzere kaynağını Irak ve çevresinde yükselen Sufizm’den alan ve zamanla Alevi ocaklarına evrilen muhalif ve mistik bir hareket ya da etno-dinsel kategori olarak Aleviliğin Türklüğü yayma gibi bir misyonu hiç olmamıştır. Türk milliyetçiliğini besleyecek ideolojik unsurlarsa “yetmiş iki milleti bir gören” ve “Hak-Kul” ikiliği dahil tüm ayrımları reddeden Aleviliğin felsefesine terstir.  

Ancak Alevilerin bu sorgulamaları yapması ve sağlıklı bir kimlik tartışmasına ikna olmaları kendilerini “özgür” hissedecekleri laik bir atmosfer sağlanmadan mümkün görünmüyor.

Kıyımlarla şekillenmiş kolektif bellekleri Cumhuriyet tarihinde dahi (1978 Maraş, 1980 Çorum, 1993 Sivas, 1995 İstanbul-Gazi) yaşanan katliamlarla pekiştirilen Aleviler, bugün hala kapılarının işaretlendiği güvensizlik ortamında, varlıklarının garantisi olarak Atatürk’e ve onunla özdeşleştirdikleri laik cumhuriyete daha çok sarılıyorlar.  

Sivas Katliamı davasının zaman aşımına uğramasını tebrik edecek kadar ileri giden bir kişinin ülke yönetiminde tek başına söz sahibi olduğu, Aleviliği de istediği sınırlarda belirlemeye çalıştığı (Ali’yi sevmek gibi) ve İslamcı referansların yoğunlaştığı bir ortam, farklı sorgulamalar yapmayı zorlaştırıyor. 

AKP Antipatisine sıkış(tırıl)an Alevilerin Kürt Sorununa yaklaşımı

Aleviler, “gerici” olarak gördükleri tüm İslamcı yaklaşımlar gibi, iktidarının ilk gününden beri AKP’ye güvenmeyen belki de tek etnik-dini kategoriyi oluşturuyor. Yirmi yıllık AKP iktidarı süresince de Aleviler için “AKP antipatisi” politik kanaatlerini şekillendiren en önemli belirleyen haline gelmiştir.

Kendilerine yönelik ayrımcılığın gündelik hayat, sosyal yardımlar, iş hayatına katılım gibi konularda son derece arttığını belirten Aleviler, AKP’yi hala “ölseler de oy vermeyecekleri” bir parti olarak görüyorlar.[v]

AKP’ye olan bu güvensizlik Alevilerin milliyetçi eğilimini besleyen bir unsura dönüşmüştür. AKP iktidarının milliyetçilikle mücadele ettiğini söylediği ilk dönemlerinde; bakanlıklardan TC ifadesini ve okullarda “andımız”ın okunması uygulamasını kaldırması; darbe girişiminden sonra paraların üzerinde Atatürk yerine 15 Temmuz simgelerini kullanma girişimleri temelde laik Atatürk Cumhuriyeti’ne saldırı olarak algılayan Alevileri de dönem dönem milliyetçi tepkiler gösteren bir muhalefetin içine sıkıştırmıştır.

Öte yandan AKP antipatisinin sonuçlarından biri, AKP rejiminin birlikte çalıştığı kurum ve kişilere olan güvensizliklerinin de pekişmesidir. AKP’nin Kürtlerle yürüttüğü çözüm sürecine Alevilerin yaklaşımı da yine sözü edilen AKP antipatisinden etkilenmiştir. “Çözüm süreci”nin AKP ile ve şeffaf olmayan bir şekilde gerçekleştiriliyor oluşu, Kürt muhalefetine yönelik olarak güvensizlik duygusunu beslemiştir.  

Bir yandan -tarihsel olarak olmasa da bugün- şiddete karşı duran bir anlayış benimseyen ve yoğun devlet propagandasından etkilenen Alevilerin bugüne dek iç düşman olarak gördüğü PKK’nın devletle masaya oturuyor oluşunu hazmetmesi zor olmuştur. “Kapalı kapılar ardında” bölücü planlar yapıldığı fikri kimi katılımcılarca dillendirilmiştir. Yine de Kürt halkının siyasi ve kültürel talepleri katılımcılar tarafından diyaloğa açık bir konu olarak karşılanıyor diyebiliriz.

Öte yandan Aleviler için, katı şeri kuralları benimseyen Kürt kesimlerinin olması da yoğun bir endişe konusudur. Bu anlamda, neo-Osmanlıcı hayaller kuran AKP’nin, Kürtlerle “ümmet” anlayışı ortaklığında anlaştığı kaygısını yaşamışlardır.

Dolayısıyla İslamcı baskıdan çekinen Aleviler için, içlerinde hala aşırılıkçı gruplar barındırdığını düşündükleri Kürtler, din merkezli bir çerçevede AKP ile işbirliği yapabilecek bir kesim olarak görülüyor. Örneğin görüşülen bir Alevi dedesi, bu güvensizliğin boşuna olmadığını, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Alevilerin katlini isteyen şeyhülislamın da (İdris Bitlisi) bir Kürt olduğunu söylemiştir.

Yine bu dönemde AKP’nin çevre politikalarını eleştiren gençlere yönelik orantısız polis şiddetini protestoyla başlayıp birkaç gün içinde bütün ülkeye yayılan ve “Gezi Parkı olayları” olarak anılan AKP karşıtı gösterilere Kürtlerin “çözüm sürecini sekteye uğratmamak için” destek vermediği iddiası da muhalefetin bir araya gelmesini sağlayacak önemli bir sapağın kaçırıldığını gösteriyor. Hatta katılımcılardan bir kısmı, Gezi olayları sırasında “kendi çocukları” öldürülürken Kürtlerin izlediği fikrini taşıyor.

Selahattin Demirtaş parantezi

Genellikle Kürt Hareketi’ne güvensizliklerini dile getirmelerinin yanı sıra, özellikle kadınlar ve gençler tarafından Selahattin Demirtaş farklı bir yerde konumlandırılıyor. Kerbela’dan beri iyi ve dürüst insanlara çile çektirildiği yönünde bir tasavvur, çeşitli etkinliklerde bir araya gelen Alevilerde gözlemleyebileceğiniz bir olgudur. Hatta “çok çektim” diyerek kimi zaman birbirleriyle dert ve hastalık yarıştıran yaşlılara da şahit olabilirsiniz.

Recep Tayyip Erdoğan’a doğrudan “seni başkan yaptırmayacağız” diyerek çıkışı ve 2016’dan beri hukuksuz bir şekilde hapishanede tutuluyor olması; Selahattin Demirtaş’ın da dürüstlük konusunda Alevilerin gözünde olumlu bir konumda olmasının sebebi olabilir. Gençler için “donanımlı” ve “dürüst” ve Kürt hareketi içinde herkes için politika üreten taraf olarak görülen Demirtaş, sağlıklı bir diyaloğu aralayacak temsili bir şahsiyet olarak öne çıkıyor[vi].

Ekonomik Krizler ve milliyetçileşen kimlikler

Kimlik söz konusu olduğunda, kapsayıcılıktan ziyade süreklileşen bir dışlayıcılık ön plana çıkar. Kavramın en önemli teorisyenlerinden Stuart Hall da kimliğin ideolojik ve kültürel indirgemelere maruz kalmasından şikayet eder[vii]. Bu çerçeveler yerine bir dizi ekonomik ve toplumsal süreç içinde şekillenen konumlardan söz ettiğimizde Alevilerin de Kürtlerle mesafesinin ekonomik ve toplumsal krizlerden bağımsız olmadığını anlayabiliriz.

Temsiliyet kabiliyeti yüksek ve katılımcılar tarafından da dillendirilen bir örnekle ifade edersek, “kendisi emekli aylığıyla geçinemeyip ekstra işlerde çalışırken, devletten yardım alarak bir sürü çocuk yapan Kürt” tahayyülü, milliyetçiliği besleyen en önemli damarı oluşturuyor.

Aynı damar, göçmenler söz konusu olduğunda daha saldırganlaşabilen milliyetçiliğin de kaynağıdır. Giderek derinleşen ekonomik krizler ve yoksulluk, egemen söylemin milliyetçi salvolarıyla görünmez kılınmaya çalışılırken toplumsal barış ciddi anlamda zarar görüyor. Üstelik milliyetçilik teorisyenlerinin çoğunun ortaklaştığı üzere, bu düşünce biçimi kendini gayet “doğal” gösterme konusunda oldukça becerikli.

Yine ekonomik krizi ve sosyal adaletsizliği derinleştiren pandemi sürecinde Alevilerde de ayrımcılığın yaraları daha görünür hale geliyor.[viii] Sosyalleşme mekanları olan köy derneklerine ve son yıllarda bu derneklerin bir araya gelerek oluşturduğu konfederasyonlara, sosyal devletin elini çektiği kesimler olarak “yardım paketleri” hazırlayıp dağıtma gibi işlevler eklenmiş.

Bu ağları Alevilerin kimliksel taleplerini siyasal alana taşımaktan çok iş bulma, çocukların eğitimine katkı sağlama, üyelerine indirim sağlayacak kurumlarla anlaşma, hukuki danışmanlık ihtiyacını karşılama gibi elzem konularda yardımlaşmak amacıyla kullanıyorlar. Dolayısıyla Orta Anadolu Alevilerinin gündemlerine kimlik problemini almaları, sadece seküler olarak değil, ekonomik olarak da güvende hissedecekleri bir demokrasi atmosferini gerektiriyor. En azından bunun teminatını vaat eden bir muhalefet birliği, sadece Alevilerle Kürtlerin diyaloğunun değil, elbette daha geniş tabanlı bir toplumsal barışın da ön şartıdır.

Son Söz- birkaç öneri

Belirtildiği üzere görüşlerine başvurulan Aleviler, Aleviliği merkezine alan kurumlara ve derneklere mesafesini korumakla birlikte, daha çok köy dernekleri merkezli faaliyetler çerçevesinde bir araya gelen bir kesimdir.

Federasyonlarda birleştirilen ve “kapılarının herkese açık” olduğunu belirten organizasyonlar Kürt muhalefetince de muhatap alınabilir. Görüşülen Aleviler kimlik partileri ya da siyasetinden çok sosyal demokrat bir idare biçimini arzuluyorlar.

Alevilerin kendi içindeki çeşitliliğini barındıran kimi derneklerin bu kişilere ulaşması da özgürlük ve demokrasi arzusundaki ortaklığı öne çıkarmakla mümkündür. Böylelikle bu Alevilerin görece kapalı yapısı da aşılabilir.  

Aleviliği AKP karşıtlığıyla kurgulanan bir politik görüşe sıkıştırmak yerine, demokratik muhalefet alanında daha çok konuşulur, görülür hale getirmek elzemdir. Alevi çalıştayının, Alevi kesiminin “ölse de oy vermeyeceği” bir partiye bırakılması bu bakımdan anlaşılır değildir.

Zorunlu din eğitiminin okul öncesinde de dayatıldığı bu günlerde; din ve vicdan hürriyeti meselesi gündemden indirilmemeli, Aleviliğin özgün özellikleri görünür kılınmalıdır. Bu konuda Kürt muhalefetinin çeşitli temsilcileri, Aleviliğin evrensel değerlerini toplumsal barış için önemsediklerine dair zaman zaman açıklamalar yapıyorlar. Bu kıymetli adım, diğer muhalefet partilerince de büyütülmelidir. Zira mevcut iktidarın Alevilere temas edecek bir kanalı bulunmadığı gibi Alevilerin de beklentisi ve umudu “değişim”dedir.

Aleviler kendi tarihleri ve bugünleri hakkında yapılan çalışmalarla, “yetmiş iki milleti bir gören” felsefesiyle buluşturulmalı, bu konuda Avrupa’da Alevilerin kimliksel talepleri konusunda başarılı girişimlere imza atan ve önemli kazanımlar elde eden AADF ile diyalog geliştirilmelidir.

Avrupa’da farklı etnik gruplardan Alevilerin biraraya geldiği dernekleşme faaliyetlerinden öğrenilecek çok şey var. Muhalefetin ıskaladığı bir konu da iktidarın bu kurumları sürekli kriminalize eden söylemini cevapsız bırakmasıdır. Öte yandan Alevilerin güvenle yaklaştıkları ve yıllardır oy verdikleri parti olan CHP’nin; Alevileri ve Aleviliği daha geniş bir demokratik platforma taşıma gibi bir borcu da bulunuyor sanırım. Çünkü Alevilerin diğer kimliklere ve Kürt muhalefetine yaklaşımını belirleyen anlam üretiminde CHP de kendi söylemiyle önemli rol bir rol oynuyor.

[i] Yer verilen görüşler, belirtilen niteliklerde 41 kişiyle yapılan derinlemesine görüşmelerden derlenmiştir. Yazının ele aldığı problem ise Ankara’daki Alevi köy derneklerine daha uzun yıllardır yapılan ziyaretler sırasındaki görüşmeler neticesinde şekillenmiştir.

[ii] Massicard, Elise (2017), Türkiye’den Avrupa’ya Alevi Hareketinin Siyasallaşması, çev: Ali Berktay, İstanbul: İletişim, 3. Baskı.

[iii] Melikoff (2015), Uyur İdik Uyardılar, İstanbul: Demos, 4. Basım.

[iv] Karakaya-Stump (2016), Vefailik Bektaşilik Kızılbaşlık, İstanbul: Bilgi, 2. basım; Turan (2021), Aleviliğin Doğuş Kaynakları, Ankara: Ütopya, vd.

[v] Görüşmecilerden biri, yirmi yıldır köylerinde muhtarlık yapan kuzeninin yol yapılması için AKP’ye 6 oy çıkarmak zorunda kaldığını öfkeyle anlatmıştır.

[vi] Örnek için: “Kürt muhalefeti milliyetçiliği bırakıp toplumun asıl sorunlarına eğilmeli, Selahattin Demirtaş gibi.” (E., 32, mühendis; görüşme tarihi 03.08.2020); “Benim Kürt politikacılara güvenim kimin liderlik ettiğine bağlı. Demirtaş’a sonuna kadar güvenebilirim. Kürtler bizim milletimizi korkutuyor.  Aşırı dinci çok kesimleri var” (K., 62, ev hanımı, görüşme tarihi: 18.02.2020) 

[vii] Solomos John (2018), “Stuart Hall: Irk Sınıf ve Kimliğin Eklemlenişleri”, Duvar 35, Nisan-Mayıs 2018.

[viii] Ankara’nın görece daha yoksul mahallelerinde yaşayan katılımcılardan bir kısmı, yirmi yıllık AKP’li belediye yönetimi sırasında kendilerinden çok daha iyi durumda olanların aldığı sosyal yardımlardan mahrum bırakıldıklarını ve ilk defa CHP’li büyükşehir belediyesinin kendilerine de yardım ettiğini belirtmişlerdir.