Gezi Direnişi’nden bu yana hayatını kaybeden gençlerin çoğunluğunun Alevi olması tesadüf değil.

Son olarak Antakya’da polis şiddeti sonucu hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ın da Alevi olması başlıktaki soruyu daha yüksek sesle tartışma zorunluluğunu doğuruyor.

Öldürülmelerini saniye saniye izlediğimiz Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz’ın ardından Ahmet Atakan’ında aynı şekilde gözlerimizin önünde katledilmesi, bu güzel, genç insanlara yapılan muamele vicdan sahibi bütün insanların yüreğini yaraladı.

Genç insanların hunharca öldürülmesinin yasının, sevdikleri nezdinde bir ömür boyu sürdüğünü daha önceki akşam 20 yıl önce kardeşi öldürülmüş bir abladan dinlerken tekrar gözlemledim. 20 yıl önce, üç yüz kurşunla bedeni param parça edilmiş bir kardeşin acılı yası hala yüreklerinde, ruhlarında, evlerinin içinde bir hayalet gibi dolaşmakta.

Türkiye’de devrimci mücadelede, Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinde Alevi gençler her daim en ön saflarda oldular. Bunun bedelini çoğunluğu canlarıyla ödedi, uzun yıllar mahpus yatarak ödedi.

Cumhuriyet ve Aleviler

90 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca Aleviler kimliklerini özgürce ifade edemediler. Doğuştan, ailelerinden edindikleri inanç kimlikleri onların başına her daim sorun oldu. Türklük ve Sünnilik üzerine kurgulanmış bu rejim içerisinde; ayrımcılığa, ötekileştirmeye, şiddete maruz kaldılar. Alevi kimliklerini gizlemeden, inkar etmeden veyahutta rejimin çirkinliklerine biat etmeden bürokraside, akademide, iş hayatında yükselmelerine imkan tanınmadı.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden Sünni siyasal İslam, Alevilerin her daim en önemli korkusu, çelişkisi oldu. Erken cumhuriyet döneminde; kamusal alanda, eğitimde, siyasette Sünni İslam’ın geriletilmesi doğrultusunda yapılan düzenlemeler, Alevilerin psikolojik olarak kendilerini daha iyi hissetmelerine, rejime yakınlaşmalarına neden oldu. Ama siyaseten çoğunluğu (yani Sünni İslamı) esas alan ve Aleviliği yasal olarak hiçbir zaman tanımayan Cumhuriyet rejiminde de Alevilerin mağduriyeti devam etti.

1960’dan sonra siyasal İslam’ın Türkiye siyasetinde önemli ağırlık merkezlerinden biri haline gelmesi Alevilerin korkularını artırdı. Bu döneminde CHP’nin Bülent Ecevit figürü üzerinden daha demokratik, sol bir söylemle ortaya çıkması, yasal siyasette Alevileri önemli oranda CHP saflarına yöneltti. 1970’lerde CHP ve Milliyetçi Cephe arasındaki saflaşmada Aleviler Ecevit ve CHP’den yana saf tuttular ve bunun bedelini de ağır ödediler.

1980 sonrası darbecilerin açıktan “Türk-İslam Sentezi” olarak formüle ettikleri yeni dönem politikası, zorunlu din dersleri ve imam hatip okullarının etkin kılınması Alevileri yine tedirginliğe sürükledi. Okullarda Sünni İslam akaidini öğrenmeye zorlanmak, o tornadan geçen bütün Alevi gençler için bir travma oldu. Sünni İslam'ın adeta devletin koruma ve kollamasında büyütülmesinin gayesi, Türkiye'deki demokrasi ve sol güçlere karşı bir set olarak görülmesiydi.

Kemalist milliyetçiliğin giderek yıpranması, toplumsal değişime yanıt verememesi, özellikle Kürt Hareketi'nin engellenemeyen yükselişi, muhafazakar devlet elitlerinin İslami söyleme daha yoğun meyletmelerine yol açtı. Devlet içerisinde Kemalist kanatın güçlü temsilcisi konumdaki ordunun Kürtlere karşı savaşında yaşadığı başarısızlık ve güç kaybı, asker-sivil çekişmesinde zaten pusuya yatmış olan siyasal İslamın iktidara kadar yükselmesine imkan tanıdı.

AKP ve Aleviler

Pragmatizmi ve konjonktürü çok iyi okuması ve toplumsal ihtiyacın doğru tespiti üzerinden geliştirilen demokrasi söylemi, AKP'yi iktidara kadar taşıdı. AKP iktidarına Aleviler hep mesafeli oldu; kafalarının bir kenarında sürekli bir soru işareti ile acaba bunlar İslami, Şer'i bir düzen mi kurmak istiyorlar diyerek beklediler. AKP'ye ve politikalarına en başından beri şüphe ve korku ile baktıkları bir gerçek. İktidar olmaktan devlet olmaya rejim içerisindeki yerini sağlamlaştıran AKP, özellikle 12 Eylül Referandumu'nun ardından daha muhafazakar, gerici bir siyasete yönelmeye başladığında Alevilerin kafalarının bir kenarındaki sorular sanki yanıtını buldu.

AKP hükümet-devletinin son bir kaç yılda yaptığı düzenlemeler; özellikle eğitim, kültür ve sosyal alanın her geçen gün daha mütedeyyin ve İslami bir renge büründürülmesi, Alevi kimliğine yönelmiş bir saldırı olarak algılanmakta. Yıllardır zorunlu din derslerinin kaldırılması için mücadele eden Aleviler, kaldırılması bir yana seçmeli-zorunlu yeni dini derslerin eklenmesiyle şaşkına döndüler. Eğitimde 4+4+4 sistemi sonucunda bu yıl ortaokulu bitiren bir çok Alevi genci, İmam Hatip Liselerine kayıt yaptırmak zorunda kaldılar.

Türkiye’nin makro düzeyde yapısal bir değişim sürecinde olduğu bugünlerde; bir çok yerde, AKP düşüncesinin toplum nezdinde rızasını imal etmeye çalışan kalem erbabında temel referans noktası İslam olup, evrensel insan hakları değerleri, inanç, ifade ve vicdan özgürlüğü gibi kavramlar siyasetin, kanaat önderlerinin, hatta akademisyenlerin bile literatüründen silinmiş durumdadır. Kürt sorununa İslami çözüm, evliliğe İslami çözüm, boşanmaya İslami çözüm, hasılı toplumun bütün sorunlarına İslami bir çözüm arayan bu zihniyet, bunu her geçen gün dayatarak sinsi ve örtülü bir faşizm uygulamaktadır.

Gezi Direnişine katılan insanların ortak tepkilerinin başında, yaşam alanlarına müdahale edildiği duygusu olduğu hatırlanacak olursa, içki yasağı, her yere bir cami yapılması gibi uygulamalar ciddi rahatsızlık yaratmaktadır. Devletleşen ve muktedirin dilini kuşanarak, ağzını her açtığında Alevileri ötekileştiren, ayrımcı bir dil kullanan Başbakan Erdoğan’ın beyanatları, Alevi toplumunda çok ciddi tepki doğurmaktadır. Bütün bunlar Alevilerin AKP’ye karşı tutumlarının temel nedenlerini oluşturmaktadır. AKP’nin bunu çok iyi bildiğine şüphe yok. Ama bu rahatsızlıklar bilinmesine rağmen, MİT kaynaklı “Aleviler ayaklanacak” haberlerinin basına servis edilmesi, Aleviler üzerinde çirkin hesapların yapıldığının da göstergesi olarak okunmalıdır.

2000’li yılların ortalarından itibaren yoğun bir şekilde Alevi inancının tartışma konusu yapılması; Aleviliği, Sünni, müteşerri İslam içerisine yerleştirme gayretleridir. “Aleviliği tanımlamanın siyasal dayanılmazlığına” kapılan bir çok kişi kendi meşrebine göre Alevilik tanımı yaparken, özellikle bazı çevreler tamamıyla İslamın içine yerleştirdiği Aleviliği, Sünni İslama şirin göstermek adına hokus pokus yapmaktan geri durmuyorlar. Sistemli bir şekilde sürdürülen bu çalışmaların son halkası, cami ve cemevinin aynı yapı içerisinde bulunması projesidir. Yasal olarak ibadethane statüsü tanınmayan cemevileri, cami ile birlikte yapılarak, cami üzerinden meşrulaştırılmaya çalışıyor.

Son olarak, unutulmamalı Alevi gençler Alevi inancını yeterince öğrenmeden yetişseler ve sol siyasete meyilli olsalar bile, sahip oldukları kimlik nedeniyle hep “öteki” olduklarının bilincindedirler. O, “öteki” bilinci, eşitlik, özgürlük ve demokrasi isteği onları mücadelenin, direnişin ön saflarına yöneltmektedir. AKP’nin her geçen gün artan zulmü, insanların yaşam alanlarına müdahalesi, tek tip bir toplum yaratma, Türkiye toplumuna yeni bir deli gömleği giydirme çabası gençleri sokaklara sürüklemektedir. Kemalizmin deli gömleğine karşı mücadele ettiğini söyleyenlerin kendi biçtikleri, yeşil renkli deli gömleğini topluma giydirmeye çalışması onların ne kadar demokrat olduklarının da nişanesidir.