İbn-i Haldun'nun meşhur sözüdür. “Devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.

Demokratik devletlerin çocuğu siyasi partiler için de bunu tekrarlamak yanlış olmayacak. Partiler de kurulur, seçimlere girer, hükümet kurar ve sonra yavaş yavaş ömrünü tamamlar.

Türkiye’nin son 12 yılına damga vuran AKP için de aynı şey yaşanıyor, yaşanacak. Şimdi hemen bu olmasa bile zamanla tıpkı ANAP, DSP ve DYP’de olduğu gibi bu gerçekleşecek.

Gerçekleşecek; çünkü AKP bugün on yıl önce sahip olduğu toplumsal desteğin çok gerisine düşmüş durumda. Dün Türkiye toplumunun  farklı kesimlerinin desteğini arkasına alan AKP bugün artık o desteğe sahip değil.

Hatırlayalım, AK Parti ilk kurulduğunda Amerika ve Avrupa’nın, Türkiye’de liberal demokratların, AB taraftarlarının, cemaatin ve Kürtler’in büyük çoğunluğunun desteğini almıştı.

Bugün o tablo artık çok değişmiş görünüyor. Amerika ve Batı dünyası hükümetin Gezi olaylarındaki sert yaklaşımı, Suriye’de cihatçılara verdiği destek, Rusya ve Çin’le yapılan flört, hukuk ve özgürlükler alanındaki ikircikli yaklaşım ile basın ve medya üzerindeki hükümet gölgesinin karanlığıyla tutum değişikliğne gitti. Amerika ve Avrupa için bugünün AKP’si 2002’deki AKP’den artık çok uzakta.

AKP, sadece dış dinamikler konusunda değil iç dinamikler açısından da eski gücüne sahip değil. Hükümetin AB reformları konusunda son yıllardaki kötü performansı ilk dönem bu konuda gösterdiği samimiyetinin sorgulanmasına yol açtı.

AB’ye dönük bakışın askeri vesayetin gücünü ve direncini kırmaktan kaynaklandığı geniş bir kabul gördü. Bizzat Erdoğan’ın giderek artan otoriter eğilimleri AB taraftarları ve liberal demokratların AKP’den kopmasına yol açtı. Hükümet bugün artık liberal demokratların desteğini de yitirmiş durumda.

Öte yandan  her seçimde güçlü basın yayın organlarını ve şakirtlerini AKP’ye “hizmete” adayan cemaat de AKP’den desteğini çekerek açık bir savaşın içerisine girdi.

Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlerde cemaatin oy potansiyelinin çok büyük bir etkisinin olmadığı görülse de 7 Şubat ile 17-25 Aralık operasyonlarında hükümeti sarsacak etkili kadrolara sahip olduğu ortaya çıktı.

Cemaatin AKP cephesinden karşı mevziye eklemlenmesi ”iktidar savaşının” sonucu olarak değerlendirilse de bu kopuşun Kemalist cumhuriyetin  restorasyonundaki farklı yaklaşımlardan kaynaklandığı bilinmekte.

AKP’den Kürtlerin kopuşu ise Kürtlerin AKP’ye verdiği desteğin gerekçesinin AKP eliyle ortadan kalkmasına paralel olarak gerçekleşti. Kürtlerin AKP’den kopuşu partinin demokrasi ve özgürlük ayarlarından devletin geleneksel ayarlarına dönüşünden bağımsız değil. Bu kopuşta çözüm süreci, Roboski katliamı ve  Kobani kritik durakları oluşturuyor.

Hükümetin çözüm süreciyle ilgili cesur çıkışları destek sağlarken Roboski Katliamı ve Kobani konusundaki olumsuz tutumu  Kürt desteğinin yitirilmesine yol açıyor. Erdoğan’ın “Kürt sorunu benim sorunumdur” anlayışından “Kürt sorunu yoktur”a dönüşen  son açıklaması Kürtlerle AKP arasındaki son bağı da koparmışa benziyor.

Ez cümle… AKP meşruiyet ve güç sağladığı ortakları bir bir kaybetti. Amerika ve Avrupa’da eski dost, liberal demokratlarda hayal kırıklığı, cemaatte aşk acısı, Kürtlerde güzel bir hayal olarak kaldı.

Şimdi AKP içinde yaşanan ise dostlarını bir bir yiyen AKP ve AKP’liler için birbirini yeme vakti. Tıpkı ANAP, DSP ve DYP’de olduğu gibi…