AKP 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara geldiğinden bu yana istisnasız, sürekli mağdur, mahrum edebiyatı yaparak kitleleri manipüle etmeyi sürdürüyor. Doğrusu ilk yıllarda bu politikasının karşılığı fazlasıyla vardı. Özellikle 28 Şubat 1997 post modern darbe yoluyla, 12 Eylül faşizmiyle temeli atılan başörtüsü yasağı, İmam Hatip mezunlarının üniversiteye girmelerinin zorlaştırılması, o dönem üniversitede öğrenci olan dini taassupları yüksek diyebileceğimiz gençlerin Kemalist elit öğretim üyeleri marifetiyle ikna odalarında aşağılanmaları, bir şiir okudu diye dönemin İBB başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hapisle cezalandırılması ve ''artık muhtar bile olamaz'' diyerek dönemin muktedirleri tarafından önemsizleştirilmeye çalışılması... akla ilk gelen argümanlar.

3 Kasım2002 seçimi sürecinde ülkedeki siyasi ve sosyal yapının şimdiki kadar olmasa bile önemli buhran yaşıyor olması erken seçimi zorunlu kılmış ve ülkede yeni, insanların hayallerini zenginleştirecek, umutlarını yeşertecek, kısacası mağdur edilmişlerin sesi olabilecek beklentisi AKP'nin en büyük meşruiyet kaynağıydı. Dolayısıyla AKP ve RTE en büyük propaganda başarısını diğer şeylerin (ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı rolünün RTE'ye verildiğinin deklare edilmesi gibi) yanı sıra mağdur edilenlerin sesi söylemini hala sürdürüyor olmasının temelini oluşturuyordu.

Sonrası malum. AKP söz konusu ''mağduriyet'' söyleminden elde ettiği meşruiyeti 17 yılın sonunda yalan, yasakçılık, yoksulluk ve yolsuzluk, bu ülke insanının günlük hayatında yaşadığı en ''meşru'' kavramlar olmuştur. Hiç abartısız, bugün AKP zihniyetini asıl tanımlayan ifadenin mağduriyet olmadığı açıktır. AKP'nin ana gövdesini oluşturan eğitimsiz, lümpen, gerici, sıradan din tacirlerinin asıl dertlerinin maddi ve manevi nimetlerden uzak kaldıkları mahrumiyet duygularını doyurma çabasından öte olmadığı anlaşılmıştır. AKP, tutarlı ideolojik çizgisi olan bir siyasi parti olmaktan çok, bir talan ve ganimet ortaklığından başka bir yapı olmadığı her geçen gün çok daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda birçok insanın haklı olarak bu kadar yalan söylenmez ki, bir söylediği bir söylediğini tutmaz mı insanın diye yakınmaları da sanırım bu yüzden.

Şöyle bir düşünün; Son 17 yılda AKP ve elitlerinin elde ettikleri maddi servetin hesabı yok. Doymak bilmez bir iştahla önüne gelen her şeyi yutup, içindeki boşluk hissini doldurmaya çalışan bir siyasi anlayışla iç içeyiz. Büyük, daha büyük, en büyük olanı yapmaya çalışmak. En küçük bir eleştiride daha da büyüğünü hedefliyor. Hatırlarsanız Selahattin Demirtaş 2014 cumhurbaşkanlığı adayı sürecinde o dönemin Diyanet İşleri Başkanı'nı eleştirerek, lüks arabasının gereksizliğini belirtmişti. RTE, arabanın daha büyüğünü ve zırhlısını Diyanet İşleri Başkanının emrine tahsis etmişti. Bin odalı sarayı mı eleştirdiniz, arkasından hemen yazlık saray inşaatının başladığı haberini duyuyorsunuz. Köprünün en uzununu, havalimanının en büyüğünü, uçağın en lüks ve en büyüğünü, bir tane yetmez, birkaç tane dahasını... Çünkü günümüz AKP zihniyetinde doymadıkça, kendisini mahrum edilmiş hissi bir türlü geçmedikçe de düşmanlaştırdığına daha da yıkıcı bir kinle saldırmak asıl karakteri olmuştur.

En güncel ve en yakıcı örnek olarak, İstanbul seçiminde insanların kararlarını farklı yöntemlerle, hukuki gerekçe olsa da, herkes biliyor ki siyasi baskıyla karar iptal ettirilmiştir. Bunun toplumun adalet ve vicdanını etkilememesi mümkün değildir. 23 Haziran'da yapılacak İBB seçiminde kaybedeceğini anlayan AKP kurmayları yeni algı operasyonları ve yeni yalan mekanizmaları ile sonucu değiştiremeye çalışmaktadırlar. Ancak nafile bir çaba olduğunu 23 Haziran akşamı göreceğiz.

AKP siyasi miadını doldurmuştur. AKP'nin siyaset tarzı, söylemi ve hikayesi tükenmiş durumdadır. Kimi politik çevrelerin belirttiği gibi, AKP içinde bulunduğu sıkışıklıktan çıkmak için önümüzdeki süreçte iç ve dış politikada değişikliğe gideceğine ve demokratik adımlar atacağına dair niyetleri doğrulayacak hiçbir emare görülmemektedir.

Sonuç olarak, AKP Kürtler başta olmak üzere Türkiye halkları nezdindeki, özellikle kurulduğu 2002 ve sonraki birkaç yıldaki inandırıcılığını tamamen kaybetmiştir ve yeniden kazanması da artık mümkün değildir. Yani bu ülke AKP ile yönetildiği sürece mevcut umutsuzluk, işsizlik, kaos, ekonomik ve sosyal bunalım artarak devam edecektir. AKP bitmiştir...