HDP Sözcüsü Osman Baydemir, partisinin genel merkezinde siyasal gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.

Baydemir Meclis'te darbe girişiminin yıldönümü dolayısıyla yapılacak olan etkinliğe eş genel başkanlarının bir darbe sonucu cezaevinde olduklarını hatırlatarak katılmayacaklarını belirtti.

Baydemir, Erdoğan'ın 'Adalet Yürüyüşü'ne katılan Türk hakkında söylediği 'hani hastaydı' sözlerine de yanıt verdi. Baydemir, "Ahmet Türk’ü şiddetle özdeşleştirme çabası ruh sağlığı yerinde olanların yapabileceği iş değildir. Hani sağlığı iyi değildi diyor Erdoğan. Bizim bir önerimizi var; yürümek sağlığa iyi gelir. Siz de yürüyün Sayın Erdoğan" dedi.

İnsan hakları temsilgilerinin gözaltına alınmasına da değinen Baydemir, "Uluslararası Af Örgütü’nün hiçbir temsilcisi dünyanın hiçbir yerinde suçlanmamıştır. Gözaltına alındıkları tek yer Erdoğan Türkiyesidir" diye konuştu.

Baydemir'in konuşmasından satır başları şöyle:

Bugün Suruç Katliamı davasının 2’nci duruşması Hilvan’da devam ediyor. Özü itibariyle halkın iradesinin 7 Haziran sonrası hükümet tarafından tanınmaması bir darbedir. Milletin iradesine karşı gerçekleşen bir darbedir. Suruç Katliamı darbe mekaniklerinin harekete geçebilmesi için bir saldırıydı. Suruç’tan 15 Temmuz’a kadar geçen süre boyunca, darbe mekaniği hükümetin sorumluluğunda hayata geçirilmiştir.

15 Temmuz’da kalkışma olduğu bir gerçektir. İnsanların hayatını yitirdiği gerçektir. Hayatını yitiren tüm yurttaşlara rahmet diliyoruz. Aynı zamanda 7 Haziran’dan bugüne hükümetin müzakere masasını devirmesinden kaynaklı hayatını yitiren tüm yurttaşlarımıza başsağlığı diliyoruz. Onlar savaş politikalarının kurbanıdır. Darbeyle mücadele boyumuzun borcudur. Darbe kimden gelirse gelsin darbeye hayır demeye devam edeceğiz.

Pek çok açıdan mekanizmaya baktığımızdan, maalesef darbenin gerçek olduğu kadar darbenin öngörüldüğü, öne alındığı da o kadar gerçektir. Önlenebilir bir mekanizma, önlenmemek suretiyle Allah’ın lütfu tanımına dönüşmüştür. Cunta kalkışması fırsat haline dönüştürülerek muhalefeti susturmanın aracı olarak kullanılmıştır. Bu itibarla OHAL ilan edilen 20 Temmuz da bir darbedir. 4 Kasım’da Eş Genel Başkanlarımızın ve milletvekillerimizin tutuklanması da legal demokratik siyasete darbedir. Eğer cunta kalkışması hayat bulmuş olsaydı da bunların hepsi adım adım gerçekleşirdi.

20 Mayıs 2016’ya kadar TBMM’ye ulaşmamış fezlekelerden dolayı Demirtaş yargılanmak isteniyor. Eş Genel Başkanımız Demirtaş’ın tutuklu olduğu dava ile 6-8 Ekim davası birleştirilmek isteniyor. Oysa fezlekesi dahi olmayan bir ithamla ilgili bir milletvekili yargılanamaz. 2. Ağır Ceza Mahkemesi bu talebi reddetmeli. Talimatla resen duruşmaların ve dosyaların birleştirilmesi konusunda bir baskı söz konusu.

Fezlekesi olmayan bir suçlamayla Demirtaş yargılanmak isteniyor. Bir kez daha hodri meydan diyoruz. Selahattin Demirtaş’ın ve HDP MYK’nın 6-8 Ekim’de canlarımızın hayatını yitirmesine zerre-i miskal kadar dahiliyeti yoktur. Dahiliyet hükümetindir. Müzakere masasını yitiren hükümetindir. Tek bir delil gösterin. Yaşam hakı kutsaldır, hayatını yitiren tüm canlar bizimdir. Gelin tüm yönleriyle bu olayı açığa çıkaralım. Meclis’te araştırma komisyonu kuralım. Üzerine gidelim.

Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız dediniz. Onlarca çocuk yaşamını yitirdi. Bir katliam talimatı varsa tarihe baksınlar. AKP Genel Başkanı’nın talimatları ardından kimlerin yaşamını yitirdiği açık.

OHAL'İN NEDEN SÜRDÜĞÜNÜ İTİRAF ETTİ

AKP Genel Başkanı’nın grev tehdidine OHAL sayesinde izin vermiyoruz demesi malumun ilanıdır. OHAL’in neden devam ettirildiğinin itirafıdır. Heykelleri bile tutukladınız, meydanları kapadınız. Fikir ifade etmeyi şantaj gerekçesine dönüştürdünüz. OHAL devlete değil muhalefete tehdittir. Ve darbenin siyasi ayağı şu an iktidardadır. Kenan Evren’in 12 Eylül Darbesi’nden sonra 24 Ocak kararlarıyla yapılan her neyse bugün de emeğin sömürüsüne aynı minvalde bakmak mümkündür.

Ekonomik kalkınmanın da sermayenin de emekçinin de rahat edeceği yegane rejim demokrasidir. OHAL rejiminin olduğu hiçbir coğrafyaya yatırımcı gelmez. OHAL’i sermayeye fırsat olarak sunmak gaflet ve delalettir. Aynı zamanda emeği insan haklarına ihanettir. Gerçek bir kez daha kendileri tarafından itiraf edilmiştir.

BARIŞA SAHİP ÇIKAN TÜM AKADEMİSYENLERİ SELAMLIYORUZ

Hayatın her alanında aydınlık olan, insani olan her şeye karşı bir düşmanlık söz konusu. Sadece HDP Eş Genel Başkanları, milletvekilleri değil. Toplumun yüzde 50’si ya terörist ya da teröristlere yardım etmiştir. En son 9 Eylül Üniversitesi’nden 12 akademisyen barış bildirisine imza attığı için açığa alındı. Bunlardan bir tanesi Ayşe Uysal, bir siyaset bilimci. Akademi dünyasının en aydınlık yüzlerinden birisi. Prof Cem Terzi ah diyenin yardımına koşandır. 5 yıldır Suriye’den gelenlere ensarlık yapan bu hekim açığa alındı.

Niye? Barış bildirisini imzaladıkları için. Savaş suçuna ortak olmayacağız dedikleri için. Ama hükümete sorarsanız onlar terörist, onlar bölücü. En büyük kötülük savaş politikalarını ülkeye dayatmaktır. En büyük kötülük çocuklarımızın aydınlık geleceğini karartma politikalarını dayatmaktır. Bir kez daha Cem Terzi ve Ayşe Uysal şahsında barışa sahip çıkan tüm akademisyenleri selamlıyoruz. Bu ülkenin geleceği mutlaka aydınlık olacak. Esas tarih karşısında mahkum olanlar çatışma politikalarını bu ülkeye dayatanlardır.

SİZ DE YÜRÜYÜN

AKP Genel Başkanı almış kılıcı eline vurmadığı kimse yok. Ahmet Türk için hani hastaydı diyor. Ahmet Türk’ü terörizmle suçluyor. Ahmet Türk’ü şiddetle özdeşleştirme çabası ruh sağlığı yerinde olanların yapabileceği iş değildir. Ahmet Türk mü kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yapacağız demiştir? Hani sağlığı iyi değildi diyor Erdoğan. Bizim bir önerimizi var; yürümek sağlığa iyi gelir. Siz de yürüyün Sayın Erdoğan, eşitlik için demokrasi için yürüyün. Bugün ülkenin demokrasisi ölüm döşeğindedir. Eğer Ahmet Türk o yaşıyla, o sağlığıyla adalet yürüyüşüne destek ziyaretinde bulunduysa bu onurlu bir davranıştır.

Hak isteyen, adalet isteyen herkes hükümet nezdinde teröristtir. Daha birkaç gün önce 11 insan hakları aktivisti gözaltına alındı. Sözüm ona gizlilik kararı var ama kimi gazetelerde itham ediliyorlar. Neredeyse karar açıklıyorlar. Bugün gözaltına alınan insan hakları aktivistleri Recep Tayyip Erdoğan yargılandığında onun özgürlüğü için kampanya düzenleyen aktivistlerdir. Bazıları birlikte insan hakları mücadelesi verdiğim arkadaşlarım. Uluslararası Af Örgütü’nün hiçbir temsilcisi dünyanın hiçbir yerinde suçlanmamıştır. Gözaltına alındıkları tek yer Erdoğan Türkiyesidir. Ülke intihara sürüklenmektedir.

Şimdi gelen bilgiye göre Grup Başkanvekilimiz Çağlar Demirel hakkında 7 yıl 6 ay ceza verilmiş. Bir kez daha açığa çıktı ki adalet bu ülkede iktidar partisinin tabelasıdır. Bugünkü hukuk dizaynı HDP’nin tasfiyesi politikasıdır. Yüksekdağ’ın Aydoğan’ın milletvekilliği düşürüldü. Besime Konca vekilimiz 1 yıl önce sadece bir konuşmasında “Çiyager’in annesi, Batman halkı hoş geldiniz, sizleri selamlıyoruz” dediği için 2 yıl 9 ay ceza aldı. Bugün Çağlar Demirel’e verilen ceza talimatla verilmiştir. Bu legal demokratik siyasetin tasfiyesidir. HDP’nin, HDP aktivistlerinin, siyasetçilerinin tutuklama tehdidiyle demokratik siyasetten alıkonulmasıdır.

DAVET YANLIŞ YERE YAPILDI

Adalet için yürüyenlere sokağa çıkamaz hale gelirsin diyor. Sokak sana hak başkalarına değil! 4 parti Meclis’te bir deklarasyon yayınladı. Muhalefet liderleri nerede? Yarın gece yarısı Meclis’te bir etkinlik düzenlenecek. Bu parlamentonun saygın liderleri bir darbe sonucu cezaevindedir. Zulüm kimden gelirse gelsin, boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.

Yarın Grup Başkanvekilimiz Genel Kurul’da hitabını gerçekleştirecek. Önce söz konusu etkinliğe davet edilmedik. Ama şu an yapılan davet de yanlış yere yapıldı. Çünkü Yüksekdağ ve Demirtaş şu an cezaevinde. Davet onlara yapılmalıydı. Onlar darbe sonucu cezaevinde. Eşbaşkanlarımız olmadığı için reddediyoruz, gitmiyoruz, katılmıyoruz.