HDP’den milletvekili aday adayı olduğunu açıklayan Ahmet Şık, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Gazete Duvar'dan Serkan alan'a konuşan Şık, neden HDP'den aday adayı olduğunu açıkladı.

Serkan Alan'ın Ahmet Şık ile söyleşisinin bir bölümü şöyle:

Neden adaysınız?

Gazeteciliği çok seviyorum. Mesleğe başladığım ilk günden bu yana tek derdim oldu, kamu çıkarı. Gazeteciliği, “görmeyenin gözü duymayanın kulağı ve  konuşamayanın sesi olmak” diye tarif ettim ve bunu olabildiğince yapmaya gayret ettim. Şimdi aynı anlayışı Meclis’e yansıtmaya çalışacağım. Bugüne dek gazetecilik mesleğimde temel motivasyonum olan kamu çıkarını siyasette de savunabilmek için aday oldum. Bu ilk nedenim. Diğeri de Türkiye’de başlayacak olan restorasyon sürecinin bir parçası olmak. Şu kesin, HDP’den milletvekili adayı olduğum önümüzdeki seçimlerde AKP iktidarı kaybedecek ve Türkiye’de bir restorasyon süreci başlayacak.

Recep Tayyip Erdoğan’ın saltanatı etrafında birleşen bir iktidar bloku var. Erdoğan hanedanlığı, AKP, yandaşlardan oluşan devlet bürokrasisi, ülkenin talan edilmesinin ortakları olan sermaye grupları ve elbette medyanın suç ortaklığı yaptığı bu iktidar blokunun 15 yılda yarattığı ağır bir tahribat var. 24 Haziran seçimleri yeni bir dönemin başlangıcı olacak ve geçmişten gelenlerin üzerine eklenen 15 yıllık tahribatın giderilmesi için bir onarım süreci başlayacak.

Yarının bağımsızlığından kuvvetler ayrılığına, düşünce ve ifade hürriyetinden basın özgürlüğüne, seküler yaşamın daralmasından devletin laiklik ilkesine aykırı hukuksuzluklara, 12 Eylül cuntasına rahmet okutan bir anlayışla ortadan kaldırılmaya çalışılan akademik özerklikten eğitimdeki dinselleştirme politikalarına ve elbette Kürt sorununun çözümünde ısrar edilen savaş politikalarının sona erdirilmesine kadar birçok alanda yeni bir devlet anlayışı inşa edilmek zorunda kalınacak. O süreçte HDP de önemli bir rol üstlenecek ve kişisel olarak ben de katkı sunmaya çalışacağım.

‘ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİM İKİNCİ BİR KURTULUŞ SAVAŞIDIR’

Türkiye’de gazeteciliğin alanının daraldığı ortada. Bunun en büyük nedeni de Türkiye’nin en büyük medya patronunun aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapması. Kendisi medya patronu ama gazetecilikle kurduğu ilişkiyi diz çöktürmek, bunu yapamadığını da hapse tıkmak biçiminde bir anlayışla kriminal düzeyde tutmayı tercih ediyor. Kendisi gibi olmayanı terörist olarak gören bir anlayış medya patronluğu yapıyor ülkede. Haliyle söz söyleme alanımız da hayli daraldı. İnsanlara doğrudan söz söyleyecek alanın da politik olduğunu düşünüyorum şu aşamada.

Hem restorasyon sürecinin içerisinde yer almak hem de sözümü söylemek istiyorum. Dürüst bir seçimde HDP’nin baraj sorunu olmadığını düşünüyorum ama aksi kanaatte olanlar var. Bu bir bu yanılgı ama bu düşüncenin en önemli argümanı Anayasa değişikliğine yönelik referandumdakine benzer biçimde ‘hile’ yapılacağı. Doğrudur ama bunu engellemek seçmenin elinde.

Sandık güvenliği olmadığı düşünülen Doğu ve Güneydoğu’da herkes bu güvenliği sağlamak için çalışmak zorunda. Öte yandan şunu da belirtmek gerek ki, yanlış bir şekilde Türkiye’de birçok kesim tarafından küçümsenen seçmen aklının bu seçimde doğru kararı vereceğinden eminim. Çünkü 24 Haziran’da hem Cumhurbaşkanlığı için hem de parlamento için seçim yapılacak. Seçmen de HDP’nin barajı geçmesi halinde AKP’nin parlamenter çoğunluğunu kaybedeceğini biliyor. Bu sonuç 2’inci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın şansı olmadığını da ortaya koyacak. Ben, özellikle batıdaki seçmenin aklını ve vicdanını birleştirerek bir karar vereceğine inanıyorum.

Anayasa referandumu sırasında “Hayır Bloku” olarak ortaya çıkan akıl bu iktidara hak ettiği dersi verecek. Ve bu iktidar yıkıldıktan sonra herkesin elini taşın altına sokması gereken bir süreç başlayacak. Buna AKP’liler de dahil. Bu yaratılan tahribatın sorumluluğunu AKP’nin bütün bileşenlerine yüklemek hatalı olur ki seçmenleri elbette sorumlu değil ve restorasyon sürecinde onlar da rol alacaklar. Şunu herkes anlamalı ki bu seçimler herkes için varlık ve yokluk savaşı. Başta AKP’liler olmak üzere herkes kendine şu soruyu sormalı: “Bu iktidar yıkıldıktan sonra geriye bir ülke kalacak mı ya da kalanında ben yaşayabilecek miyim?” Çünkü toplumu kutuplaştırıp tarafları birbirini yok edecek derecede nefret ettiren bir iktidar anlayışı var. Bu anlayışın yarattığı tahribatla kısa zaman sonra herkes yüzleşecek. Bu ülke, bu halk mafya düzenine karşı durmazsa hiçbir sorunundan kurtulamaz. Dolayısıyla önümüzdeki seçim ikinci bir kurtuluş savaşıdır.

Neden HDP’yi seçtiniz?

Ahmet Şık gazeteci olarak da politik tercihleri açısından da her zaman ezilenin yanında saf tuttu. Bu da öyle bir şey. Beni insanların HDP dışında yakıştırdığı bir diğer parti de CHP idi.  HDP ile CHP arasında eşit mesafede durmaya çalışan birisiyim ama ezen ezilen ilişkisinden doğru baktığımızda HDP’den yana saf tutmak doğrudur. Bu dönemde HDP’nin iki eski eş genel başkanı da dahil olmak üzere toplam 11 milletvekili, onlarca belediye başkanı, yüzlerce belediye meclis üyesi ve binlerce seçmeni tutuklandı. İktidarın düşman bellediği bir parti ve siyasi anlayış haline dönüştürülerek kriminalize edildi. HDP çok ağır bir saldırı altında. Biraz vicdan sahibi olan herkesin, eğer taraf tutmak gerekiyorsa HDP’nin yaşadığı bu sıkıntılı süreçte Kürt siyasal hareketine omuz vermesi gerektiğini düşünüyorum. İnsanların bir takım siyasal tercihleri olabilir. Ama hangi siyasal tercihlere sahip olunursa olunsun güçlünün değil haklının, iktidarın tetikçisi olma rolünü üstlenen yargının değil hukukun üstünlüğünün, bir suç örgütünün propaganda aracı haline dönüşen medyanın değil basın özgürlüğünün ve istibdatın değil demokrasinin yanında saf tutmak insan olmanın gereğidir. Bunu yapanlara “terörist” diyorlar. Ama onların bu yalanı bizim terörist değil, insan olduğumuzun kanıtıdır. Ya da bizler, bizleri suçlayanların olmak isteyip de olamadıkları haliyiz ki bu kendilerini çok öfkelendiriyor.

Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?

Türkiye’nin en büyük sorunu Erdoğan’da simgeleşen AKP’dir. Siyasi parti kılığına girip demokratik araçları kullanarak iktidar olmuş bir mafyadır. Türkiye devleti ve ülke bir mafya tarafından teslim alınmaya çalışılıyor. Yargıyı, devlet bürokrasisini, güvenlik teşkilatlarının büyük çoğunluğuna diz çöktürmüş durumda ve buradan elde ettiği güçle toplumun kendisinden olmayan çoğunluğunu da teslim almaya çalışıyor. Şunu bilsinler ki bu halk ne diz çöker ne boyun eğer. Sözün sahibinin ifadesine atıfla söylersek bu halk bir kişiden büyüktür. Türkiye’nin sorunu nedir sorusuna birçok yanıt verilebilir.

Ekonomi, terör, yargı bağımsızlığı, işsizlik, eğitim, toplumsal cinsiyet, doğa talanı… Ama şunu net olarak ortaya koymak gerekiyor ki AKP’nin geçmişten devraldığı bu ve benzer sorunların tamamı üzerine yenileri de eklenerek katmerlenmiştir. Hepsinin kaynağının adı Erdoğan ve partisidir. Bu talancı, yağmacı iktidardan kurtulunduğu gün görünen ve görünmeyen birçok sorunun ortadan kaldırılacağı bir sürecin de başlangıcı olacaktır. Samimiyetle söylüyorum, AKP’ye mafya derken ne hakaret etme kastım var ne de küfür ediyorum. Bu bir tespittir. Hukukun tanımladığı, iddianamelere konu olan, kitaplarda okuduğunuz, filmlerde izlediğiniz bir mafya ne yaparsa AKP şu an öyle yapıyor. AKP organize bir kötülük örgütüdür. Türkiye bu örgütten kurtulup, hukukun evrensel değerlerini rehber edinen bir yargısal aşamayla hesaplaşmadığı müddetçe insanların aklına gelen Türkiye’nin bilinen ve bilinmeyen sorunlarının her biri yerinde kalır. Biz önce bu mafyadan kurtulacağız. Ondan sonra başta Kürt meselesi olmak üzere bir dolu sorun barındıran alanlardaki tahribatı gidermeye çalışacağız. Kürt meselesini her kimden gelirse gelsin her türlü şiddetin karşısında durup, temel hak ve özgürlükler bağlamındaki demokrasi sorununa çözüm odaklı bir siyasal anlayışla barışın dilini yaygın ve yerleşik hale getirmeliyiz.

‘MEDYA TARİHİNİN EN KARANLIK DÖNEMİNİ YAŞIYOR’

Bugün yargı bağımsızlığından bahsedemiyorsunuz, kuvvetler ayrılığı yok. Medya tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor. Ekonomi dibe vurmuş durumda. Dış politikada çuvallamış bir iktidar var. Yangın yerine dönen Ortadoğu’da özelde Suriye’deki savaşta emperyalist politikaların maşası haline gelinmiş. Herkes şunu görmeli, AKP iktidarının Kürt meselesinde kırk yıldır denenen ve hiçbir çözüm olmadığı görülen savaş politikalarındaki ısrarının tek nedeni hanedanlık mafyasının devamlılığını sağlamak. Ülkenin talanına, devletin yağmalanmasına devam edebilmek. Türkiye dini/sağ muhafazakar bir anlayış ve etnik siyasetin arasına sıkışmış durumda. Bunun karşısında sınıf temelli bir anlayışın ve mücadelenin genişletilmesinin herkes için faydalı olacağını düşünüyorum. Sonuçta herkesin bir sömürü aracı haline getirdiği politik tutumun beslendiği alan yoksulluk, gelir adaletsizliği. Eşitlik, emek, adalet, özgürlük ve patriyarkal düzenin ortadan kaldırıldığı bir gölge barındıran şemsiyenin altına tüm ülke sığar.